Yeni anayasa taslağını ilan ettiği gün Dışişleri Bakanı Fidan, Milli Savunma Bakanı Güler ve MİT Başkanı Kalın Şam’da Şara ile görüştü. Suriye örneğiyle ilk kez siyasi İslâmcıların zor yoluyla işbaşına geldikleri bir ülke adını “İslâm Cumhuriyeti” olarak değiştirmiyor. (Foto:X/Dışişleri)
Neyin ilk olduğunu açıklamam gerekiyor. İlk defa siyasi İslamcıların devrim, ya da zor yoluyla yönetimi ele geçirdiği bir ülkede Şeriat yönetimi kurulmuyor, “devletin dini İslâm” yazılmayacak. Tabii geçici Cumhurbaşkanı Ahmet Şara’nın 13 Mart’ta imzalayıp yayınladığı anayasa taslağı kabul edilirse.
Bunun yerine Cumhurbaşkanının dini İslâmdır hükmü var. Bir orta yol arayışı olduğu anlaşılıyor. Suriye nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman. Ama Suriye hem etnik hem dini bakımdan çeşitlilik gösteren bir ülke. Taslakta Cumhurbaşkanı dışında görevlere göre bir etnik, mezhebi ayrım olmayacağı söyleniyor 6’ıncı maddede. SDG’nin Suriye ordusuna katılması hakkında 10 Mart’ta açıklanan metinde de idarede etnik, mezhebi paylaşım olmayacağı, liyakatin esas alınacağı vurgusu vardı.
Irak’ta 2003 ABD işgali ardından kabul edilen Anayasada, Fransa’nın Lübnan’da uyguladığı ve başarısızlığı kanıtlanmış model esas alınmış, devlet makamlarını dini ve etnik aidiyetlere göre paylaştırılmıştı. Cumhurbaşkanı, azınlıktaki Kürtlere, Başbakan çoğunluktaki Şiilere, Meclis Başkanı da Şiilere göre yine azınlık sayılan Sünnilere pay edilmişti. İşlemediği görülüyor.
Adı “İslâm Cumhuriyeti” olmayacak
İlk örneğini göreceğimiz bir başka unsur, yönetimin silahlı, Selefi çizgide İslâmcı bir hareket tarafından ele geçirildiği bir ülkenin adının “İslâm Cumhuriyeti” olarak değiştirilmeyeceğinin öngörülmesi.
Suriye’nin adı “Suriye Arap Cumhuriyeti” olarak kalacak.
Buna ilk tepki daha üç gün önce Suriye ordusuna katılma ve üniter devleti kabul kararı açıklayan SDG yönetimindeki “Rojava”dan geldi. Anayasa taslağının Baas dönemini esas aldığı gerekçesiyle itiraz ettiler; “Arap Cumhuriyeti” adının kalmasına itirazları.
Suriye’nin adı “İslâm Cumhuriyeti olmayacak ama taslakta yasaların yazılmasında “İslâm hukunun” esas alınacağı” yazılı. Zaten anayasa taslağının yazılmasında hukukçu ve siyasetçilerin yanı sıra ilahiyatçılardan oluşan Ulema Kurulu da yer almış.
Bunun anlamı Suriye’nin Sünni Şeriatı ile yönetilmeyeceği ama örneğin Mısır’da olduğu gibi yasaların Kuran’a aykırı olmayacağı. Bu da bir orta yol. Mısır’daki gibi esneklikle uygulanıp uygulanmayacağını göreceğiz ama daha dumanı üstünde Lazkiye olayları, esnek uygulanmasının Şara’nın 5 yıl sürecek “geçici yönetiminin” selameti ve aynı zamanda uluslararası meşruiyeti bakımından daha hayırlı olacağını gösteriyor.
Mücahit rolü yapmış politikacı
Şara’nın iktidara geldikten sonra selefi İslâm mücahidi görünümünden kısa sürede -önce sakallarını “hipster” modeli düzeltip- takım elbise, kravatla batılı politikacı görünüme geçmesi süratli bir takiye yorumuna yol açtı.
Ben giderek Şara’nın (akrabalarından Faruk Şara’nın yıllarca hem Hafız hem Beşar Esad’ın Dışişleri Bakanı olması örneğindeki gibi) politikacı kumaşına sahip ama iç savaş döneminde mücahit takiyesi yapıp şimdi aslına dönmüş olduğuna inanmaya başladım.
Başında bulunduğu Heyet Tahrir el Şam örgütünün, iç savaşın ileri bir aşamasında, 2017’de kurulduğu biliniyor. (SDG’nin kuruluşu 2015, Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Suriye’de askeri ameliyatlara başlama tarihi 2016’dır.) HTŞ, kuruluşundan itibaren DEAŞ (IŞİD) ile mücadele içinde olmuş. 2019’da DEAŞ lideri Ebu Bekir El Bağdadi ve yerine geçen Ebu İbrahim El Kureyşi’nin 2022’de Türkiye sınırı yakın köylerde ABD askerlerince öldürülmesinde istihbarat katkısı verdiği daha o zaman iddia konusu olmuştu.
Baas ve yabancı mücahitler
Beşar Esad, 8 Aralık’ta Rusya’ya kaçtı ama geride kalan Baas kadroları ikiye ayrıldı. Bir kısmı, daha çok eski ordu yapısının başındaki Alevi/Nusayri kadrolar Lazkiye, Tartus gibi nüfus avantajı olan bölgelere çekilerek direniş örgütü kurdu. Ancak Baas’ın sivil kadrolarının Şara yönetimiyle işbirliği içinde devlet işleyişinin devamını sağladığı görülüyor.
“Devrim çocuklarını yer” kadim kuralından yola çıkarak, Şara’nın yakın zamanda -Lazkiye’de Alevi sivillerin öldürülmesinden de sorumlu tutulan- “yabancı mücahitleri”, yani kendilerini “İslâm enternasyonalizmine” adamış Çeçen, Uygur, Özbek, Tacik, vb militanları, gerekirse zor yoluyla tasfiye edeceğini tahmin ediyorum.
SDG anlaşması ve YPG silahları
Şara’nın anayasa taslağını açıklamasından birkaç saat sonra üst düzey bir Türk hayati Şam’daydı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın, Şara ile üç küsur saat görüştüler.
Görüşmenin temel konusu 10 Mart’ta açıklanan SDG anlaşmasıydı. Türkiye bu anlaşmaya “eksiksiz uygulanması” şartıyla destek vermişti. Soru işaretlerinin başında SDG’nin Suriye ordusu içinde kendi emir komuta yapısıyla yer alıp almayacağı, Türkiye’de de tartışma konusu olan, silah bırakıp bırakmayacağı geliyordu.
Henüz resmi açıklama yok ama ilk bilgiler Şara ve yönetiminin “Önce silah bırakılacak, sonra birleşilecek” teminatı verdiği yönünde. Böyle olursa bu Türkiye’de sürmekte olan PKK’nın silah bırakıp kendisini feshetme projesini de olumlu yönde etkileyecektir.
Siyasi İslâm çizgisinden gelen Şara yönetiminin Suriye’de Suudi Arabistan, İran, Afganistan türünden bir teokratik yönetim yerine hem ulusal bütünlüğü hem de uluslararası meşruiyeti bakımından daha eşitlikçi bir yönetim vaadi olumlu. Uygulamaya hep birlikte bakacağız.