PKK’nın silah bırakıp siyasete dönmesi projesini MHP lideri Devlet Bahçeli yapmıştı. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve MİT Başkanı İbrahim Kalın da Meclis’te oluşturulmayı bekleyen Komisyonun ilk görüşmelerini 21 Temmuz’da Bahçeli’yle yaptılar. Bu görüşmelerin öncesinde PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, Abdullah Öcalan’ın İmralı’da rahat çalışma koşulları sağlanmadan “kimsenin kendilerinden silah bırakmayı beklememesini” istedi.
Bir koşul daha var. DEM Parti de bunu defalarca gündeme getirdi ama PKK daha net söylüyor: Silah bırakıp Türkiye’ye dönen militanlar yargılanıp hapse mi girecek, yoksa özel bir afla sivil hayata mı katılacak? PKK yönetimi Suriye’de SDG/YPG’nin ABD ve İsrail açısından halihazırdaki kullanım değerini de hesaplıyor olabilir. Her halükârda PKK, Öcalan ve silah bırakanların statüsü ilan edilmeden 11 Temmuz’dan başka silah bırakmayacağında ısrar ediyor.
Bu nasıl sağlanacak? Hangi yasa ve yönetmeliklerin ve şimdi kritik noktaya geliyoruz, hangi Anayasa maddelerinin değişmesi gerektiği konuşulup karara bağlanacak?
MİT Başkanı Kalın, sürecin başarısı için nelerin mutlaka gerektiğini anlatmak için mi Meclis’te?
Yönetmelikler, yasalar, Anayasa
Anayasa Mahkemesi kararları uygulanacaksa, örneğin Selahattin Demirtaş, Figan Yüksekdağ, örneğin Osman Kavala, Can Atalay ve Gezi mahkûmları, görevden alınan belediye başkanları tutuksuz yargılanacaksa örneğin Ekrem İmamoğlu, Zeydan Karalar’a da uygulanacak mı?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Bahçeli de “İlk dört madde değişmeyecek” diyor; devletin adı Türkiye Cumhuriyeti, dili Türkçe değişmeyecek demektir bu.
İş vatandaşlık tanımına gelince Anayasa’nın 66’ıncı maddesi, eğitim konusuna gelince Anayasa’nın 42’inci maddesinin gündeme gelmesi muhtemel. Hazır onları değiştirmişken başka neler koyulacak o Anayasa değişikliği paketinin içine?
Son günlerde büyük şehirlere asılan “Milletin adı Türkiye” afişleri, iktidardaki (hadi İslamcı-Türkçü demeyelim) muhafazakâr-milliyetçi koalisyonun artık “Türk milleti” kavramının rağbet etmeyeceğine mi işaret, yoksa “nabız yoklama” amaçlı bir psikolojik operasyon mu?
Hem o afişlerin hem de Bahçeli’ye atfedilen “Cumhurbaşkanı Türk, iki yardımcısı Kürt ve Alevi olsun reçetesinin “Terörsüz Türkiye” süreciyle ilgisi var mı? Hadi, pazarlık demeyelim, yalanlıyorlar, PKK ile görüşmelerin bir parçası mı bu da?
Bahçeli ve tehlikeli reçetesi
Bahçeli’nin bir grup milletvekiline “Türk Cumhurbaşkanı, Kürt ve Alevi iki yardımcısı olabilir” önerisinden söz ettiğini ilk kez Halk TV’de İsmail Saymaz haber yaptı. Bahçeli’nin Başdanışmanı Yıldıray Çiçek bu konuya Türkgün gazetesinde “Söyledi ama, sorun bakalım neden söyledi” mealinde bir açıklama getirmeye çalıştı.
Buna göre, “Tartışmalara “Devlet Bahçeli vizyonu” çerçevesinden baktığımızda sözün özünde vatanına, bayrağına ve ülke değerlerine bağlı Kürt ve Alevi kardeşlerimizin her türlü temsil makamında yer alabileceğine dair güçlü bir kardeşlik vurgusu” yatmaktaydı.
Peki, zaten hep bunu söylemiyor muydunuz?
Çiçek’in “Genel Başkanım onu söylemek istemedi, öyle çıkmış” demekte zorlanacağpı için diplomatik lisanla “Bir bildiği vardır” klişesini “vizyon” olarak sunduğu görülüyor.
Çünkü eğer hakikaten onu kast ettiyse, Bahçeli’nin tehlikeli ve Batı patentli bir reçete sunduğunu söylemek gerekir.
Lübnan’da Fransa, Irak’ta ABD
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de Kürttür. Erdoğan onları oraya Kürt oldukları için mi getirdi?
Ayrıca, eğer doğruysa bu öneri, örneğin Kürt ya da örneğin 2023 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi Alevi bir vatandaşın Cumhurbaşkanlığı yolunu keser, Cumhurbaşkanlığını sadece Sünni-Türk vatandaşlara özgü bir makam haline getirir.
Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırı olur.
Batı patentlidir, çünkü emperyalist bakışın Ortadoğu’daki böl-yönet siyasetinin acı örnekleri olan Lübnan ve Irak örneklerini çağrıştırır.
Fransızlar Lübnan’da 1932 nüfus sayımına göre Cumhurbaşkanlığını o dönem çoğunlukta olan Maruni Hristiyanlara, Başbakanlığı Sünni, Meclis Başkanlığını Şii Müslümanlara, Başbakan Yardımcılığını Grek Ortodokslara, özetle 18 ayrı mezhebe, etnisiteye bölüp gittiler. ABD, 2003 işgali ardından azınlıkta olan Kürtler Cumhurbaşkanlığı, Şii Araplara başbakanlık, Sünni Araplara Meclis Başkanlığı biçip gitti.
Sonuçlar ortada.
Ve Bahçeli konuştu
Bu gelişmeler ardından akşam saatlerinde Bahçeli yazılı bir açıklama yaptı.(*)
Evet o sözleri 18 Temmuz 2025’te MHP Merkez Yönetim Kurulu-Merkez Disiplin Kurulu toplantısında kendisi sarf etmişti. Sözlerinin o toplantıdan sızdırıldığını kabul ediyordu.
Ancak, kast ettiği Lübnan usulü bir idari bölümlenme değildi, bunu yapanlar konuyu çarpıtıyor, önerisini karalamaya ve terörize etmeye çalışıyordu.
Bu öneri kimsenin önüne engel çıkarmıyordu. Yüzde 50 oy alan kim olursa o Cumhurbaşkanı olurdu.
Bahçeli, gelen tepkilerden sonra önerisinin Türkiye’ye dayatılmaması gerektiği sonucuna varmış görünüyor.
Mesele Kürtlerle birlikte Alevilerin de gönlünü almaksa, önce Cemevlerini ibadethane sayıp Diyanetten pay vererek başlayabilir hükümet.
Umarım Bahçeli’nin önerisi bir fikir jimnastiği, ya da yanlış anlaşılma olarak kalır.
Not:
(*) 21 Temmuz 2025, 23.59’de güncellenmiştir.