Sisi ziyareti dış politikadaki keskin dönüşlerin son örneği

Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah el Sisi’nin Türkiye ziyareti Türkiye’nin Arap Baharıyla neredeyse köprüleri attığı Arap yönetimleriyle yeniden ilişki kurması bakımından önemli ve aynı zamanda AK Parti dış politikasındaki keskin dönüşlerin son örneği.

Bugün Sisi’yi ağırlayacak olan Erdoğan, geçtiğimiz Şubat ayında Sisi’yi ziyaret ederek kendisine 2022’de Katar Emiri barıştırana kadar “darbeci” ve “katil” dediği Sisi’yi ziyarete Kahire’ye gitmişti. Sisi’ye kızıp Mısır’la ilişkileri kesmek yanlıştı ve Türkiye’ye kaybettirdikleri oldu.

Daha önce 2018’de İstanbul’daki Cemal Kaşıkçı cinayetinde talimatı vermekle suçladığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın da ziyaretine gitmiş, sonra o da gelmişti. Keza 15 Temmuz 2016 askeri darbe kalkışmasında Fethullahçılara destek vermekle suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri Devlet başkanı Muhammed bin Zeyid ile de.

Bu keskin manevraların, Erdoğan’ın “Faizi düşürelim, enflasyon düşer” özetindeki “heterodoks” ekonomi politikasının karaya oturduğunu kabul ettiği 2022 yılında yapılması elbette rastlantı değil.

Sisi bu manevraların son örneği ama sonuncusu olmayacak. Daha sırada Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad var.

Neden saklanır bu haberler?

Mısır Cumhurbaşkanı’nın 4 Eylül’de Türkiye’ye geleceğini haftalar öncesinden Kahire kaynaklı öğrenmiştik. Dışişleri Bakanlığı neyse ki Türkiye-Mısır ilişkileri bilgi notlarıyla medyayı karanlıkta bırakmadı ama Cumhurbaşkanı İletişim Başkanlığının “gelecek” doğrulaması tarihi 3 Eylül oldu.

Suriye ile de belki İran’ın da katılımıyla dörtlü toplantı yapılabileceğini de Moskova kaynaklı öğreniyoruz. Sorunca, Dışişleri kaynakları Rusya’nın barıştırma girişimlerinin Ankara’da “olumlu” karşılandığını söylüyorlar.

Suriye ile varılması muhtemel anlaşma zeminine birazdan geleceğiz ama şu bizi ilgilendiren haberleri başkasından alma konusuna devam edelim.

Örneğin, Türk donanmasının yegâne amfibik hücum gemisi TCG Anadolu’nun, ABD’nin “İsrail’in güvenliğini takviye” için Doğu Akdeniz’e gönderdiği USS Wasp amfibik çıkarma gemisiyle tatbikatını da Vaşington kaynaklarından öğrenmiştik. Milli Savunma Bakanlığı gelen eleştiriler sonrası “ortak eğitim çalışması” olarak doğruladı. Wasp halen İzmir’de demirli; Amerikalı bir askere çuval geçirme olayına tanık olduk ama şehirde her gün bir başka protesto gösterisi yapılıyor.

Bu önemli haberleri neden önce dış kaynaklardan öğreniyoruz? Saklanacak ne var?

Keskin sirke küpüne zarar

Acaba Ankara, dış politikadaki -bence olumlu yöndeki- bu keskin dönüşlerin sorgulanmaması için yeni bir iletişim taktiği mi benimsedi? Ankara’nın bunu sadece dikkatlerin “İsrail karşıtlığı odaklı diplomasiden” dağılmaması adına yaptığını düşünenler de yanılıyor. Bana kalırsa Erdoğan 5 Kasım 2024 seçimlerinde yeni ABD Başkanı belli olana dek -İsrail dışında- ABD sistemiyle ters düşmeyecek adımlar atarken düşük profilde kalmak istiyor.

Bunun bir örneğini de BRICS toplantıları örneğinde görüyoruz.

Erdoğan’ın 22-24 Ekim tarihlerinde Rusya’nın Tataristan Federal Cumhuriyeti başkenti Kazan’da yapılacak BRICS Zirvesine davet edildiği ve daveti kabul ettiği haberi de yine Moskova’dan geldi. Dışişleri kaynakları bilgileri olmadığını kendileriyle bilgi paylaşılmadığını söylüyor. Bilgi paylaşmayan Rusya Dışişleri bakanlığı mı yoksa Türkiye Cumhurbaşkanlığı mı? 4 Eylül sabahı itibarıyla Beştepe’den henüz doğrulama ya da yalanlama gelmemişti.

Erdoğan’ın 2011’den, 2021’e dek izlediği Orta Doğu politikasının Türkiye’ye kaybettirdikleri oldu. Libya Kriziyle Türkiye Doğu Akdeniz’de kendisi dışlanarak oyun kurulamayacağını gösterdi ama Mısır’la ilişkiler kesilmemiş olsaydı belki bütün bu zorluklar yaşanmayacaktı.

Mısır, İsrail, Filistin

2019-2021 Libya Krizinde Türkiye zararlı çıkmadı ama en kârlı çıkan Libya’da Türkiye’ye karşı Rusya, Fransa, BAE ve Yunanistan’la yer alan Mısır oldu; BAE ve Katar yatırımlarıyla Akdeniz’in en büyük doğal gaz sıvılaştırma (LNG) tesisini kurdu.

Mısır ve Katar, Gazze Krizinde İsrail ve Hamas arasında ana arabulucu rolünde. Türkiye’nin katkısı ise şu anda Hamas ve İran’la konuşma kanallarının açık olmasıyla sınırlı. Erdoğan, Hamas’a karşı bir dönem dışladığı Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı Ankara’da, TBMM’de konuşmaya davet etti. Bu hamlenin bir sonuç getirmesini ümit ediyor Dışişleri.

Erdoğan aslında Gazze Krizinin patlamasından iki hafta önce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Nev York’ta el sıkışmıştı; orada da kesin bir dönüş vardı. Eğer Hamas 7 Ekim’de İsrail’e saldırmasa ve İsrail Gazze’ye ateş yağdırmaya başlamasa Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar o hafta İsrail’e gidip stratejik enerji anlaşmaları imzalayacaktı. Netanyahu hükümetinin saldırganlığı bitince o kapı yeniden açılabilir.

Suriye, Irak, İran

Moskova Esad’ı Erdoğan’la konuşması için Türk askerlerinin Suriye topraklarından tamamen çekilmesi koşulundan vaz geçirmeye, Erdoğan’ı da askerleri Suriye topraklarından çekeceği koşulları kâğıda dökmeye razı etmeye çalışıyor.

Suriye’de anlaşma zemini, AK Parti daha kurulmadan, Demirel’in Cumhurbaşkanlığı ve Ecevit’in Başbakanlığı döneminde, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Şam’a uygulanan bakıyla Suriye’den çıkartılmasıyla imzalanan Ekim 1998’de imzalanan Adana Mutabakatına doğru ilerliyor. Unutmayalım ki Öcalan’ın 1999’da yakalanmasını sağlayan Suriye’den çıkarılması sürecinde Türkiye en ciddi desteği Mısır ve İran’dan görmüştü.

Irak’a gelince. Irak ve Türkiye arasında uzun görüşmeler ve Erdoğan’ın Bağdat ziyareti ardından 16 Ağustos’ta Ankara’da imzalanan terörle mücadele anlaşmasının daha mürekkebi kurumadan bir Türk silahlı dronu Kerkük yakınlarında düşürüldü. “Biz düşürdük” diyen Iraklı tuğgeneralin sonra gözaltına alındığı ve düşüren füzenin yakınlardaki ABD-Fransa üssünden atılan Fransız yapımı bir füze olduğu haberleri geldi. Irak siyasetinde keskin dönüşlere yer olmadığı görüküyor.

ABD işgali Irak yönetimine İran’ı dahil etti. Nasıl Doğu Akdeniz’de Türkiye olmaksızın denklem kurulamıyorsa, Suriye ve Irak’ta da İran olmadan denklem kurulamıyor artık.