Önseçim iyi bir şey midir?

Geçenlerde Mehmet Altan, milletvekillerinin partilerin genel merkezleri tarafından atanmasının demokrasinin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylüyordu.

Vekiller, evet, sandıktan çıkıyordu çıkmasına ama listeye girebilmelerinin kararını genel merkezde liderle yanında yer alan birkaç kişi veriyordu.

Demokrasiyi tabana yayabilmek için katılımcılığı artırmak lazımdı.

Bunun için de vekillerin önseçim yapılarak belirlenmesi gerekiyordu.

Bir elin parmağı kadar vekili olan şehirleri bir yana bırakın, büyükşehir seçmeni kendi vekilini tanımadığı için vekil kendini seçmene karşı sorumlu hissetmez.

Onun sorumluluğu liderinedir.

Böyle olduğu için de gerektiğinde seçmeninin hassasiyetlerini gözetmek yerine lidere sadakatte kusur etmez çünkü bir sonraki dönemde listeye girip giremeyeceğini belirleyen seçmenin desteği değil, liderin onayıdır.

Dolayısıyla, Mehmet Altan, önseçim demokrasinin olmazsa olmazlarındandır, derken haklı ama…

Gelin bir de madalyonun ötekine yüzüne bakalım.

Şimdi dar bölge falan gibi seçim sistemlerine girmek istemiyorum, o başka bir yazının konusu, bu sistem içinde önseçimi tartışmak niyetindeyim.

Siyasete girmeden önce ben de önseçimin çok önemli olduğu kanaatindeyim, seçmenin vekalet vereceği isimleri tanımadığı bir düzene demokrasi denemeyeceğini düşünüyordum.

Siyasette geçirdiğim kısa süre bu konudaki fikirlerimi kökünden değiştirdi.

Altan’ın sözlerine hak vermekle birlikte belli bir demokrasi kültürüne sahip olmayan toplumlarda önseçim yapılmasının büyük sakıncalar barındırdığına inanıyorum artık.

Maalesef, önseçim, bizim gibi ülkelerde büyük kopuşların önünü açma potansiyelini hep içinde barındırıyor.

Haberlerde görüyoruz; önseçim sonuçları daha açıklanmadan kıyamet kopuyor, sandalyeler havada uçuşuyor, masalar kırılıyor, hatta silahlar çekiliyor.

Önseçim demokrasinin bir gerekliliği olarak değil, savaşın ilk aşaması olarak telakki ediliyor çünkü.

Şöyle düşünün, beş kişi önseçime giriyor, üçü kazanıp listeye giriyor, diğer iki kişi partiye destek vermek yerine derhal ya küsüp köşesine çekiliyor ya yeni partiye girmenin yollarını arıyor ya da o üçlüye bir şekilde zarar vermenin hesabını kolluyor.

Hemen o iki kişinin hain olduğunu söylemeyin çünkü onlar muhtemelen önseçimdeki en nitelikli insanlardı.

Peki, o zaman neden elendiler, diye sorabilirsiniz.

Nasıl ki biz seçimlerde eşit olmayan şartların yarattığı olumsuz koşullardan şikâyet ediyorsak, önseçime girenlerin de eşit şartlarda rekabet etmesi gerekir.

Aksi takdirde, o yapılana önseçim denemez.

Eğer bugünkü anlamıyla önseçim yaparsanız milletvekili kontenjanlarını para karşılığında satmış olursunuz.

En basitinden, önseçime giren adaylara para harcama sınırı getirilmesi şarttır.

Ama biliyoruz ki, böyle bir sınır getirilse bile uygulanamaz.

Delege sayısı belli olduğundan en çok para harcayan, en popülist söylemi kullanan, ekranlara çıktığı için bilinirliği en yüksek olan adaylar önseçimden galip çıkar.

Sanılanın aksine, aklıselim sahibi insanların pek çoğu önseçimi kaybedecektir.

Düzenbaz bir müteahhit ya da namlı bir mafya babası, isterse önseçimi tarihi farklarla kazanarak milletvekilliğini garanti edebilir ama mesleğinin doruklarındaki bir fizik profesörü için işler hiç de kolay olmayacaktır.

Ayrıca, önseçim, nihayet bir seçim olduğundan, sonucunda kazanan ve kaybeden olacaktır.

Küçük yerde kaybeden olmanın psikolojisi ağırdır.

Aynı kahveye giden adam bir gün önce “Başkanım” diye karşılanırken ertesi gün “kıratının adamı değilmiş demek ki” iğnelemelerinin muhatabı olacaktır.

Gerçekçi olalım, “kaybeden adam” psikolojisine girmiş birinin kendisini yendiği söylenen rakibi için aynı inanç ve kararlılıkla çalışması mümkün değildir.

Bilakis, önseçimi kaybeden kişi, partisinin başarısızlığını kendisinin seçilmemesine bağlayacaktır.

Bunun sayısız örneğini gösterebilirim.

Önseçimin belli bir demokrasi kültürü istediğini, bunun ekonomik temelleri olduğunu ve belli bir milli gelirin üstüne çıkmadan demokrasinin kurumsallaşamayacağını düşünüyorum.

Türkiye’nin demokrasi kültürü ve milli gelir düzeyi, vekillerini önseçimle belirleyebilme şartlarını taşımıyor. O yüzden, bütün eksiklerine rağmen, milletvekillerinin önseçimden çıkmasına yönelik bir düzenlemenin bırakın güçlendirmeyi demokrasinin önündeki en büyük engellerden olacağı kanaatindeyim.