31 Mart 2024 akşamı Türkiye’de mevcut sisteme muhalif olan insanlarımız için güzel bir geceydi. Dile kolay, Cumhuriyet Halk Partisi il genel seçimleri sonuçlarına göre birinci parti çıkmış, 35 il belediyesini almış, nüfusun yüzde altmışından fazlasının CHP belediyeleri altında yaşayacağı anlaşılmıştı. Yurt sathında genel kanı CHP’nin önemli bir ivme kazandığı ve yapılacak ilk seçimde iktidarı devralabilecek bir noktaya geldiğine işaret ediyordu.
Ne var ki, seçimden sonra hiçbir şey muhalif seçmenin istediği gibi olmadı.
Hiçbiri.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin serencamı: Suat Kınıklıoğlu yazdı
Cumhuriyet Halk Partisi’nin serencamı: Suat Kınıklıoğlu yazdı
Önce CHP Genel Başkanı’nın nereden çıktığı belli olmayan, partinin yetkili kurullarında tartışılmayan, seçmene vaat olarak da dillendirilmemiş bir “yumuşama ve normalleşme” süreci hasıl oldu. İlk başlarda ne idüğü belirsiz olan bu süreçte Özgür Bey’i kâh Tayyip Erdoğan ile parti genel merkezinde kâh malum ekose ceketin içinde gören muhalif seçmen şaşkın fakat “Herhalde bir bildikleri vardır” diyerek pek sesini çıkarmamıştı.
Yerel seçim zaferi ile siyasal-psikolojik üstünlüğü ele geçiren CHP’den artık ülkenin gündemini belirlemesi, iktidarı siyaseten sıkıştırması, hatta ve hatta erken seçimi ülkenin gündemine sokması bekleniyordu. Nihayetinde yoksulluk her tarafı sarmış, CHP’nin sırtını dayadığı orta sınıf ciddi bir fakirleşme içerisine girmiş, toplumun her kesiminden önemli memnuniyetsizlik ifadeleri duyuluyordu. Bir muhalefet partisi için bundan daha ideal şartların oluşmasına pek az rastlanır. Frenklerin dediği gibi Türkiye evrenindeki tüm yıldızlar CHP için doğru yere konumlanmıştı.
Fakat kısa bir süre içerisinde tüm bu olumlu şartları terse çevirecek hamleler geldi. Öncelikle ana muhalefet lideri çok sık açıklama yapmaya başladı. Yaptıkça gaflar gelmeye başladı. Gelen eleştiriler üzerine “Bizim kitleyi gaza getirmek kolaydır. İstersem onu da yaparım” mealinde bir şeyler söyledi. MİT’ten CHP’ye yurtdışı katılımları için yardım istedi yani CHP’ye katılacaklara MİT filtresi koydu. Erdoğan, New York’a gittiğinde oradaki Türk Evi binası hakkında usulsüzlük skandalı ortaya çıkınca binanın önünden konuyu doğru dürüst araştırmadığını belli eden sözlerle iktidara destek çıktı. Son olarak Suriye’de çok ciddi gelişmeler cereyan ederken oldukça gayriciddi açıklamalar yaparak meselenin özünden bihaber olduğunu kamuoyuna gösterdi. Esad ülkeden kaçma hazırlığında olup Şam’ın yarısı düşmüşken Esad’la temas tavsiye eden bir ana muhalefet lideri gördü bu ülke.
Bunlar yetmezmiş gibi CHP’nin muhtemel iki cumhurbaşkanı adayı arasındaki rekabetin artık gizlenemez seviyelere geldiği anlaşıldı.
Hasıl-ı kelâm yerel seçimden birinci parti çıkan CHP çok kısa bir sürede tekrar eski konumuna geri döndü. Siyasal söylem üstünlüğünü iktidara altın bir tepside hediye etti. Gündemi belirleyen ve kitleleri peşinden sürükleyen bir ana muhalefet yerine tekrar gündeminden peşinden koşan ve ülke yönetimini devralmaya hazır olmadığını belli eden bir görüntü verdi.
İki hafta önce yazmıştım. İktidar denizde yol alan büyük bir gemi. CHP de ona rakip olmaya çalışan bir sal görünümünde.
Türkiye ahalisi ekonomiden dış politikaya devleti teslim edecekleri partiye tam olarak güven duymadan iktidarı vermez.
Vermiyor da.
Öyle gözüküyor ki, CHP liderliği ekonominin bozuk durumunun, yoksulluğun ve yolsuzluğun seçmenin yine “tıpış tıpış” onlara oy vermesi için yeterli olacağını hesap etmekteler. Üstelik zamanın kendi lehlerine oldukları yanılgısı içerisindeler.
Yerel seçimde verilen oyların bir değişim ve dönüşüm işaretinden çok seçmenin bir kısmının iktidara ciddi bir mesaj vermek istemiş olabileceğini göz ardı ediyorlar. CHP’nin başarılarının değil iktidarın başarısızlıklarının bu sonuçta etkili olmuş olabileceğini akıllarından geçirmiyorlar.
Esasında CHP’nin serencamını şekillendiren en önemli etken şu: Bir yanda büyük ve iddialı laflar ve hedefler, diğer yanda bunu icra edebilecek güven veren kadro ve kapasite eksikliği. CHP bu uçurumu kapatamadığı sürece iktidar ülkeyi yönetmeye ve rejimi konsolide etmeye devam eder.