CHP’nin cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu’nun 19 Mart’ta gözaltına alınması Türk siyaset ve ekonomisinin kod tarihlerinden biri oldu. AK Parti yönetiminden Zeybekçi’nin 19 Mart vakasının ekonomiye zarar verdiğini kabulü Erdoğan’ın İmamoğlu vakası tutumunu değiştirebilir mi?
Daha itirafın ne olduğunu bilmeden çoğunuzun “Hayır” dediğini duyar gibiyim. AK Parti’den gelen üst düzey İmamoğlu itirafı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın CHP’nin 19 Mart’ta gözaltına alınıp Silivri Cezaevinde tutulan cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu siyaseten devre dışı bırakma kararlılığından döndüreceğini ben de sanmıyorum. Tersine kabak bu itirafı yapanın başında patlayabilir.
İtirafın sahibi Nihat Zeybekçi. AK Parti’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı. Daha önce Ekonomi Bakanı olarak da AK Parti hükümetlerinde görev aldı.
Zeybekçi, Ekol TV’de Armağan Çağlayan’ın sorusu üzerine “19 Mart süreci tabii ki ekonomiye zarar verdi” dedi; “Vermedi demek söz konusu olamaz. Ekonomiye zarar vermek süreç ister. Bugün olan bir vakanın ekonomideki sonuçları 6 aylık, 1 yıllık, 2 yıllık süreçlerde ortaya çıkar. Ama finans piyasalarıyla ilgili, o sürecin Türkiye’ye zarar verdiğini tabii ki söyleyebiliriz.”
Zeybekçi de mi sussun?
Zeybekçi, geçenlerde Ekonomim gazetesine söyledikleri de Ankara’da bazı kaşların çatılmasına neden olmuştu. Zeybekçi, “Ben iş insanıyım” diyordu; “Faizler bu kadar yüksekken faize yatırırım. Faizde param yok bu arada, bir genelleme yapıyorum. Faizler yüzde 30’un altına gelirse o zaman insanlar parasını üretime yatırır.” Bunu Merkez Bankasının faizi yüzde 46’ya yükseltmesinin ardından söylemişti.
Merkez Bankasının son aylarda kademeli olarak yüzde 42,5’a düşürdüğü politika faizini yeniden yüzde 46’ya çıkarmasının tek nedeni de 19 Mart İmamoğlu vakasıydı. İlk üç günde 26 Milyar dolar, iki haftalık süreçte 60 milyar dolara yakın kamu kaynağı tüketilmişti yangını söndürmek için.
İmamoğlu etkisi, Mehmet Şimşek’e de soruldu. Konuşmacı olarak katıldığı bir ekonomi forumu vesilesiyle Türkiye’ye yatırım çekmeye çalışırken. Şimşek sustu; yalnızca ekonomi programının başarısına yeniden sıcak para girişini, kredi riskinin (CDS) düşmeye başlamasını kanıt olarak gösterdi. Oysa karşısındakilerin krize 19 Mart İmamoğlu vakasının yol açtığını bildiğini de biliyordu.
“Şimşek ne yapsın?” diyebilirsiniz. Peki, Zeybekçi de mi sussun?
19 Mart ve Erdoğan’ın kararı
Siyasetten sonra ekonomi dünyasında da 19 Mart tarihi bir dönüm noktası olarak görülmeye başladı; İmamoğlu demeden İmamoğlu demenin adeta şifresi 19 Mart.
Peki, Zeybekçi kamuoyuyla paylaşmaktan çekinmediği, İmamoğlu’nun tutuklanmasının finans ve ekonomiye zararını acaba AK Parti yönetim toplantılarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la da paylaşıyor mu?
Bir adım daha atalım: Zeybekçi’nin bu sözleri Erdoğan’ı İmamoğlu’nu yargı kararları üzerinden siyasetten saf dışı bırakma kararlılığından döndürür mü?
Zor görünüyor. Erdoğan için halihazırda önemli olan yeniden aday olmanın (ki şu anda DEM Parti’ye güvenmek dışında bir yolu görünmüyor) yeniden seçilmenin bir yolunu bulmak. ‘Ekonomiye sonra bakarız’ anlayışında adeta. Şu anda Türkiye’nin jeopolitik avantajını kullanıyor, Trump-Putin-Şi döneninde yatırımcıların demokrasinin kalitesine değil, daha çok kazanç kapılarının açık tutulmasına baktığına güveniyor.
Karar değişir mi?
Öte yandan CHP lideri Özgür Özel 19 Mart’ta kitleleri Saraçhane’ye çağırmamış, devamını getirmemiş olsaydı bugün hem İstanbul belediyesi hem de muhtemelen CHP’nin başına kayyım atanmış olacağını da herkes görüyor. “Yolsuzluklar yargılanmasın mı?” sorusuna Özel 21 Mayıs Pendik mitinginde taleplerinin “tutuksuz yargılanma” hatta yargılanmanın yayınlanması olduğu yanıtını yineledi.
Yani Erdoğan özellikle de PKK’nın silah bırakmasına bağlı olan Kürt sorununa siyasi çözüm, resmi adıyla “Terörsüz Türkiye” gibi tarihsel iddiası olan bir projenin ortasında elbette kitlesel muhalefeti dikkate almak durumunda.
Türkiye’yi Rusya’dan ayıran da öncelikle halkın demokratik tepkisini doğru liderlikle ortaya koyup, bir daha seçim sandığına serbestçe gidememe ihtimaline karşı durması değil mi zaten?