Trump’ın Gazze Planı: Bir Asır Sonra Filistin’de Manda Yönetimine Dönüş

ABD Başkanı Donald Trump’ın, 29 Eylül’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yla birlikte Beyaz Saray’da ilan ettiği Gazze Barış Planı, aslında Filistin’i bir asır sonra yeniden manda yönetimi altına, bu defa ABD kontrolü altında bir İngiliz Manda Yönetimi altına sokmayı öngörüyor. Gazze’deki Filistin halkının İsrail tarafından yok edilmesinin önüne geçilme bedeli bu oluyor. “Ölümü gösterip sıtmaya razı etme” deyiminin tam karşılığı bu olsa gerek.

Trump ve Gazze Emlakçıları

Aslında Trump-Netanyahu Planı demek daha doğru. Planın taslağını hazırlayan kişi, ABD Başkanı Donald Trump’ın emlak zengini arkadaşlarından, Ortadoğu Özel Temsilcisi yaptığı Steve Witkoff. Yahudi kimliğinden çok emlak baronu kimliği öne çıkıyor; özellikle Katar sermayesiyle birlikte ortaklıkları var.

Witkoff’un bu taslağın hazırlanmasındaki yardımcısı Tom Barrack. ABD’nin Ankara’ya pek uğramayan Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi. O da Trump ve Witkoff gibi emlak baronu da Witkoff gibi hukuk okumuş. Onun da emlakçı kimliği, “Ortadoğu diye bir şey yoktur, bazı aşiretler vardı” diyecek kadar Lübnanlı Hristiyan kimliğine baskın gelen gerçekçilikte.

Trump, aklındakini paldır küldür söyleyen bir siyasetçi. Manda Yönetimi planından önce, kendi verdiği destekle Filistinlileri toptan imha amaçlı İsrail saldırısı devam ederken, kanlar içindeki Gazze’yi Akdeniz’in tatil beldesine dönüştürme fikrini o dillendirdi.

Elbette sadece Gazze değil. Delik deşik Batı Şeria, harabeye dönmüş Suriye, yeni toparlanmaya başlayan Irak’ın yeniden inşası bütün dünyanın emlakçı ve inşaatçılarının dikkatini buraya çekiyor. Manda Yönetimi çözüm olabilir onların gözünde.

Filistin’de Manda Yönetimi

Filistin’de İngiliz Manda Yönetimi, Birinci Dünya Savaşında kaybedenlerden olan İmparatorluk Türkiye’sinin yenilerek çekilmesiyle 1920’de Milletler Cemiyeti tarafından ilan edildi. Aynı yıl Suriye ve Lübnan da Fransız mandası ilan edilmişti. 1921’de Filistin Manda yönetimine Ürdün de dahil edildi. Aynı yıl Irak’ta da İngiliz Mandası ilan edilmişti.

Bir parantez açalım: Emperyalist güçler, parçalanan Türkiye’de de manda yönetimi istiyorlardı. Türkiye’de ABD Manda Yönetimi önerisi 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresine de getirildi. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının şiddetli karşı koyuşuyla 11 Eylül’de yayınlanan sonuç bildirgesiyle o sayfa kapatılmıştı.

Filistin-Ürdün Manda Yönetimi, İkinci Dünya Savaşı sonrası 1946’de İngiltere’nin Ürdün’ün bağımsızlığını tanımasıyla son buldu. Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin, İsrail’in 1948’de kurulmasıyla bölge tarihinde bir sayfa daha açıldı. (Türkiye 1949’da İsrail’i tanıyan ilk Müslüman nüfuslu ülke oldu.)

Şimdi Trump’ın önerisi Hamas tarafından kabul edilirse, eski İngiliz Başbakanı Tony Blair başkanlığında, bugünün Milletler Cemiyeti olan Birleşmiş Milletler gözetiminde, emlak baronu milyarderler klübünün denetiminbde Gazze Yönetimi kurulacak.

İngiltere’nin Ortadoğu’ya Dönüşü

“Zaten hiç gitmemişti ki” diyenler bir bakıma haklı. Ama İkinci Dünya Savaşı ardından Hindistan’ın ve Pakistan’ın bağımsızlıklarını alması İngiltere’yi sarstı. O kadar ki 1953’te İran’da Başbakan Muhammed Musaddık’ı deviren darbeyi kendi güçleri yetmediği için MI6 ve daha yeni kurulmuş CIA birlikte, Kıbrıs’taki İngiliz üssünden planladılar, CIA uyguladı. 1956 Süveyş Krizi ayrı bir darbe olmuştu. Sonra, 2003’te ABD’nin Irak işgalinin ortağı olarak yeniden askeri anlamda bölgemize döndüler.

Ancak geçenlerde MI6 Başkanlığına veda törenini İstanbul’da yapan önceki Ankara Büyükelçilerinden Richard Moore’un da sır olmaktan çıkardığı üzere gibi hem Ukrayna hem Suriye işlerinin sonuna kadar içindeydiler. (Türkiye’nin Ukrayna ve Suriye’yi ayrı bölgeler olarak düşünme lüksü yoktur; o bakımdan Ortadoğu gibi bir kavrama bağlı olmamalıdır.)

Şimdi Filistin’de ikinci manda yönetimi sürecinde, 2003’te ABD’nin Irak işgal harekâtını yalan söyleyerek hızlandırdığını 2016’da kabul eden Tony Blair’le Londra yeniden Filistin sahnesine dönüyor.

Türkiye’nin Tutumu Ne?

Trump’ın planında Türkiye’nin tuzu var. Türkiye baştan itibaren İsrail’in Gazze saldırganlığının karşısındaydı. Diplomatik ilişkileri alt düzeye indirdi. Başta doğrudan, sonradan üçüncü ülkeler kapısını da kapatarak ticari ilişkileri dondurdu. Filistin devletinin tanınması için mücadele etti. Hamas ile irtibatı sürdürdü.

Adı manda planı olarak konulmayan planının hazırlanması sürecinde hem Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın doğrudan temaslarla, hem de Barrack dolayımıyla taleplerini Vaşington’a iletti.

Trump, Witkoff’un diğer Müslüman liderlerin de katkısıyla hazırladığı plan taslağını 23 Eylül’de BM Zirvesi çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil 8 Müslüman nüfuslu ülke liderini, Erdoğan’la baş köşeyi paylaştığı toplantıda sundu. 25 Eylül’deki Erdoğan-Trump görüşmesinde de konunun medya önünde olmasa da kapalı kapılar ardından konuşulduğunu Erdoğan dönüş uçağında açıkladı.

Ama son sözü söyleyen Netanyahu olacaktı.

Öyle de oldu.

En Kötü Barış Bile…

Netanyahu’nun Gazze sınır kontrolünü Müslüman görev gücünün sorumluluğuna kefil eden değişiklik talepleriyle açıklandı plan.

Erdoğan dahil 8 Müslüman ülke destek verdi. Filistin Devlet başkanı Mahmud Abbas da öyle. Gözler Hamas’ta. MİT Başkanı Kalın’ın Haması ikna toplantısına katılmak üzere Katar’a gittiği bildirildi.

Filistin, bir asır sonra yeniden İngiliz yönetimi ve bu defa ABD-İsrail gözetiminde yine manda yönetimine adım adım gidiyor.,

Geriye belki de CHP lideri Özgür Özel’in Boşnak lideri Aliya İzzetbegoviç’ten yaptığı alıntı, bir avuntu olarak kalıyor: En kötü barış bile savaştan iyidir.

Bunun iyi bir barış planı olduğu söylenemez ama en azından savaş bitecek, kadınlar, çocuklar katledilmeyecek ümidi var.