Açılıma karşı olduğunu söyleyeni hemen sıkıştırmaya çalışıyorlar: “Barışa karşı mısın yani?”, “PKK silah bırakmasın mı yani?”
Açılıma karşı olmak, barışa karşı olmak anlamına elbette gelmiyor, hele PKK’nin silah bırakmasından memnun olmamak anlamına hiç gelmiyor. Bu tür propagandalar, açılımcıların üçkâğıtçılığıdır.
Peki açılıma neden karşıyım?
1) Aynı aktörler, beşinci (2007-2009, 2010-2011, 2012, 2013-2015, 2025) kez açılım yapıyor. Farklı sonuç alınması olası mı? Problemin kaynaklarının probleme çözüm bulması olası mı?
2) İktidarın meselesi hiçbir zaman Kürt sorununa çözüm olmadı. Tersine, açılımlar taktik amaçlarla yapıldığı için, hatta daha büyük sorunlar doğurdu. (Son açılımın sonucundaki hendek savaşını anımsayın.)
3) İktidarın açılımcılığı, sorun çözmenin değil, iktidarını sağlamlaştırmanın, Türkiye’yi ABD’nin Ortadoğu düzeniyle uyumlaştırarak dış desteği sürdürebilmenin aracıydı. İktidarın açılımcılığı, aynı zamanda ulusal-devleti aşındırmada müttefik cephesi inşa etme taktiğiydi.
AÇILIMIN ABD’NİN YENİ DÜZENİYLE İLGİSİ
4) Son açılım ise içeride yeniden cumhurbaşkanı olabilmenin yolunu açabilme ve dışarıda ABD’nin yeni Ortadoğu düzeninden pay alabilmenin yoludur.
İsrail’in Filistin, Lübnan, Suriye ve İran’a saldırdığı ve Suriye’de Esad rejiminin yıkıldığı zeminde, ABD yeni bir Ortadoğu düzeni inşa etmeye çalışıyor. İsrail merkezli bu düzenin temel hedefi İran’dır. ABD ve İsrail, İran’ı Azerbaycan-Ermenistan hattı üzerinden kuzeyden, Türk-Kürt-Arap ittifakı ile batısından kuşatmak istemektedir.
İktidarın açılımı Türk-Kürt-Arap söylemiyle, Safeviye karşı Yavuz-Kürt-İdris ittifakına atıfla, Suriye’deki gelişmelere paralel şekilde ve içeride Kürt ve Alevi cumhurbaşkanı yardımcıları gibi Lübnanvari bir idari yöntem alıştırmasıyla ele alıyor olması, esasa işaret etmektedir.
Kısacası açılımın aktörlerinin esas amacı, ABD’nin İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu düzeni inşasına uygun şekilde hazırlanmaktır.
TÜRK VE KÜRT IRKÇILIĞI
Bu köşede sürece dair yazılar yazdım, YouTube kanalımda geniş yayınlar yaptım. Aynı yazıya, aynı yayına iki uçtan gelen “zıt suçlamalar”, çözümün önündeki iki engel grubun kim olduğuna işaret ediyor.
Örneğin kendimi “Kürt kökenli Türk vatandaşı” diye tanımlamama Kürt ırkçısı “Kürt kökenli diye bir şey yok, ya Kürtsün ya değilsin” diye, Türk ırkçısı da “Kürt kökenli diye bir şey yok, bu ülkede yaşıyorsan Türksün” diye tepki gösteriyor. Yani “Kürt kökenli Türk vatandaşlığım” Kürt ırkçısını da Türk ırkçısını da rahatsız ediyor.
Boy, budun, klan, kavim, kabile, etnisite, ulus tarihsel olarak çeşitli toplum düzenleri içindeki sosyolojik kategorilerdir. Çağımızın ana sosyolojik kategorisi ulustur. Hatta feodalite aşılırken devrimlerle önce ulusal devletler kurulmuş; uluslar onu izlemiştir. (Massimo d’Azeglio’nun “İtalya’yı yarattık, şimdi de İtalyanları yaratmalıyız” sözü, bu tarihselliğin özüdür.)
Ulusal devletler inşa olurken tarihsel, toplumsal, ekonomik vb. nedenlerle, içlerindeki en büyük/güçlü/ileri olan etnik grup, ulusal devlete rengini vermiştir. Örneğin Frankların Fransa’ya rengini vermesi, diğer etnik grupların Fransız olmasını engellememiştir. Çünkü ulusal kimlikler, siyasal ve kültürel kimliktir, çatı kimliktir, etnik kimlik değildir.
Bizim coğrafyamızda da Türk etnik grubu tarihsel nedenlerle Türk Devrimine rengini vermiştir. Buna ah vah etmenin bir anlamı yok. Türk, Kürt, Çerkes başta 24 etnisite, Türk ulusal kimliği adı altında birleşmiştir. (Şartlar başka türlü olsaydı, devrime Kürtler rengini verseydi, “Türk kökenli Kürt vatandaşı” olunacaktı bugün örneğin.)
Bu konuları tartışmayı sürdüreceğiz ama kısa bir izin istiyorum. Bugünden itibaren 15 kişilik bir gazeteci grubu olarak Çin’in SincanUygur Özerk Bölgesine bir inceleme gezisi yapacağız. Sincan-Uygur Özerk Bölgesi hükümetinin davetlisi olarak Çin’in İstanbul Başkonsolosluğu, TürkiyeÇin Dostluk Vakfı ve Yeni Dünya Araştırmaları Merkezi koordinasyonunda yapacağımız bu gezi, gündemimiz açısından da yararlı bir gözlem olacaktır.