Başkan Trump’ın “Amerika’yı tekrar büyük yapabilmek” için içeride, müesses nizama, dışarıda kural temelli uluslararası düzene karşı açtığı savaşı, ilelebet dikensiz bir gül bahçesinde sürdüremeyeceği yavaş yavaş anlaşılıyor. Bu çerçevede, geçtiğimiz hafta içerisinde ilk kez Başkan Trump’a ve kendisiyle özdeşleşen Elon Musk’a yönelik ciddi tepkiler görülmeye başlanıldı.
Hafta başında Senatör Cory Booker “Guiness” rekorlar kitabına giren 25 saatlik konuşmasında, Trump’ın ülkeyi içerisine soktuğu krizi uzun uzun anlatarak Amerikalıları demokrasiye sahip çıkmaya çağırdı. Senatör Booker’ın konuşmasından kısa bir süre sonra Wisconsin’de, Yüksek Mahkeme üyeliği için yapılan seçimlerde Trump’ın desteklediği ve Musk’ın kampanyasına 20 milyon dolar bağışladığı aday, rakibi Susan Crawford’a 10 puan farkla kaybetti. Ekonomide bir söz vardır. “Herkesi kandırabilirsiniz ama piyasaları asla.” Başkan Trump’ın “kurtuluş günü” olarak nitelendirdiği 2 Nisan’daki tarife artışlarına bu kere borsalar, dünyanın dört bir yanında sert tepki gösterdi. Piyasalar allak bullak oldu. Dört gün içerisinde 7.5 trilyon dolar buharlaşıp gitti.
Nihayet 5 Nisan’da 50 eyalette 1400 noktada, milyonlarca Amerikalı sokaklara döküldü. “Çek ellerini” teması altında düzenlenen gösterilerde, Trump Yönetimi protesto edildi. Bizim sevimli Pikachu’nun da gümrük duvarlarına takılmadan Amerika’ya ulaşarak yerini aldığı gösterilerde taşınan pankartlarda ve atılan sloganlarda Trump, insan haklarından, demokrasiden, sosyal güvenlikten sisteminden, Kanada’dan ve Grönland’dan ellerini çekmeye çağrıldı.
Ukrayna’da iflas eden Trump politikası
Trump dış politikasında ilk fiyaskosunu Ukrayna’da yaşadı. Seçimlerden önce “24 saat içerisinde sona erdiririm” dediği Rusya-Ukrayna savaşı, başkanlık koltuğuna oturmasının üzerinden neredeyse üç ay geçmiş olmasına karşın savaş daha da şiddetlenerek devam ediyor. Putin, geçen hafta 18-30 yaş arasında eli silah tutan 160 bin kişiyi askere çağırdı. Uzun bir aradan sonra ilk kez Kiev şehir merkezi bombalanıyor.
Trump’ın ve başta emlakçılıktan gelme Özel Temsilcisi Witcoff olmak üzere dış politikadaki akıl hocalarının diplomasinin “d”sinden anlamadıkları apaçık ortada. Diplomaside en basit kural, bir müzakereye başlarken bir miktar pazarlık payını da hesap ederek el yüksek tutularak masaya oturmak ve sonuna kadar eli belli etmemektir. Trump tam tersini yaptı. İşin başından Ukrayna’nın verebileceği tüm ödünleri baştan megafon diplomasisiyle tüm Dünya’ya ilan etti. Putin, şimdi verilenleri cebine koyup daha fazlasını talep ediyor. Kurz bölgesinde Ukrayna’nın kontrolüne geçen toprakları geri almadan, Donetsk’in tamamında hakimiyetini perçinlemeden masaya oturacak gibi görünmüyor.
Menüde neler var?
Trump, Çin ile giriştiği rekabet savaşında Rusya’yı yanına çekebilmek için tüm şirinlikleri yapıyor. Birleşmiş Milletler tarihinde bir ilk olarak Ukrayna oylamasında Rusya ile aynı safta oy bile kullandı. Trump’ın bu tutumu Rusya’yı daha da şımartıyor, mağrurlaştırıyor. Putin’in yakın çalışma arkadaşlarından ve kısa bir süre halefliğini de yapmış olan Dimitri Medvedev, geçenlerde sosyal medya platformu X’te yaptığı bir paylaşımda,Trump ile Putin arasındaki telefon görüşmesinin, yemek odasında sadece Rusya ve ABD’nin bulunduğunu teyit ettiğini, menüde hafif aperatifler olarak Belçika lahanası, İngiliz balık ve patates kızartması ile Fransız horozunun yer aldığını, ana yemek olarak da Kiev usulü pirzolanın servis edildiğini dile getiriyor. Medvedev her geçen gün daha da kan kaybeden Avrupa Birliği’yle inceden inceye fena dalga geçmiş.
İsviçre Büyükelçisi Jean Daniel Ruch’un anıları
İsviçre’nin Ankara’daki bir önceki Büyükelçisi Jean Daniel Ruch, bu yıl başında emekliye ayrılarak anılarını yayınladı. AGİT’te aynı tarihlerde görev yaptığımız Büyükelçi Ruch, İsviçre’nin en parlak diplomatlarındandır. Kabinede bakan olarak atanma tebligatını almışken, Tel Aviv’deki Büyükelçilik görevi sırasında Hamas ile gerçekleştirdiği temaslar nedeniyle, Yahudi lobisinin hışmına uğradı. Basında aleyhinde yürütülen kampanya karşısında Merkeze geri çekilince kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Büyükelçi Ruch, anı kitabının Türkiye’yle ilgili bölümünde Türkiye’nin arabuluculuğunda Antalya’da üç yıl önce varılan Rusya-Ukrayna uzlaşısının hikayesini anlatıyor. Bu uzlaşıya göre, toprak ihtilaflarının 15 yıl süreyle bir kenara bırakılması, sokak isimlerinin değiştirilmesi, Nazi tugaylarından kalan simgelerin terkedilmesi gibi bazı sembolik denazifakasyon adımları atılması, silahlardan arındırılmış bölgeler ihdas edilmesi, üçüncü taraf garantileriyle birleştirilmiş Ukrayna’nın tarafsızlığı konularında taraflar arasında ilke mutabakatı sağlanmış. Hatta Türkiye, tarafsızlık konusundaki deneyimlerini paylaşması için İsviçre’nin de sürece dahil olmasını talep etmiş. Bu çerçevede Büyükelçi Ruch, dışişleri yetkilileriyle görüşmelerde bulunmuş. Ancak 8 Nisan’da Kiev’i ziyaret eden İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Ukrayna’yı savaşa devam etmeye teşvik etmiş. 26 Nisan’da da Amerikan Savunma Bakanı Lloyd Austin’in, “ABD Rusya’nın daha da zayıflamasını istiyor” açıklamasıyla süreç tamamen rafa kalkmış.
İngilizler Boris Johnson’un yaptıklarından şimdi vicdan azabı duymuş olmalılar ki Amerika ile ters düşmek pahasına Ukrayna ile dayanışma göstermek için alelacele Londra Toplantısı’nı düzenlediler. Türkiye’yi de davet ettiler.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky, üç yıl önce kabul ettiği ateş kes mutabakatını, sonra reddettiği için şimdi ne kadar pişmanlık duysa azdır. Kaçan balık büyük olurmuş.