Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkındaki fikrimi kabine ilan edildiği gün açıkladım: “Kabinenin en zayıf halkası”
Beni yanıltmayacağını biliyordum, yanıltmadı.
Çünkü başından itibaren “tatsız” bir kişilik, “utandırıcı” bir kariyeri vardı.
2009’da, FETÖ’nün emniyette en güçlü olduğu dönemde Polis Akademisi Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Fakültesi’ne atanmıştı.
2011’den 2013’e kadar Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda şimdi Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Suat Kılıç’ın bakan yardımcılığı koltuğuna oturtuldu.
Oradan Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarlığına geçirildi.
Başkanlık sistemi denen garabetle birlikte müsteşarlık makamı ortadan kalkınca üniversiteye geri döndü.
Sözde profesör yapıldı. Oldu demiyorum, “yapıldı”.
Ama bilen biliyordu ki, profesör olmak için gerekli donanıma sahip değildi.
Profesör olması bile şaibeliydi.
5 yıl doçentlik yapması gerekirken, yapmamış tepeden inme profesörlük ünvanına kavuşmuştu.
Elbette çok başarılı, çok üretici akademisyenler, bu süreyi doldurmadan profesör olabilirdi, olmalıydı da ama bu vatandaşta öyle bir parlaklık yoktu.
Sadece siyasette, Reisi Cumhur’umuzun gözünde parlaktı.
Hiçbir utanç duygusu olmadan haksızca profesör olmuş, bunda bir beis görmemişti.
O günlerde anayasa hukukçusu Prof. Kemal Gözler, Yusuf Tekin’in ataması ile ilgili olarak “14 Eylül 2018 tarih ve 2018/181 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörlüğüne atanan Yusuf Tekin’in Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde profesörlüğe atanması dahi bir kişiye özel uygulama örneği olabilir.” şeklinde bir makale kaleme alarak rezaleti anlattı.
Ama rezalet orada bitmedi.
Yusuf Tekin rektör olmalıydı ama üç yıl profesörlük şartı vardı. Şart sıradan insanlar içindi. Yusuf Tekin gibiler içinse şartlar değişkendi.
13 Eylül 2018’de kararname ile bu şart kaldırıldı.
14 Eylül’de Yusuf Tekin rektör yapıldı.
Sonra şart geri getirildi.
Tüm bunlar gizil bilgi değildi.
Her şey gözümüzün içine baka baka yapılıyordu.
Bunları Youtube’da anlattım.
Sonrasında Yusuf Tekin MEB ile tarikatları iç içe geçirdi, Milli Eğitim’in kaynaklarını cemaat ve tarikatlara aktardı.
Ve şimdi herkes bu gerçekleri öğrenip, üzerine gelmeye başlayınca, geçmişini unutarak millete ders vermeye kalkıyor.
Yusuf Tekin’in tavrı bana Ebu’l-Alâ el-Maari’nin “Ben terbiyeyi terbiyesizlerden öğrendim” sözünü hatırlatıyor.
Ya da Lokman Hekim’e atfedilen “Edebi edepsizlerden öğrendim”i…
Ortaylı’dan reddiye
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İslamsız Türklük olmaz” iddiasını, Prof. İlber Ortaylı’ya sordum.
Pek aynı kanaatte değil.
İlber Hoca’ya göre Türkler olmasa idi İslam bu kadar yayılamaz, farklı coğrafyalarda bu kadar tutunamazdı.
İlber Ortaylı, Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılmasını bile Türklerin o dönemdeki zafiyetine ve 2. Beyazıt’ın Cem Sultan’ın Papalık tarafından rehin tutulmasına bağladı ve “Türkler o gün güçlü olsaydı, İspanya’da Müslümanlık sona erdirilemezdi” dedi.
8. yüzyıldan itibaren İslam’ın asıl gücünün Türkler olduğunu açık biçimde anlattı ve “İslam olmasaydı Türkler olurdu ama Türkler olmasaydı İslam bu kadar yaygın bir din haline gelemezdi.” diyerek Müslüman olmayan Türk kavimlerinden de örnekler verdi.
İlber Hoca’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teorisine yönelik “reddiyesini” bugün öğleden sonra Youtube kanalımda izleyebilirsiniz.
Bankaların dolar oyunu
Önce döviz bürolarının ve bankaların dolar almadığı dedikodusu yayıldı.
Sonra bunun gerekçesi olarak piyasada sahte 600 milyon dolar olduğu, bunun makinalarca bile tespit edilemediği ve bunun Suriye sınırından sokulduğu iddiası…
Sonra döviz büroları adına açıklama yapıldı, “Yok böyle bir şey. Biz işimizi yapıyoruz” dediler.
Tüm olay iktidarın yeni bir oyunu, yeni bir manipülasyonu olarak görüldü sonunda.
Bu arada bir konuyu da gündeme getirmek lazım.
Bankaların “dolar rezaletini”.
Bir bankadan dolar alıyorsunuz ve bunu götürüp bir başka bankaya yatırmaya kalkıyorsunuz.
Üstelik üzerinde aldığınız bankanın bandrolü de var.
Götürdüğünüz banka bu doları alıyor. Sayıyor ve içlerinden bazılarını kabul etmiyor.
Niye!
Belli değil.
Daha ilginci, parayı aynı bankanın bir şubesinden alıp, bir başka şubesine götürseniz bile bu başınıza geliyor.
Muhtemelen aldığınız şubeden çıkmadan geri yatırmaya kalksanız yine aynı muameleye tabi kalacaksınız.
Yurt dışında okuyan kızıma para yollarken de, yurt dışında yaptığım harcamalar için bankaya para yatırırken de sıklıkla başıma geliyor.
Sadece benim değil herkesin geliyor.
Bankaların bu rezalete bir son vermesi gerekiyor.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Başkalarını kandırmaya çalışanının kendini kandırdığını anladığımız zaman.