Değerli meslektaşım emekli Büyükelçi Namık Tan milletvekili seçilmeden, Twitter X olmadan önce paylaştığı bir tweet mesajında, Trump’ın “Elimde olsa Twitter'ı kapatırdım” sözlerini alıntılayarak Türkiye küçük Amerika olacak derken, Amerika’nın büyük Türkiye olduğunu dile getirmiş. Geçen beş yılın ardından Türkiye küçük Amerika olmadı, ama sanki Amerika büyük Türkiye olduğunun sinyallerini veriyor.
“Türkiye küçük bir Amerika olacak” deyişi ilk defa 1949 yılında dönemin CHP Milletvekili Nihat Erim tarafından siyasi lügatimize sokulmuş. Daha sonra da Demokrat Parti’nin 20 Ekim 1957 tarihinde Taksim Meydanı’nda yaptığı mitingdeki konuşmasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Türkiye’nin 30 yıl sonra küçük bir Amerika olacağını vaat etmiş.
Celal Bayar'ın "30 yıl sonra küçük bir Amerika olacağız" sözleri Vatan gazetesi manşetinde
“Böyyük Türkiye”nin patenti ise elinden eksik etmediği fötr şapkasıyla kendi deyimiyle altı kez gidip yedi kez başbakan olarak geri gelen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ait. Hatta Demirel’in “Büyük Türkiye” başlığını taşıyan bir kitabı da var.
Şimdi Trump yönetimindeki Amerika’nın nasıl Büyük Türkiye’ye dönüştüğüne bir göz atalım.
Trump ülkesini kararnamelerle yönetiyor
Trump Kongre’nin kenarından dolaşarak ülkesini başkanlık kararnameleriyle yönetmeyi seviyor. Başkanlığı devraldığından bu yana geçen 45 gün içerisinde 100’ün üzerinde kararnameye imza atmış. Bunlardan bazılarının anayasaya aykırı olduğu apaçık ortada. Cumhurbaşkanı Erdoğan nasıl Türkiye’yi bir gecede “İstanbul Sözleşmesi”nden bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çıkardıysa, Trump da koltuğa oturduğunun birinci gününde imzaladığı bir kararnameyle Amerika’yı insanlığın geleceği açısından büyük önem taşıyan “Paris İklim Sözleşmesi”nden geri çekti. Anayasanın açık hükmüne rağmen ABD topraklarında dünyaya gelenlerin Amerikan vatandaşlığı kazanmasına yine bir kararname ile son verdi.5 Kasım’dan önce Trump aleyhinde arka arkaya açılan davaların beraatla sonuçlanması, ya da askıya alınması, “acaba yargı siyasallaşmaya mı başladı?” sorusunu akla getiriyor.
Devre dışı kalan Amerikan Dışişleri Bakanlığı
Trump da dış politikayı dışişlerini devre dışı bırakarak Beyaz Saray’daki danışmanlarıyla yürütmeyi tercih ediyor. Bu çerçevede yakın çevresinden 11 kişiyi özel temsilci olarak atadı. Gazze’de ateş kesi getiren uzlaşının müzakerelerini Orta Doğu özel temsilcisi olarak tayin ettiği emlakçı dostlarından Steve Witkoff yürüttü. Ukrayna /Rusya Savaşının sona erdirilmesi için yine yakın çevresinden Keith Kellogg’u özel temsilci olarak görevlendirdi.
Dışişleri Bakanı Rubio, Gazze’den sonra Rusya/Ukrayna savaşına da el atan Steve Witkoff’un gölgesinde kalarak şimdiden topal ördek konumuna düşmüş durumda. Aradan geçen iki aya yakın sürede Bakanlığında üst düzey tek bir atama yapamadı. Bakan vekili, müsteşar, müsteşar yardımcıları kadroları halen boş duruyor. Özel temsilcilerin yaptığı görüşmelere dışişlerinden kimsenin alınmadığı söyleniyor. İki hafta önce Beyaz Saray’da Zelenski, Trump ve yardımcısı Vance tarafından fena halde fırçalanırken Dışişleri Bakanı Rubio yaşananları şaşkın bakışlarla izlemeye çalışıyordu. Belli ki olan bitenden bihaberdi.
Amerika’nın temel hak ve özgürlüklerde kötüleşen sicili
Eski Amerika, tüm dünyanın gıpta ile baktığı bir özgürlükler ülkesiydi. Basın tarafsızdı, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü sınırsızdı. Yeni Amerika’da üniversitelerde Filistin’e destek gösterileri yapan öğrencilere polis acımasızca müdahale ediyor, İsrail’i protesto edenler yere yatırılıp ellerine ters kelepçe vuruluyor.
Trump Türkiye’deki gibi yandaş bir medya yaratma peşinde. Amerikan Fox televizyonu öteden beri geleneksel olarak Cumhuriyetçileri destekler. Amerikan medyasının amiral gemisi sayılan “Vaşington Post” gazetesi başkanlık seçimlerinden kısa bir süre önce muhalif çizgisini değiştirerek iktidarın dümen suyuna girdi. Gazetenin yeni patronu Jeff Bezos, fikir sayfalarında bundan böyle serbest piyasa ve bireysel özgürlükleri destekleyen yazılar haricinde siyasi yayınların yer almayacağını açıkladı.
Trump sosyal medyayı da bir zamanlar elimde olsa kapatırdım dediği Twitter’ı kapatmaya gerek kalmadan has adamı Elon Musk aracılığıyla istediği gibi yönlendirebiliyor.
İnternette milyonlarca kullanıcısı bulunan tik-tok uygulamasına eski Amerika’da tahayyül bile edilemeyecek bir şekilde pek de yabancısı olmadığımız “kamu güvenliği” gerekçesiyle erişim engeli getirildi.
Kim daha LGBT karşıtı, Türkiye mi Amerika mı?
Amerika LGBT karşıtlığında da Türkiye’yle yarışır hale geldi. Trump başkanlığının ilk günlerinde tek cümlelik bir kararnameyle Amerika’da sadece erkek ve kadın olarak iki cinsiyet bulunduğunu yasalaştırdı. Bir başka kararnameyle de biyolojik açıdan erkek doğanların kadınlar arası spor müsabakalarına katılmalarını yasakladı. Bu yıl 29 Haziran’da New York’ta düzenlenmesi öngörülen geleneksel eşcinseller yürüyüşüne bu kere izin verilmezse şaşırmayalım.
Heteredoks ekonomi politikaları
Türkiye yakın geçmişte önceki bir Maliye Bakanı’nın heterodoks politikaları yüzünden iflasın eşiğinden döndü. Trump yönetimindeki Amerikan ekonomisinin istikbali de pek parlak görünmüyor. Tarife savaşlarının ters etki yaratarak enflasyonu fırlatması olasılığı var. Dolar Avroya karşı kısa sürede ciddi bir değer kaybına uğradı. Amerikan borsaları son bir aydır baş aşağı gidiyor. Geçtiğimiz pazar, bir günde borsalardan 1.7 trilyon dolar toz olmuş. Bu olumsuz koşullarda Trump vergileri azaltmaktan, faizleri indirmekten, Amerikan ekonomisini eski parlak günlerine geri döndürmekten bahsediyor.
Sakın ola Trump, MAGA (Amerika’yı yeniden büyük yap) sloganını kullanıma sürerken “Türkiye Yüzyılı” söyleminden esinlenmiş olmasın?