Seküler Sünniler ne yapsın?

Bir Tahsin Bey var.

CHP’de danışmanlık yapıyor. 

Son üç yılını partinin işlerine vakfediyor. Tahsin Bey, kendi uzmanlık alanında sunumlar yapıyor, genel başkanı ve partinin genel başkan yardımcılarını zaman zaman bilgilendiriyor.

Bayağı koşturuyor, emek harcıyor.

Gece-gündüz demeden partinin işleri ile alakadar oluyor.

Parti içinde bayağı bir çevre de yapıyor.

Hatta milletvekili aday adayı dahi oluyor.

Genel merkezde Tahsin Bey’in samimi gayretlerini gören ve takdir eden bir Alevi dedesi, “Tahsin Bey, biz sizi biliyoruz ve tanıyoruz ama yapmayın; vaktinizi ve emeğinizi boşa harcamayın; burada size siyaset yaptırmazlar. Biliyorsunuz, buranın durumunu” diyor.   

Bahsettiği “durum” ise Tahsin Bey’in Alevi olmaması durumu.

Tabii ki kahramanımızın gerçek adı Tahsin değil, ama hikâye gerçek. Üstelik, bu, Tahsin’e yapılan ilk dostça uyarı da değildir.

Nitekim, seküler ve Sünni iseniz, ülkede olup bitenlere itirazınız varsa eğer, Ankara’da siyaset yapmak kolay iş değil.

Nerede yapacaksınız?

Ana muhalefet partisindeki mezhepçi klikleri artık sağır sultan biliyor.  

Diğer muhalefet partilerinin çoğu dar ideolojik kalıplara sıkışmış durumda. Bir İYİ Parti vardı siyasetin merkezini kapsayabilecek potansiyele sahip olan, ama onun da başına gelenleri günbegün ibretle izliyoruz.

Fakat bunun yanında cumhuriyet değerlerine inanan, seküler yaşam biçimini benimsemiş, makul bir kitle var ki, kendine siyaset yapacak bir alan bulamıyor. 40’lı, 50’li yaşlarda cumhuriyet okullarında yetişmiş, eğitimli ve uzmanlaşmış bu insanlara ana muhalefetin kapıları kapalı.

İktidarla zaten işleri yok.

Gözlerinin önünde lime lime edilen cumhuriyeti kurtarmak için bir şeyler yapmak, ülkenin tekrar makul ve kabul edilebilir bir çizgiye gelebilmesine katkı sağlamak istiyorlar.

Ankara’da bazı gruplar var, toplantı üzerine toplantı yapıyor. Herkes makul bir “merkez sağ” arayışında. Ülkenin içinde bulunduğu siyasal iklimde zor bir iş. Üstelik, ahalinin siyasetin geneline ilişkin güvensizliği ve şüpheciliği zirvede.   

Çoğu mahfillerde lider ihtiyacına vurgu yapılıyor. Doğru, ama ortalıkta lider yoksa tası tarağı toplayıp rejimin konsolide olmasını mı seyredelim?

Belki de süreç bir lider doğurur?

Belki doğrusu bir kadro hareketidir.

Yine de tarif etmeye çalıştığım iktidar–muhalefet ekseninde yapısal bir sorun var.

Ana muhalefet partisi bu haliyle toplumsal muhalefetin güçlenip genişlemesine engel. Hele başındaki genel başkanla işleri iyice zor. CHP’nin en popüler iki siyasetçisine bakın, ikisi de tipik CHP’li değil. Biri ülkücü, diğeri ANAP-merkez sağ geleneğinde iş görüyor.  

Bazen bu yapısal tıkanıklığın bir devlet projesi olup olmadığını düşünmüyor değilim. Kabaca tarif etmek gerekirse, ülkenin Sünni vatandaşlarının AKP ve MHP’ye, Alevilerin ise CHP’ye oy vermesi öngörülmüş ve böylelikle ilelebet iktidar formülünün bulunduğunu düşünmek çok da absürt değil gibi. İçinde yaşadığımız kabilecilik çağında akla yatkın.

Konumuza dönmek gerekirse, Tahsin Bey ne yapmalı?

Tahsin Bey, ana muhalefet partisindeki görevinden ayrıldı.

An itibarıyla mevcut siyaset okyanusunda Tahsin Bey’in içine sinerek siyaset yapabileceği bir liman pek gözükmüyor.

Tahsin Bey’in içi içini yiyor.

Bu yüzden ya yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var…

Ya da Ege’de sakin bir yazlığa.

* Önemli not: Bu yazıda vurgu yapılan mesele “aktif siyasetin içindeki” kişi ve unsurlara yöneliktir. Anadolu ve Türklüğün ayrılmaz bir parçası olan ve bu toprakların engin zenginliğinin bir ifadesi olan Alevi yurttaşlarımıza ilişkin bir boyut içermemektedir. Bu satırların yazarı Ankara’da siyaset sahnesinde cereyan eden spesifik bir olguya işaret etmektedir. Bu yazı ne son günlerde cereyan eden bazı tartışmalarla ilgilidir ne de Alevi yurttaşlarımızı incitmeyi hedeflemektedir.