Yıllar önce makul olarak tanımlayabileceğim bir İsrailli ile Filistin meselesini konuşurken İsrailli muhatabım, “Filistinliler Arap, onların gidip yerleşebileceği bir sürü yer var, bizim başka yerimiz yok,” demişti. O zamanlar bana oldukça afaki gelen bu tespit bu günlerde “Filistinliler hicret etsin” diyen İslamcı yazarların ifadeleri ile birleşince tekrar o günleri hatırladım.
Ahlaksız teklif: Cihat mı, hicret mi, tehcir mi?
Malum bugünlerde Gazze ve oradaki mazlum Filistinlilerin kaderi tekrar gündemde.
Trump Yönetimi’nin Şubat ayında Filistinlileri alması için üç ülkeye teklif götürdüğü anlaşılıyor. Bu ülkeler Sudan, Somali ve Suriye.
Washington, Suriye’deki yönetimi tanımadığından onlara bir “aracı” vasıtası ile teklif götürüldüğü dillendiriliyor. O “aracının” bizim Ankara’daki zevat olması ihtimal dahilindedir. Bu hafta ABD’nin Suriye’de hiçbir yapıyı hükümet olarak tanımadığını açıklamasını da bu çerçevede okumak lazım. Belki de Beyaz Ev’deki adam, Suriye’deki yönetimin uluslararası meşruiyet kazanabilmesini Filistinlileri kabul etme şartına bağlamış olabilir.
Sudan ve Somali’ye hem İsrailliler hem de Amerikalılar teklif götürmüş fakat Somalililer şimdilik böyle bir teklifin geldiğini teyit etmediler. Sudanlılardan ise henüz hiç bir ses çıkmadı.
2 milyona yakın Gazzeli kendi yurdunda mülteci
Birleşmiş Milletler rakamlarına göre Gazze’de oturulabilecek evlerin yüzde doksanı ya tamamen tahrip edilmiş ya da oturulamaz durumda. 2 milyona yakın Gazzeli kendi yurtlarında mülteci konumunda.
Bilindiği üzere Trump, Gazze’de başlayan ateşkesten sonra bölgeye ilişkin planını açıklamış, hem Arap ülkelerinden hem de Avrupa’dan tepki çekmişti. Plana göre Gazze ABD’ye devredilecek, yıkım temizlenecek ve akabinde buraya beş veya altı yeni yerleşim yeri kurulup, Gazze turizme açılacaktı. Tabii ki, bu planın arkasında Filistinlilerin tehcir edilmesi ve Gazze’nin İsrail tarafından ilhak edilmesi hedefi görülüyor.
Netanyahu ve dinci fanatik koalisyon ortakları uzun bir süreden beri Gazze ve Batı Şeria’nın Filistinlilerden arınması gerektiğini söylüyorlardı. Bu hedeflerine de adım adım yaklaşıyorlar.
Hatta o kadar başarılı oldular ki Türkiye İslamcıları bile Filistinlilerin “hicretetmeleri gerektiğinden” dem vurmaya başladırlar. Ruşen Çakır’ın bu hafta yazdığı gibi “Filistin konusunda “cihat”tan “hicret”e ne çabuk geçtiniz!” sorusunu sormanın gerekliliği ortaya çıktı.
Netanyahu, Gazze’yi İsrail’e kazandırarak yolsuzluk davalarından sıyrılabilir mi?
Trump ve Netanyahu’nun Filistinlileri tehcir etmek istemesinin belli olması üzerine Mısır ve bazı Arap ülkeleri alelacele bir alternatif plan geliştirdi. Bu plana göre Filistinliler yerlerinde kalacak, Hamas yerine altı aylık bir teknokrat hükümet kurulacak ve Gazze’nin yeniden inşasına başlanacak. Altı aylık sürenin sonunda Gazze’nin idaresi Batı Şeria’da konuşlanmış olan El-Fetih başkanlığındaki Filistin Ulusal Yönetimi’ne devredilecek.
Fakat Trump ve Netanyahu şu an gözlerini tehcir opsiyonuna çevirmiş durumda. Şüphesiz Netanyahu Trump’ın Beyaz Ev’de olması nedeniyle tarihi bir fırsat yakaladığını düşünüyor. Gazze’de tehcir opsiyonunun uygulanması Netanyahu’nun kendi siyasi kariyeri açısından da oldukça önemli çünkü kendisine karşı açılmış olan yolsuzluk davaları mahkemelerde oldukça ileri bir aşamaya gelmiş durumda. Netanyahu Gazze’yi İsrail’e kazandırarak yolsuzluk davalarından sıyrılmayı düşünüyor. Bu işi başarabilirse İsrail hukuk sisteminin onu tutuklayamayacağını hesaplıyor.
Türkiye İslamcılarının daha birkaç ay öncesine dek İstanbul’da yüzbinleri toplayıp cihat naraları atarken birden “hicrete” cevaz vermeleri de ayrı bir ibret vakası olarak karşımızda durmaktadır.
Fakat belki de buna şaşırmamak lazım.
İslamcıların anladıkları tek dil güçtür.
Aksi takdirde alenen tehcire tekabül eden vahim bir gelişmeyi nasıl “hicret” olarak pazarlayabildiklerini anlamak mümkün olmazdı.