Portekiz, Avrupa’nın en batı ucunda 10 milyon nüfusa sahip, şirin bir ülke. Çoğu kimse tarafından ilk bakışta bir Akdeniz ülkesi olarak bilinse de, aslında Akdeniz’e kıyısı yok. Ama insanlarının sıcak kanlılığı, güzel yemek yiyip içmeye, eğlenmeye düşkünlüğü gibi hasletleri dolayısıyla tipik bir Akdeniz ülkesi.
Altın vizeye Türk’lerden hücum
Portekiz son yıllarda Türkiye’de yatırım karşılığında daimi oturma müsaadesi ve vatandaşlık hakkı tanıyan “altın vize” programı ile meşhur oldu.2012 yılında mali kaynak yaratarak ülkenin ekonomik krizden çıkabilmesi için uygulamaya konulan,”Denize nazır, pasaport hazır” programına Çinlilerden sonra en fazla rağbet edenler arasında “Beyaz Türkler” de var. ”Altın Vize” programı, ev kiralarında yaşanan çok hızlı artışa bağlı olarak enflasyonu körüklemeye başlayınca Portekiz halkının büyük tepkisine yol açtı. Bu program çerçevesinde yabancılara gayrimenkul satışı, önce büyük şehirlerde, yıl başından bu yana da ülke çapında sonlandırıldı.
18 Mayıs genel seçimleri
Portekiz Türkiye’nin ikili ilişkilerinde sorun yaşamadığı nadir Avrupa ülkelerinden biri. Galiba sorun olmayınca Türk kamuoyunun ilgisini çekmek kolay kolay mümkün olmuyor.
Portekiz halkı 18 Mayıs’ta üç yıl içerisinde üçüncü kez sandık başına gitti. Bu kadar sık seçimlere gidilmesi, Bulgaristan haricinde Avrupa Birliği ülkelerinde pek rastlanılan durum değil.11 Mart’ta hakkındaki yolsuzluk iddiaları üzerine güvensizlik oyuyla düşürülen Sosyal Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Luis Montenegro’nun liderliğindeki Demokratik İttifak seçimlerden yine birinci olarak çıktı.
Portekiz siyasi hayatına altı yıl önce giren aşırı sağcı Chega (Yeter) Partisi, Sosyalistleri geride bırakarak ikinci sıraya yerleşti.Oyların yüzde 23’ünü almayı başaran Chega, Parlamentoda bu kere 60 milletvekili ile temsil edilecek. Bileşik kaplar misali aşırı sağcı partiler Avrupa Ülkelerinin hepsinde son dönemde yapılan seçimlerden oylarını katlayarak çıkıyorlar. Tarih boyunca sömürge halklarıyla birlikte iç içe yaşayıp da yabancı düşmanlığı ile tanışmamış ve yasadışı göç yolları üzerinde yer almayan Portekiz gibi bir ülkede, ırkçı bir partinin nasıl olup da bu kadar kısa bir sürede dallanıp budaklanması sosyologlarca irdelenmesi gereken bir soru.
Geleneksel olarak Portekiz’in yarım asırlık demokrasi tarihinde bugüne kadar hep ya iktidar, ya ana muhalefet görevi üstlenmiş bulunan sosyalistler ise 18 Mayıs’ta büyük bir oy kaybına uğrayarak az bir oy farkıyla Chega’nın gerisinde kaldı.Büyük oy kaybıyla üst üste iki seçim kaybeden Sosyalist Parti Genel Başkanı Pedro Nuno Santos yapması gerekeni yerine getirerek seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından görevinden istifa etti.
Portekiz’in siyasal sistemi
Uzun yıllar Salazar’ın diktatörlüğü altında yaşayan Portekizliler 1974 yılındaki karanfil devrimi ile demokrasiye kavuştu.Devrimin adı harekata katılan askerlerin tüfeklerinin uçlarına birer karanfil çiçeği takmalarından kaynaklanıyor.O tarihten bu yana da Portekiz kesintisiz parlamenter demokrasiyle yönetiliyor. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmesine karşın yetkileri sınırlı.Demek ki devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçiliyor olması, mutlaka başkanlık sistemine geçilmesini gerektirmiyormuş. Bildiğim kadarıyla Avusturya da aynı modeli uyguluyor.Trump gibi medya geçmişi bulunan Portekiz’in halihazırdaki Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa’nın görev süresi önümüzdeki yıl sona eriyor. Seçimlere daha bir yıl olmasına rağmen eski Genel Kurmay Başkanı Amiral Gouveia Melo ve Sosyalist Parti’nin önceki başkanlarından Antonia Jose Seguro şimdiden adaylıklarını açıklamış bulunuyorlar.
Portekiz’de ilginç bir şekilde siyasi partilerin isimleri ideolojilerini yansıtmıyor.Sosyalist parti aslında sosyal demokrat görüşü temsil ediyor.Sosyal demokrat parti merkez sağda konumlanmış.Halkçı Parti muhafazakar eğilimli, diğer Avrupa ülkelerindeki Hristiyan demokrat partilerin tipik bir örneği.Solda ise Komünist Parti, sol blok ve yeşiller var.
Tek meclisli Portekiz Parlamentosu 230 milletvekilinden oluşuyor. Demokratik İttifakın 18 Mayıs'ta çıkardığı 91 milletvekili güvenoyu alabilmek için gerekli salt çoğunluğu sağlamaya yeterli olmuyor.Üç hafta süren koalisyon pazarlıklarından sonuç çıkmayınca Başbakan Montenegro yine azınlık hükümeti kurmak zorunda kaldı.Sosyalistlerin dışarıdan desteklemeyi vaadettiği yeni hükümet önceki yemin ederek göreve başladı.Amerikan hayranlığının hala yaygın olduğu Portekiz'de, yeni hükümette bir de Devlette Reform Bakanlığı kuruldu. Kim bilir, bir bakarsınız şiddetli geçimsizlik nedeniyle Donald’tan boşanan Elon ileride bu bakanlığın başına getirilivermiş.
Aslında azınlık hükümetleri Portekizlilerin yabancısı değil.Halen AB’nin Konsey Başkanlığı görevini yürüten Antonia Costa da Başbakan olarak iki dönem Sosyalist Parti azınlık hükümetleriyle Portekiz’i idare etmişti.
Sanki Türkiye’nin uzlaşı kültürü bakımından Portekiz demokrasisinden alacağı dersler var.