“Amerika’yı seversen, İsrail’i sevmek zorundasın”

5 Kasım’a kadar Amerikan başkanlık seçimlerini kimin kazanacağını tartıştık. O tarihten bu yana da Trump’ın kazanmasının dünya politikaları ve Türkiye ile ilişkilere etkilerinin neler olabileceğini konuşuyoruz. En çok merak edilenler Trump’ın Avrupa’nın savunmasına olan taahhütlerinden geri adım atıp atmayacağı, Rusya-Ukrayna savaşını 24 saat içerisinde nasıl sona erdireceği, Çin’e karşı baskıyı artırmak amacıyla ne gibi politikalar izleyeceği…

Türkiye ile ilişkiler bağlamında gündeme gelen sorular ise, Trump’ın Suriye’de 800 civarında olduğu söylenen Amerikan askerlerini çekip çekmeyeceği, terör örgütleri YPG/PYD’ye verdiği desteği kesip kesmeyeceği, Türkiye’nin F-35 programına geri alınıp alınmayacağı…

Trump ne yapmayacak?

Trump’ın en büyük özelliği öngörülebilir olmaması. Bu nedenle yukarıdaki sorulara verilecek cevapları bilmek bu aşamada kehanetten öteye geçmiyor. Belki de Trump’ın ne yapacağından çok, ne yapmayacağını tartışmak daha kolay olacak.

Kesin olan bir öngörü varsa, o da Trump 2.0’ın İsrail’e olan desteğinin her hal ve karda artarak devam edeceğidir. Türk-Amerikan ilişkilerinde önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en fazla başını ağrıtacak konuların ilk sıralarında da İsrail ile ilişkiler, Filistin meselesi ve Hamas konusundaki görüş ayrılığı gelecek gibi görünüyor. Zaten müstakbel Savunma Bakanı Pete Hegseth niyetlerini şu sözleriyle gayet güzel özetlemiş: “Amerika’yı seviyorsan, İsrail’i de sevmek zorundasın.”

Korku tüneli gibi bir Amerikan hükümeti

Biden dört yıllık başkanlık dönemi boyunca Türkiye’ye adımını atmadı. Son olarak GKRY Cumhurbaşkanı Christodoulidis’i ağırladığı Beyaz Saray’a da Türkiye’den kimseye adım attırmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmelerini İspanya, İtalya gibi üçüncü ülkelerde yapmayı tercih etti. Bu bakımdan denize düşen yılana sarılır misali Türkiye 5 Kasım seçimlerinde bir umut Trump’ı tercih etti. Seçim sonuçları belli olduğunda Cumhurbaşkanı Erdoğan “dostum” dediği Trump’ı ilk arayanlardan biriydi.

Trump 20 Ocak’ta görevi devralacak yeni hükümet için bakan adaylarını açıkladıkça, Türkiye’deki memnuniyet yavaş yavaş yerini korkuyla karışık bir endişeye bırakmaya başladı. Trump’ın kuracağı yeni Amerikan hükümeti, Türkiye için tam bir korku tüneli. Yarısı Kürtçü, diğer yarısı Rum/Yunan yanlısı, hemen hepsi de koyu İsrail taraftarı…

Amerika Türkiye’den Hamas ile ilişkilerini gözden geçirmesini istiyor

Türkiye, ne kadar hoşumuza gitmeyecek olsa da Amerika ile ilişkilerini geliştirmek istiyorsa, Hamas’a arka çıkan politikalarını gözden geçirmeye ve İsrail’e karşı daha mutedil bir dil kullanmaya zorlanacaktır. Geçtiğimiz hafta içerisinde gerek İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u taşıyan uçağa Azerbaycan’a giderken Türkiye hava sahasında üst uçuş izni verilmemesi, gerek Hamas’ın siyasi bürosunun Katar’dan Türkiye’ye taşındığına ilişkin çıkan haberler mutlaka Trump’ın yeni çalışma ekibi tarafından not edilmiştir. Bir ülkenin diplomatik ilişkileri bulunan bir başka ülkenin devlet başkanına ait VİP uçağına uluslararası bir toplantıya giderken uçuş izni vermemesinin bir başka örneği var mıdır? Bilemiyorum. Her ne kadar Katar’daki Hamas’ın Siyasi Bürosu’nun İstanbul’a taşındığı iddiaları Türkiye tarafından doğrulanmamış olmakta birlikte, bu konuda yapılan açıklamalarda Hamas yöneticilerinin zaman zaman Türkiye’ye gelip gittikleri kabul ediliyor. İsrail Hamas’ın 7 Ekim’deki terör saldırılarını önleyemeyerek bir istihbarat zafiyeti sergilemiştir. Ancak Lübnan’da yüzlerce çağrı cihazının uzaktan kumandayla patlatılması, yerin yedi kat dibindeki Hizbullah yöneticilerinin tespit edilerek öldürülmesi hâlâ güçlü bir istihbarat ağına sahip olduğunu gösteriyor. Hiç şüphe yok ki Hamas yetkililerinin nerelere seyahat edip, gittikleri yerlerde ne kadar kaldıkları MOSAD tarafından adım adım izlenmektedir.

İlk tepkiler Kongre’den gelmeye başladı

Trump yönetimi iktidarı devralmadan Türkiye’nin Hamas ile ilişkilerine yönelik eleştiriler ve talepler Kongre cenahında seslendirilmeye başlanıldı bile. Trump’ın partisine mensup üç cumhuriyetçi senatör Ted Budd, Roger Wicker ve Joni Ernst geçen hafta yayınladıkları, Türkiye’yi ağır ifadelerle suçlayan   bildiride, 7 Ekim’de 46 Amerikan vatandaşını öldüren 12’sini de rehin alan Hamas liderlerine Türkiye’nin kucak açmasını üzüntüyle karşıladıklarını, ellerine müttefik kanı bulaşmış özellikle yargı kararıyla mahkûm olmuş teröristleri barındırmasının Türkiye’ye yakışmadığını belirttiler. ABD Dışişleri Sözcüsü Matthew Miller da Türkiye’nin Hamas’la ilişkilerini hiçbir şey olmamış gibi devam ettiremeyeceğini söyledi.

Öte yandan Başkan Biden’ın ahiren açıkladığı gibi Türkiye, Gazze için kurulacak barış masasında yerini almak istiyorsa, İsrail ile asgari bir ölçüde de olsa diyaloğa girmek durumundadır. Dış politikada U dönüşleri çok gördük. Yakında bir yenisini görürsek şaşırmayalım.