CHP’nin son yerel seçim başarılarında, bu söylemlere uygun aday seçimlerinin önemli bir rol oynadığını görmek mümkün. Ancak CHP’nin son iki genel seçim performansındaki yetersizliği bu söylem ve adımların başarısını da epey sorgulatıyor. CHP dindar, muhafazakâr Kürtler ve seküler siyasi Kürt hareketini henüz ikna edebilmiş ve güvenlerini kazanabilmiş değil.
CHP bu anlamda özellikle DEM’e yakın sayılabilecek saha aktörleri ile yakın temas içinde. Aslında bu temas zaman zaman söylem ve tavırlara da cesurca yansıyor. Parti yöneticileri ayrıca sorunlara cesurca yaklaşabilen entelektüel ve aydınlarla da diğer partilerin kuramadığı ilişkiyi kuruyor.
CHP’nin yönetim kadrosu “değişim ve yüzleşme” söylemini devam ettiriyor fakat, öte taraftan, bu konularda belki de hiç ikna edemeyeceği seküler seçmenini hep hesaba katmak zorunda kalıyor. Bu seküler seçmen, ulusalcı veya Kemalist eğilimlerin kararlılığını da bilindiği gibi taşıyor. CHP’nin oy tabanı olan yaklaşık %23, ülke seçmeni söz konusu bu duyarlılıklardan oluşuyor.
CHP, Kürt ve dindar açılımında bu denge ve bu kesimi temsil eden siyasetçi yapısıyla, ilgili sorunlarla hep söylem ve temas aşamasında kaldı. Bu söylem ve temas da kendi ilgili kitlesi tarafından iktidar olabilme yüzü suyu hürmetine hoşgörü ile karşılandı. Bu kitle, özde haklı veya haksız öfkeli kaldı, dönüşmedi. Zira CHP’nin kendisi baştan bu yana zaten dönüşememişti.
Son Suriye söylemleri dahil başta CHP’nin kendi kitlesi, muhafazakârlar ve Kürt seçmen bu haliyle CHP’yi ciddiye alamıyor. Ülkenin en köklü kurumsal partisinin nabza göre söylem ve muhalefet ile artık gideceği yol kalmadı. Bu durum ciddiye alınmamanın yanında bir samimiyet krizinin algısını da yanında taşıyor.
Bu haliyle CHP, parti kimliği ve tabanıyla, iddia ettikleri reformlarla aralarında temel bir çelişkiyi birlikte teşkil ediyor.
CHP’nin seküler tabanının görgülü ve orta sınıf karakterinin, yarının Türkiye’si açısından bir avantaj olacağı açık. Fakat karşılıklı dönüşebilmeleri şartıyla. Ancak bu yola çıkılması da önemli.
CHP’nin mevcut ile yetinmenin veya idare etmenin ötesinde kendini neye ve ne şekilde dönüştüreceğine karar vermesi gerekiyor. Buna siyasette yeni bir paradigma, ardından da yeni yol inşası denilebilir. Ancak CHP’nin şu anki yönetimi ve entelektüel kapasitesi bunu ne kadar başarabilir? Şüpheli.
CHP’nin artık neo Kemalizm dolaylı ısrarından vazgeçerek, Kemalizm’in ülkemize kazandırdığı birikimlere sahip çıkarak, seküler kimliğine yakışır yeni bir post Kemalist evreye geçmesi gerekiyor. Parti yöneticileri, 200 yıllık anayasal ve reform geçmişimize ilgi ve merakla yaklaşmalı; bu geçmişi bir uzlaşı tarihselciliği çerçevesinde günümüze taşıyacak yeni paradigmalar geliştirebilmelidir.
Tanzimat, meşrutiyet ve cumhuriyet devrim aydınlarını, yöneticilerini ve onları ülkesi için içten eleştiren muhalifleri tarihselcilik içinde anlamaya yönelik konumlandırabilmelidirler. Tarihi okumak kadar bu yeni paradigma, klasik pozitivizm ve materyalizmin sınırlarının karanlığından da çıkabilmelidir. Metafizik ve karşı aydınlanma esnekliğini ve müphemliğini de harcına katabilmelidir.
Bir yandan kitlesi ve aydınlarının katı Kemalizm ve ulusalcılık kararlılığı diğer yandan Kürt ve dindar mahalle açılımı. Bu CHP’nin farkına varması gereken dilemma. Tarihteki karşıtların bugünkü temsilcileri olmak problemleri çözdürmüyor. İçimizdeki hain ve kahramanlardan kurtulabilmek için tarihteki hainlerimiz ve kahramanlarımızı normalleştirmek gerekiyor. CHP cumhuriyetimizin kurucu partisi olarak, tekrar onarmak ve reform yapmak istiyorsa yolu bunlardan geçiyor.