Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Milli Muharip Uçak (MMU) KAAN’ın motor sorunu hakkındaki uyarısı ilginç bir tartışma başlattı. Fidan, KAAN uçağında kullanılan F-110 motorunun Kongre izniyle lisanslama sorunu yüzünden üretimin aksayacağından söz ediyordu. Buna karşın Savunma Sanayi Başkanı (SSB) Haluk Görgün de hiçbir sorunun olmadığını, uçağın ve motorunun üretiminin planlandığı gibi yürütüldüğünü açıkladı. KAAN da tıpkı İHA’lar ve MİLGEM gibi, hatta onlardan da çok, gelişen ulusal askeri sanayinin simgelerinden olduğu için “Hangisi doğru?” https://yetkinreport.com/2025/09/29/hakan-fidanin-kaan-sikayeti-hakikaten-erdogan-trumpla-neyi-halletti/ sorusunun sorulması doğaldı. Bu sorgulamanın AK Parti ve o çizgideki medyanın bu eleştirel yaklaşımdan rahatsız olduğu ve bunu “ulusal askeri sanayiye karşı olma” olarak suçladığı görülüyor.
“Yerli ve milli düşmanlığı” değil
Örneğin Hürriyet gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, yazısının başlığını “KAAN düşmanlığı” koymuş. Fidan’ın sözlerinden yola çıkarak KAAN’daki sorunları eleştirmenin “Yerli ve milli olana düşmanlık” https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/kaan-dusmanligi-42966319 olduğunu öne sürmüş.
Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan daha teknik bilgi desteği sağlanmış bir yazı yazmış. Fidan’ın “uyarı niteliğindeki sözlerini” ile ne kastedildiğini soranları “bağlamından çıkararak panik oluşturmaya kalkanlar” https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hilalkaplan/2025/09/30/kaan-stratejimiz diye suçlamış.
İki yazar da KAAN motorunun ABD kaynaklı General Electric’in F110 motoru değil, TUSAŞ Motor Sanayi (İngilizce kısaltılmış haliyle TEI kullanılıyor) tarafından geliştirilen TF3500 motoru olduğunu vurguluyor. Bu bilgi doğru da gözden kaçmaması gereken bir ayrıntı var. TF3500 motoru, F-16 uçaklarında da kullanılan F110 motorunun, daha önce TEI tarafından üretilmiş TF6000 ve TF10000 motorlarının teknolojisiyle geliştirilmekte olduğu. Bu konudaki bilgiler zaten TEI internet sayfasında https://www.tei.com.tr/urunler/tf35000-turbofan-motoru var.
Öncelik KAAN’ın uçması
Bu da doğal, dünyada başarılı örnekleri var.
Burada mesele “Neden yüzde 100 yerli ve milli değil” diye dalga geçmek, çabayı küçümsemek değil. Mesele konunun neden ve nerede tıkandığını sorgulamak.
Yoksa, Görgün’ün de vurguladığı gibi, başta eldeki motorla başlanıp sonra geliştirdiğiniz motoru kullanmak da mümkün. Zaten “gerekirse kırıma uğramış F-16’ların motorlarının elden geçirip KAAN’a takarız” tezleri buradan çıkıyor. Mümkün mü? Mühendislik açısından mümkün olabilir. Verimli olur mu? Başta yüzde yüz olmayabilir ama uçak uçar, çaba değerlidir, sonra geliştirilir. Kitapta yeri vardır. Türkiye’de üretilmiş uçağın havalanması, Türk Silahlı Kuvvetlerine katılması önemlidir. F-35’in yerini tutup tutmaması ikinci planda gelir.
Ama Fidan da zaten F110 motorunun kullanımı ve üzerinde yapılmakta olan değişiklikler için de Kongre’den geciken lisans izninden bahsediyor.
Ne yapacağız? Bu sözleri söylenmemiş sayıp, Kongre’de lisans sorunu yokmuş davranıp devekuşu gibi kafamızı kuma mı gömeceğiz? Bunu yapmayınca, ulusal askeri sanayi çabalarını sabote etmeye çalışmakla mı suçlanacağız? Olacak iş mi?
Bunları konuşmayacak mıyız?
Örneğin, MMU motoru üzerinde yıllardır dünyanın sayılı uçak motoru şirketlerinden Rolls Royce ile geliştirme çalışması yapan Kale Grubu devre dışı bırakılmasaydı, olacaksa bizim büyüttüğümüz şirketlerden şirket olsun inadına KAAN’ın şimdiye dek muhtemelen yerli üretim motorla havada olabileceğini konuşmayacak mıyız? Sormayacak mıyız?
Örneğin, Altay tankı, bütün motor lisanslarına sahip Koç grubundan, aynı saplantı yüzünden alınıp, yandaş şirkete verilmeseydi, Altay şimdi çoktan Kara Kuvvetlerinin envanterinde olabilirdi diyemeyecek miyiz?
Öncelik KAAN’ın uçmasıysa, örneği Altay tankının büyük gecikmelerle de olsa orduya katılmasıysa her eleştiriyi “yerli ve milliye düşmanlık” diye damgalamamak gerekir.
Ulusal askeri sanayini küçümsemek ne kadar yanlışsa, bu projelere emek veren mühendislerin, teknisyenlerini, yöneticilerin emeklerine ne kadar saygısızlıksa, ekonomik krizlerden kurtulamayan milletin yurt savunması ve ulusal çıkarlar için parasının yerli yerince ve zamanlı harcanmasının sorgulanmasını düşmanlık olarak suçlamak da o kadar yanlıştır.
Eleştiriden ders çıkarma olgunluğu
Örneğin, son 20 yılda hava gücüne yalnızca 30 F-16 dahil edilebilmişken ve Türk Hava Kuvvetlerinin 21’inci yüzyıldaki asli hava silahlı olarak belirlenen F-35’le, Rusya’dan alınan S-400’ler nedeniyle ABD’nin hışmına uğramışken, daha 2024 başında “önünde hiçbir engel kalmadı” denilen yeni F-16’ların gelişinin neden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinde halledilemediğini sormak düşmanlığın değil, ulusal çıkarlara ilginin göstergesidir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, “Gözbebeğimiz KAAN’ın milli motorundaki gecikmeler elbette gündeme getirilecektir” diyor; “Savunma sanayisinde etkin, adil ve denetlenebilir olması gereken proje yönetimindeki zafiyetler ile liyakat değil de siyasi referans ve tarikat bağlantısı temelli kayırmacı personel politikaları elbette eleştirilecektir. Çünkü vatanseverliğin gereği budur”.
Askeri Sanayiyi Kim Baltaladı?
Hürriyet yazarı Selvi de Mustafa Kemal Atatürk dönemindeki askeri sanayi girişimlerini yok sayamıyor.
Sonra Türkiye’deki askeri sanayi çalışmalarının baltalandığı doğrudur. İkinci dünya savaşı ve devamında, 1950’lerde, Türkiye’nin NATO’ya girişiyle birlikte askeri sanayi namına ne varsa durdurulduğu doğrudur. Ve bu sadece Türkiye için de geçerli değildir; ABD’nin kendi askeri sanayi gücünü dayatmak için NATO ülkelerini kendi üretim ve satış ağına bağımlı hale getirdiği, bunun için de Türkiye’deki en paraziter sektör olan “mümessillik” kurumunu kullandığı da doğrudur.
Bu zinciri yeniden ilk kıranın 1964 Kıbrıs olayları sırasında, meşhur Johnson Mektubuna “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de yerini alır” yanıtını veren Başbakan İsmet İnönü olduğu da doğrudur. Elde çıkartma gemisi olmadığı anlaşılınca, ıskartaya çıkmış tank motorlarından çıkartma gemileri yapılarak 1974 Kıbrıs Barış harekâtı mümkün hale geldi.
Tarih 2002’de başlamadı
1974 Kıbrıs harekâtı sonrası ABD ambargosu geldiğinde, “Kendi uçağını kendin yap” kampanyasını başlatan, bugün askeri sanayinin dünya çapında örnekleri sayılan ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN gibi şirketlerin kurulmasına önayak olan, Necmettin Erbakan’la kurduğu koalisyon hükümetinin Başbakanı Bülent Ecevit olmuştu.
ABD Ambargosunu kırmak için ABD tarafından inşa edilen İncirlik Üssünü ABD uçuşlarına kapatan Başbakan Süleyman Demirel idi.
Daha önce kurulmuş ama atıl tutulan TUSAŞ’ı harekete geçirip F-16’ların Türkiye’de ve milli yazılımla üretilmesini sağlayan, aynı zamanda TEI’nin (1985’te) kurulmasına da önayak olan Turgut Özal’dı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarının, özellikle de son on yılında askeri sanayinin önünü açtığı, teşvik ettiği, önceden gelen birikimin sıçrama yapmasını teşvik ettiği de doğrudur, aksayan yönlerini eleştirip daha iyi olmasını istemek de.
Buradan yola çıkıp KAAN projesinde Dışişleri Bakanının sözlerini yok saymayıp neler olduğunu soranları “bu milletin evlatlarının” yaptıklarına karşı olmakla suçlamak doğru değildir. Hepimiz bu milletin evlatlarıyız, saksıda yetişmedik.