Türkiye siyasi büyükelçi atamalarından bir Barrack çıkaramadı

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack da siyasi atama ama iyi bir diplomat. Türkiye’nin siyasi atama büyükelçilerinden bir Barrack çıkmadı.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack 5 Ağustos itibariyle Ankara’da üçüncü ayını doldurdu. “Bu üç ayın ne kadarını Türkiye’de geçirdi?” diye soracak olursanız, o da geçerli bir soru. Galiba sABD Başkanı Donald Trump’ın kendisine sonradan verdiği Suriye Özel Temsilciliği görevini daha fazla seviyor.

Barrack’ın farklı bir büyükelçi portresi sergileyeceği ilk günden belliydi. 31 Mayıs tarihinde T24 için Büyükelçi Barrack hakkında kaleme aldığım yazının başlığını “Yeni Amerikan Sefiri Barrack Sıradışı Bir Büyükelçi Olacağa Benziyor” diye atmıştım. Deneyimli gazeteci Sedat Ergin de Oksijendeki ilk yazısında Thomas Barrack’ı “Bir sefirden fazlası” diye tanımlamıştı. Barrack kimseyi yanıltmadı, yazılanların hepsi doğru çıktı. Üç ayda hakkında medyada çıkan köşe yazılarının toplamı, seleflerinin üç yıldakinden kat be kat fazla. “İç işlerimize karıştığı için sınır dışı edilmeli “diyen de var, “hassasiyetlerimizi anlıyor” diye yere göre sığdıramayan da.

Dedesinin bakkal dükkanından…

Barrack köken itibariyle Osmanlı tebaası Arap bir aileden geliyor. Dedesi Yusuf Abdullah, Amerika’ya göç ettikten sonra geçimini açtığı bir bakkal dükkanından sağlamaya başlıyor. 1947 yılında Amerika’da dünyaya gelen Thomas da iş hayatına bu dükkânda çıraklık yaparak atılmış.

Daha sonra girdiği emlak sektöründe başarıdan başarıya koşarak kısa sürede dolar milyarderi olmuş. Bankacılık geçmişi de var, iflas eden First Republic Bank’ta bizim önceki Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın üstü konumunda. Yeni Dünyanın toprakları, Memaliki Osmaniye’den Amerika’ya göç edenler için pek bir mümbitmiş. Hamdi Ulukaya namı diğer Çobani biraderimiz de Erzincan’dan beş parasız Amerika’ya gidip genç yaşta ABD’nin en zengin 100 iş insanı listesine girmemiş miydi?

Barrack’ın televizyon mülakatları

Büyükelçi Barrack ilk televizyon mülakatlarını NTV’den Deniz Kilislioğlu’na, ardından da Habertürk’ten Sena Alkan’a verdi. Evvel emirde Amerikan Büyükelçiliği’nin Basın Müşavirini kutlamak gerek. Çok doğru tercihler yapmış. Her iki mülakatı da canlı yayında izledim.

Kendisi bir iş insanı olarak diplomat kimliğini ön plana çıkarmasa da doğrularıyla yanlışlarıyla, Barrack tam bir diplomat. Her an her şeyin değişebildiği bir coğrafyada manevra yapmayı iyi beceriyor. Bir gün sert bir şekilde eleştirdiği Mazlum Kobani’ye ertesi gün övgüler yağdırabiliyor. İran’ın nüfusunu bilmeyen cumhurbaşkanı adayı Amerikalılar gibi cahil değil, tarih okuması var.

Gündemde kalmasını biliyor. Mesajlarını doğrudan vermek yerine, “Acaba ne demek istedi” diye düşündürerek veriyor. Öğrendiğim kadarıyla mülakatlar için bazılarının yaptığı gibi soruların önceden verilmesi yönünde bir talebi olmamış. Bu da özgüvenini gösteriyor.

Barrack’ın eksileri

Öte yandan Anıtkabir ziyaretinde geç kalması ve bugüne kadar ana muhalefet lideriyle hiç görüşmemiş olması bir büyükelçinin yapmaması gereken hatalar. İngilizler bulunduğu ülkeye gereğinden fazla hoş görünerek yaranmaya çalışan büyükelçilerden bahsederken,”go local” (yerlileşmek) tabirini kullanırlar. Bu anlamda Barrack’ın da zaman zaman biraz fazla yerlileştiğini söyleyebiliriz. Kamuoyu önünde Hakan Fidan’ı Dünyanın en iyi Dışişleri Bakanlarından biri olarak nitelemesine, durduk yere MİT Başkanı İbrahim Kalın’a güzellemeler yağdırmasına gerek var mıydı? Sanırım bir Amerikan Sefirinin ağzından methiyeler duymak Hakan Fidan’ı da, İbrahim Kalın’ı da çok memnun etmemiştir.

Barrack’a haksız eleştiriler

Medyada Amerikan Büyükelçisi’ne yöneltilen eleştirilerin başında mülakatlarında Osmanlı İmparatorluğunda farklı dini grupların uyum içerisinde yaşamalarının millet sistemi sayesinde mümkün olduğunu belirtmesi geliyor. Millet sistemi Osmanlı tarihinin bir gerçeği. Onun da hiçbir konuşmasında “Türkiye için de millet sistemine geçilmelidir” diye bir ifadesi yok. Üstelik Sena Alkan’a verdiği mülakatta sözlerine açıklık getirirken aynı bağlamda Amerikan tarihine de atıfta bulunuyor.

İkinci bir eleştiri de Sevr ile Lozan Antlaşmalarından aynı düzlemde bahsetmesi. Türkiye’de bir kesimin her gün pervasızca saldırdığı Lozan için ise “Sevr iyiydi, Lozan kötü oldu” dememiş. Her iki eleştiri de bence biraz zorlama yorumlara dayanıyor.

Eleştirmek gerekiyorsa, asıl NTV’deki Kilislioğlu mülakatında Barrack’ın Atatürk ile çılgın Trump’ı aynı kefeye koyması hedef alınmalı. Kimse bu sözlere takılmadı ya da kimse fark etmedi ya da artık Atatürk’e sahip çıkılmak istenilmiyor.

Barrack ve PKK

Barrack’ın YPG’nin terör örgütü PKK’nın bir türevi olduğunu, ABD’nin Kürtlere bağımsız bir devlet borcu bulunmadığı, YPG’nin Suriye ordusuna entegre olmaktan başka çaresi olmadığı, Avrupa’nın Türkiye’yi savunma alanında en değerli müttefik sayıp, sonra da AB’ye üye almamasının gülünç olduğuna ilişkin ifadeleri, Türkiye’nin uzun süredir Amerikalı bir yetkilinin ağzından duymadığı hoş söylemler.

Söylediklerinin bir kısmı belki ABD dışişlerinin, hatta Trump’ın görüşlerini bile yansıtmıyor olabilir. O da Barrack’ın özgül ağırlığının bir işareti sayılmalı.

Türkiye’nin bir Barrack’ı olmadı

Türkiye’de son yıllarda giderek artan kariyer dışı büyükelçi atamalarına yönelik eleştirilere cevaben ABD’deki siyasi büyükelçiler örnek olarak gösterilir. Bugüne kadar AK Parti hükümetleri dönemlerinde atanan meslekten gelmeyen büyükelçilerin sayısı sanırım 50’yi bulmuştur.

Bunların arasında iş insanları da var, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla tanınanlar da var, Vaşington’da büyükelçilik yapan da. Şimdi elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin: bir tane Barrack çıkarabildik mi?