PKK 47 yıllık sürdürdüğü, Türkiye’ye on binlerce insanın canına, trilyon düzeyinde ekonomik zarara ve hesap edilemeyecek siyasi güç kaybına yol açan silahlı mücadelesini bitirmesinin simgesi olarak 11 Temmuz’da Irak’ın Süleymaniye şehri yakınlarında düzenlenecek törenle silah bırakmaya başlıyor. Bu gelişme, yakın dönem Türkiye tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir.
Silah bırakma törenine beş kala, 9 Temmuz’da 1978’de örgütü kuran Abdullah Öcalan’ın PKK’nın bugünkü yöneticilerine, yanındaki 6 şahit eşliğinde gönderdiği video mesajda ne dediğini ve ne demek istediğini anlamak, Türkiye’de ve Ortadoğu’da Kürt sorunun geleceği bakımından da önem taşıyor.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın törenden bir gün sonra, 12 Temmuz’da yapacağını duyurduğu “önemli” konuşmanın PKK’nın silahsızlandırılması yoluyla Kürt sorununa siyasi çözüm, ya da Terörsüz Türkiye girişimiyle ilgili olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Ama öyle varsayabiliriz.
Öcalan’ın konuşmasını deşifre etmeden önce, Çelik’in duyurusuyla Erdoğan’ın konuşması üzerine yükselen beklentilerden söz etmekte yarar var. Birkaç nedenden dolayı…
Erdoğan ne diyecek?
Öncelikle Erdoğan, Öcalan’ın o konuşmayı 19 Haziran’da yaptığını, sürecin koordinatörü MİT Başkanı İbrahim Kalın vasıtasıyla biliyor. O video kaydı ve metninin kamuoyu ile paylaşılmasına, PKK’nın Türkiye, Irak, İran, Suriye ve Avrupa-Amerika örgütlenmelerine ulaştığından emin olduktan sonra izin verilmiş olsa gerek. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi PKK bünyesinde de silah bırakma yoluyla parlamenter sisteme katılma kararına karşı çıkanlar olması işin doğasında var. Özetle Erdoğan bildiğimiz sürecin ilerisinden bir yerden konuşacak. Dediğim gibi, eğer Erdoğan’ın konuşması bu konuda olacaksa.
Ayrıca Erdoğan’ın klasik “Yeni sürece girdik, inşallah çözdük” türünden klişelerle sınırlı kalacak konuşma yapması hayal kırıklığını getirebilir. Örneğin bu konuşma sadece Meclis’in 15 Temmuz’da kapanmasından önce, atılacak adımlar üzerine kurulacak Meclis Komisyonunun ilanı ile sınırlı kalırsa da dağ fare doğurur; bu zaten TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’tan beklenen bir adım. Beklentilerse siyasi affa, genel affa dek yükselmiş durumda.
Siyasi af gündeme gelir mi?
Siyasi af derken, PKK davalarından hapiste bulunan 5 bin kadar kişinin hasta ve yaşlı durumdaki 100 kadarını kapsayacak insani durum koşulundan söz etmiyorum. En azından Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanmasıyla Selahattin Demirtaş’tan Osman Kavala’ya simge isimleri kapsayacak, kayyım atanmış ve haklarında kesinleşmiş ceza bulunmayan belediye başkanlarının tahliyesinden söz ediyorum. Ekrem İmamoğlu ve CHP’li belediye başkanlarının tutuksuz yargılanması işin güncel boyutu ama CHP’nin yeni Anayasa çalışmalarına katılma şartının öncelikle AYM ve AİHM kararlarının uygulanması olduğu ortada.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sözünü attiği ama sonra çok konuşulmayan “Umut hakkı” meselesi var örneğin; Öcalan’ın bir vadede serbest kalma ihtimali demek oluyor.
Öcalan’ın video mesajıyla birlikte PKK’nın maksimalist hedeflerden vaz geçtiği söylenebilir. Dolayısıyla TBMM’de üzerinde geniş mutabakat bulunan “İlk dört maddenin değişmezliği”, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin adı, resmi lisanın Türkçe olması gibi konuların gündeme gelmesi beklenmiyor. Ama örneğin vatandaşlık tanımının yer aldığı Anayasa’nın 66’ıncı maddesi, eğitim hakkıyla ilgili 42’inci maddenin gündeme gelme ihtimali var.
Öcalan ne dedi?
1- Öcalan “50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’ manifestosunun artık geçersiz olduğunu söylüyor. Bu, PKK’nın kuruluş nedeni olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarından silah zoruyla bağımsız Kürt devleti kurma hedefinin artık olmadığının ilanıdır. Öcalan bunun yerine bir Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu yayınlayacağını söylüyor.
2- Nitekim Öcalan, “PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir” diyor. Kürt varlığının inkârı sayelerinde son bulmuştur, bu da önemli bir hedeftir.
3- “Silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışmasın” odaklanılmasını istiyor, DEM Parti’nin diğer partilerle birlikte üstüne düşeni yapmasını bekliyor.
4- Örgütünden “Önce Apo serbest bırakılsın” gibi taleplerde bulunmamasını istiyor. Önemli olanın kendi özgürlüğü olmadığı vurgusuyla kendisini adeta siyaset üstü bir liderlik konumunda tanımlıyor. Halihazırda İmralı’nın güvenli ortamından ayrılmak istemediği, orada rahat çalışmak istediği zaten bir süredir konuşuluyordu.
Peki, ne demek istedi?
Öcalan, örgütünü rencide etmemeye çalışarak, yenildik ama en azından Kürt varlığının tanınmasını sağladık, bu da bir şeydir demeye getiriyor.
Bunun için bu kadar ölüm ve yıkıma ihtiyaç var mıydı?
Öcalan “özeleştirimiz devam edecektir” diyerek 27 Şubat mesajında söylediği “Soğuk Savaş yıllarında gözümüzü Moskova’ya dikmiştik” mealindeki ifadesine atıfta bulunuyor. Oysa gelinen aşamada PKK’nın özellikle Suriye’deki varlığı, ABD’nin siyasi, mali ve askeri desteğine dayanmaktadır. Türkiye’nin Kürt sorununu kendi içinde çözmesinden rahatsızlık duyacak ülkeler var. Bölgede İsrail ve İran’ı, Avrupa’da PKK lobisinin güçlü olduğu Almanya, Yunanistan ve Belçika’yı sayabiliriz.
Öcalan’ın İmarlı koşullarında bunun ne kadarını görüp tahlil ettiğini şu anda kestirmek güç. Ama söyleyeceğini söyledi.
Şimdi gözler 12 Temmuz’da Erdoğan’ın ne diyeceğinde.
Aslında 12 Temmuz’da kamuoyunu dikkati PKK’nın silah bırakmasındayken CHP’ye “turpun büyüğü” vuruşu da önümüzdeki senaryolar arasında.
Ama önce şu 11 Temmuz’da PKK’nın silah bırakıp silahlı mücadeleyi bitirdiğini görelim. Şu an en önemlisi o.