Geçtiğimiz hafta içerisinde NATO Genel Sekreteri Marc Rutte, 2026 yılındaki NATO Zirvesi’nin 7-8 Temmuz tarihlerinde, Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde (Külliye) yapılacağını açıkladı. Böylece, “Külliye” sözcüğü Türkçeden sonra uluslararası terminolojiye de girmiş oldu. Genel Sekreter Rutte açıklamasında ayrıca, 70 yılı aşkın bir süredir NATO’nun güçlü bir müttefiki olan Türkiye’ye bu zirveye ev sahipliği yapacağı için teşekkürlerini dile getirdi. Bu şekilde 24-25 Haziran tarihlerinde Lahey’deki son NATO Zirve bildirisinde Türkiye’de yapılacak toplantının açıkça “zirve” olarak kayda geçirilmemesinin doğurduğu tereddütler de ortadan kalkmış oldu.
Zirveler turizm için önemli fırsatlar yaratır
Bu tür zirve toplantıları sadece ev sahibi ülkenin itibarını artırmakla kalmaz, aynı zamanda ülkenin tanıtımı açısından büyük fırsatlar yaratır. Sadece Trump’ı izlemeye gelecek televizyon kanallarının ve haber ajanslarının yapacağı yayınların turizme getirisini, milyon dolarlar harcasanız kendi çabanızla elde edemezseniz.
Türkiye’nin turizmdeki amiral gemileri İstanbul ve Antalya’dır. Bugüne değin uluslararası toplantıların hemen hemen tamamı bu iki şehrimizde yapıldı. 1994 yılındaki Birleşmiş HABİTAT Zirvesi, 1999 yılındaki AGİT Zirvesi, 2004 yılındaki NATO Zirvesi, 2010 yılındaki Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi, 2016, 2017 ve 2018 yıllarındaki İslam İşbirliği Teşkilatı zirveleri hep İstanbul’da gerçekleştirildi. 2015 yılında dönem başkanlığımız sırasındaki G-20 Zirvesi’ne ise Antalya ev sahipliği yaptı. Yavaş yavaş bir marka haline gelmeye başlayan diplomasi forumları geleneksel olarak Antalya’da düzenleniyor. Her keseye uygun 52 otele sahip olduğu söylenen Antalya’nın Belek beldesi, gerek ulaşım, gerek güvenlik, gerekse konaklama açısından uluslararası toplantılar için ideal bir mekan niteliği taşır.
Brüksel dışında yapılacak NATO toplantılarının tam tarihlerinin ve mekanlarının belirlenmesinde ev sahibi ülkenin tercihleri mutlaka dikkate alınır. İstanbul ve Antalya dururken NATO Zirvesi için bu kere neden Ankara’nın seçildiği cayi bir sual. Tabiatıyla mevcut iktidar tarafından Ankara’nın yıllar sonra başkent olduğunun hatırlanması sevindirici. Hatırlayabildiğim kadarıyla, Ankara’da düzenlenen son geniş katılımlı uluslararası toplantı, 25-26 Haziran 1980 tarihindeki NATO Bakanlar Konseyi Toplantısı oldu. NATO Dairesi’nde görevli bakanlığa yeni girmiş genç bir ikinci katip olarak benim de hazırlıklarına katkıda bulunduğum bu toplantıyla ilgili ilginç bulduğum birkaç anımı bu vesileyle paylaşmak istiyorum.
25-26 Haziran 1980 tarihinde Ankara’da yapılan NATO Bakanlar Konseyi toplantısı
O tarihlerde Türkiye’de bugünkü gibi profesyonel organizasyon şirketleri mevcut değildi. Heyetlerin karşılanıp uğurlanmasından tutun, kalınacak otellerin ve toplantı mahallinin belirlenmesine, toplantı salonlarının düzenlenmesine, heyetlerin şehir içi intikallerin sağlanmasına kadar organizasyonun tüm yükü eski Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı tarafından üstlenildi. NATO Genel Müdürü rahmetli Büyükelçi Nüzhet Kandemir’in koordinatörlüğünde oluşturulan bir “görev gücü” bir yıl boyunca toplantıların sorunsuz bir şekilde geçmesi için gece gündüz çalıştı. Bu arada Nüzhet Kandemir ile birlikte konsey toplantısı dosyasını yürüten kariyerinin son yıllarında NATO Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yapan Tacan İldem ile kendisinin askerlik görevini ifa etmek üzere Bakanlıktan ayrıldığında dosyayı devralan Osman Paksüt’ün emeklerini özellikle zikretmek gerekir.
Toplantı mekânı Devlet İstatistik Enstitüsü
İnanmayacaksınız ama Ankara’da geniş katılımlı bir uluslararası toplantıya ev sahipliği yapabilecek evsafta uygun bir otel bulunamadığından toplantı mahalli olarak Devlet İstatistik Enstitüsü ile bitişiğindeki Standartlar Enstitüsü binaları seçildi. Karayolları Genel Müdürlüğü ise basın merkezi olarak kullanıldı. Ön incelemelerde bulunan Bakanlığın teknik heyeti, seçilen binalardaki en büyük eksikliğin aralarında İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Carrington, Batı Almanya Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Gencher gibi ünlü isimlerin de yer aldığı konuk bakanların kullanabileceği, gerekli hijyen koşullarına sahip tuvaletlerin olmadığını tespit etti. Bunun üzerine toplantıların yapılacağı salonunun bulunduğu kattaki tuvaletler neredeyse tamamen yıkılarak yenilendi.
Silah zoruyla beyaza boyatılan evler
Yabancı bir ülkeye gittiğinizde varılan havaalanı ve havaalanını şehre bağlayan yollar ilk izlenimler için belirleyici önemi haizdir. Maalesef 1980’li yılların başında Ankara her iki konuda da parlak bir görünüm arz etmiyordu. Esenboğa’dan şehir merkezine giden iki şeritli yolun iki tarafı rengarenk gecekondularla doluydu. Böyle durumlarda Türk’ün pratik zekâsı devreye girer. Yine öyle oldu. Kim akıl ettiyse, 12 Eylül öncesi Ankara’da uygulanan sıkıyönetim komutanlığının emriyle kireçleri devlet tarafından temin edilerek tüm evlerin yola bakan duvarları silah zoruyla beyaza boyatıldı. Bu şekilde en azından görüntü kirliliği büyük ölçüde giderildi. Diğer yandan da gelen bakanlar piste çekilen protokol arabalarıyla uçaklarından alınarak havaalanını hiç görmeden doğrudan otellerine intikal ettirildiler.
İthal edilen ampuller
İkinci Ecevit hükümeti döneminde garip bir şekilde zaman zaman bazı tüketim malları piyasadan kaybolurdu. Bir ara akaryakıt kıtlığı yaşandı. Benzin istasyonlarında uzun kuyruklar oluştu, kaloriferler yanmadı. Bir dönem tereyağı, röntgen filmi piyasalardan yok oldu. 1980 öncesi de bir süre ampul bulunamadı. Konsey Toplantısı’ndan önce külliyetli miktarda ampul ithal edilerek sokak aydınlatmalarında ve trafik lambalarındaki eksikliklerin tamamlanması için belediyeye verildi.
Sonuçta Dışişleri Bakanlığı bu büyük sınavdan kısıtlı imkanlarıyla yüzünün akıyla çıkmayı başardı.
Başkan Trump ilk kez Türkiye’ye gelmiş olacak
NATO Zirvesi vesilesiyle ABD Başkanı Trump ile Fransa Cumhurbaşkanı Macron yanılmıyorsam uluslararası bir toplantı için de olsa ahir ömürlerinde ilk kez Türk topraklarına ayak basmış olacaklar. Trump’ın ne yapacağını bilemem, ama Avrupalı müttefiklerimizin devlet/hükümet başkanları, Külliye’ye girerken mehteri dinleyip tarihi kıyafetleri içinde, bir elinde kılıç, öbür elinde kalkan tutan, pala bıyıklı, dev cüsseli askerleri görünce korkudan bayılmazlarsa, eminim Türkiye’nin Avrupa savunmasındaki önemini daha iyi idrak edeceklerdir.