Suat Kınıklıoğlu yazdı: Trumpçı olmanın ilginç hafifliği

5 Kasım’ı 6 Kasım’a bağlayan gece Ankara’da kıpır kıpır bir sevinç vardı. Beştepe’de pek çok ehemmiyetli zevat Ankara için Washington ile yeni bir dönemin başlayacağını düşünüyor, taraftarlarına dünyanın süper gücü ile artık daha iyi ilişkilerin arifesinde olduklarını müjdeliyordu.  

Ne de olsa ABD ile son dört yıl kolay geçmemişti… 

Biden yönetimi Erdoğan’ı Beyaz Saray’da bir kez olsun ağırlamamıştı. Uluslararası toplantılarda bile Amerikan tarafı iki liderin fotoğraf karesine girmesini pek istemiyordu. Washington’da düzenlenen “Demokrasi Zirvesi”ne de Ankara davet edilmemişti. Üstelik basiretsiz S-400 alımı yüzünden Türkiye F-35 programından çıkarılmış, Biden Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi lehine politikalar izlemiş, Filistin’de ise Ankara’nın arzu ettiği derecede Netanyahu’yu dizginleyememişti. 

Peki neydi bu erken sevincin sebebi? 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’nin şovmen başkanı ile oldukça gurur zedeleyici “Aptallık etme” mektubuna rağmen iyi anlaşıyordu. İki güçlü “alfa erkeği” – dediğim dedik çaldığım düdük – misali otokratik yönetim modellerine inanıyor, toplumu dönüştürmeyi hedefleyen kutuplaştırıcı ve kimlikçi siyaset izliyorlardı. Trump’ın Avrupa’da en sevdiği lider de Rusya’nın AB içerisindeki adamı olan Macaristan Başbakanı Orban’dı. Erdoğan da ülkesine Müslüman mülteci kabul etmeyen ve açıkça İslam’a yönelik aşağılayıcı ifadeleri olan Orban’la çok iyi anlaşıyordu. 

Ne var ki Trump yeni kabinesi için düşündüğü isimleri açıklamaya başlayınca iktidara yakın medyada ılık endişeler zuhur etmeye başladı. Açıklanan isimlerin ne denli fanatik İsrail taraftarı olup, Batı Şeria ve Gazze’nin İsrail tarafından ilhak edilmesi gerektiğine inanan kişiler olduğu anlaşılınca 6 Kasım sabahının iyimserliği yavaş yavaş dağılmaya başladı. Örneğin Trump’ın milli istihbaratın başına geçirmeyi düşündüğü Tulsi Gabbard’ın veya Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Erdoğan hakkındaki düşünceleri Beştepe’de sıkıntı yaratacak türden. Ankara’nın açıkça IŞİD ve El-Kaide’ye destek olduğunu ifade eden Gabbard, Suriye’deki YPG savaşçılarını da müttefik olarak gördüğünü saklamıyor. Trump’ın Kudüs’e atayacağı evanjelist büyükelçi Mike Huckabee ise Batı Şeria’nın ilhak edilmesi gerektiğine inanıyor. Kabinenin diğer isimleri de tam evlere şenlik. Tabii ki bu isimlerin Kongre’den onay alması gerekiyor ve bu her zaman öyle kolay olmuyor. Yine de ABD tarihinde muhtemelen en İsrail-taraftarı kabine ile tanışacağız. Öte yandan Netanyahu ve dinci fanatik ortakları ellerini ovuşturuyor ve mesihsel siyasetleri için tarihsel bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorlar. Zaman içerisinde Netanyahu’nun Trump’ı İran’da rejim değişikliğini hedefleyen bir müdahaleye ikna edebileceği de ihtimal dışı değil.

Uzun lafın kısası Trump ve kabinesi bölgenin fena karışması için bir reçete niteliğinde. 

Peki iktidar çığırtkanları neden bu denli Trumpçı? 

Onlar Reis’in Trump ile olan özel ilişkisine güveniyor. Kabinedeki sıkıntılı kişilerin olası girişimlerini Erdoğan’ın Trump üzerinden önleyebileceğine inanıyorlar. 

Bu iyimserliğin yerinde olup olmadığını zaman gösterecek.

Yine de Ankara’nın en kötüsüne hazır olmasında yarar var. 

İktidar borazanlarının aksine MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bu haftaki grup toplantısında ihtiyaç duyulan temkinin idrakinde olduğu anlaşılıyor. Konuşmasında Türkiye’nin NATO üyeliğine vurgu yapması boşuna değil.  

ABD’nin ünlü dış politika gurusu Kissinger’ın son mülakatlarından birinde söylediği gibi “Trump bunun farkında olmayabilir ama Trump hem ABD için hem uluslararası sistem için tarihsel bir kırılma anlamına gelebilir.”

Makro bir perspektiften bakılırsa İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tesis edilen uluslararası düzen çatırdıyor. Liberal demokrasi dünyanın her yerinde ricat halinde. Trump Amerikası özellikle Çin ve İran’a karşı sert bir mücadeleye girişecek; IŞİD, Hamas ve Hizbullah gibi örgütlere karşı İsrail ile birlikte yıkıcı güç kullanacak. Bu yeni realite Ankara’yı Avrupa Birliği ile tekrar birbirine yaklaştırabilir. 

Göreceğiz.

Bir Çin bedduası “ilginç zamanlarda yaşayasın” der. Bedduadaki “ilginç” kelimesi “sıkıntı dolu/vukuat dolu” anlamında kullanılır. 

Bizi “ilginç zamanların” beklediği pek aşikâr.