BRICS’le cari açık ne kadar!

Meğer BRICS’e giriyormuşuz da haberimiz yokmuş.

Dış siyasette, üyesi olduğumuz bloktan ayrılıp, ülkenin geleceği açısından keskin ve önemli sonuçları olacak bir başka bloğa geçtiğimizin haberini bir Amerikan haber kanalından, Bloomberg’den öğreniyoruz.

ABD merkezli Bloomberg televizyonu Türkiye’nin BRICS üyeliği için başvuru yaptığını duyurdu.

Okuyunca şaşırdık.

İnanmak istemedik.

Ardından Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaptı ve yalanlama yerine “Biz bu konuda bir bilgilendirme yapmadık” dedi.

Yani haber doğru idi ama bilginin kaynağı Dışişleri Bakanlığı değildi.

Daha sonra da bu başvurunun yapıldığı resmen anlaşıldı.

“Demokratik”, “şeffaf” ve “hesap verebilir” iktidarımız bu önemli yol ayrımında olduğunu kendi halkına haber verme zahmetine bile girmemişti.

Onlar her şeyi biliyordu ve her şeyi ne kadar iyi bildiklerini Suriye ile, Mısır ile, Yunanistan ile, BAE ile, FETÖ ile, Rusya ile ve hatta dost ve kardeş Azerbaycan ile ilişkilerinde kanıtladıkları için Türk milletine herhangi bir bilgi vermeleri gerekmiyordu.

Hal böyle olunca ben de BRICS ülkeleri ile ilişkilerimize ekonomi açısından bir bakayım dedim.

Biz ortalama 50 bin doların üzerinde bir kişi başı geliri olan bir dünyadan, kişi başı ortalama geliri ortalama 10 bin dolar düzeyinde olan bir başka bloka geçiyoruz.

Peki bu ülkelerle ticaretimiz nasıl?

Hemen söyleyeyim, son derece “edilgeniz”.

Rusya ile dış ticaretimizde denge falan yok. Rusya’dan ithalatımız 68 milyar dolar. İhracatımız ise Ukrayna savaşı nedeniyle gelen olağandışı artışa rağmen 10,5 milyar dolar.

Aradaki fark 58 milyar dolar.

Çin’le durum farklı mı?

Elbette değil.

Çin ile Türkiye’nin toplam ticaret hacmi 44,6 milyar dolar. Çin’le yaptığımız ticaretteki açığımız 38,1 milyar dolar. Yani ithalatımızın hemen hemen 10’da biri düzeyinde bir ihracatımız var.

Neyse ki, Brezilya ile dış ticaretimizde durum bu kadar felaket değil. Brezilya’ya yaklaşık 500 milyon dolar ihracatımız, 2,7 milyar dolar da ithalatımız var. 

Oradaki açık 2,2 milyar dolar.

Güney Afrika ile ticarette durumumuz ise iyi. Orada 500 milyon dolara yakın bir fazlamız var.

2023 yılında Türkiye’nin cari açığı 45,2 milyar dolar.

BRICS ülkeleri ile yaptığımız ticaretteki açığımız ise yaklaşık 97 milyar dolar.

Anlayacağınız zengin mahallesinden fakir mahallesine taşınıyoruz.

Üstüne üstlük de bizden alan değil, bize satanların yanına.

Bu işten kârlı çıkanın Türkiye olmayacağı kesin.

Bundan kazançlı çıkacak olan Batı dünyasıdır.

Kolay tahrik olanlar, tahrik olmayanlar

Yeni mezun teğmenlerin, Anayasa’ya, ülkenin devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, laikliğe ve Atatürk’e bağlılıklarını haykırdığı yemine “siyasal islamcı” ve ‘bölücü” saldırısı bitmiyor.

Saldırının boyutu eleştiri sınırlarının çok ötesinde hakaret sınırlarını bile aşarak artıyor. 

Neyse ki, Ömer Çelik sağduyulu ve mantıklı bir açıklama yaptı ve ‘trolleri” durdurdu ama kendilerini iktidarın da üzerinde ve hatta iktidarın hakiki sahibi gibi gören bir kesim hâlâ kudurmuş gibi saldırıyor, hakaret üzerine hakaret yağdırıyor. 

Dün FETÖ’nün askerlerini göklere çıkaranlar, bugün Anayasa’ya bağlılık yemini edenleri yerin dibine sokuyor. 

Benim anlamakta zorlandığım ise “yargı”.

Ya da hâlâ kalan yargı kırıntıları. 

Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına bunca hakarete, bunca aşağılamaya rağmen ne açılmış bir dava ne bu alçaklara yönelik bir soruşturma hiçbir şey yok. 

Oysa tam durum farklı olsa, mesela bir tarikat ayinine katılmış subayların görüntüsü ortalığa saçılsa ve bir başka kesim aynı hakaretleri zikir halindeki subaylara edip, “Siz mi Anayasa’yı koruyacaksınız. Siz ancak İslamcı bir darbe yaparsınız” diye başlayan hakaretler sıralasa ne olurdu! 

Ne olacağını söyleyeyim. 

Tepeden kontrollü troller anında devreye girer, zikirci teğmenlere hakaret edenlere yönelik bir saldırı başlatır, ardından iktidar odakları peş peşe açıklamalarla hakaret edenleri hedef alır, ilgili bakan hemen “Gereği yapılacaktır” der hızlı bir soruşturmanın ardından hakaret edenler hakkında ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrikten” dava açılır, suçlananlar hızla yargı karşısına çıkarılır, bir kısmı tutuklanırdı. 

Benim bu durumdan anladığım şudur. 

Bu ülkede Anayasa’ya saygı duymayanlar, laik demokratik rejime karşı olanlar, siyasal İslamcılar en ufak bir eleştiride “kin ve düşmanlığa” tahrik oluyorlar ve bu yüzden onlara yönelik eleştiri yapanlara hemen halkı kin ve düşmanlığa tahrikten dava açılıyor. 

Buna karşın ülkenin Anayasal düzenini savununlar, bu Anayasal düzenden şikayeti olmayanlar, laik bir demokrasiden yana olanlar ise kendilerine yönelik eleştirilerden ve hakaretlerden kin ve düşmanlığa tahrik olmadıkları için onlara yönelik eleştiri yapan ve hakaret edenlere dava açılmıyor. 

Şengör çok kızmış

Celal Şengör zaman zaman delleniyor ve dellenince de bana “Yayınlamam” için bir mektup yolluyor.

Gerçi bu memlekette dellenmemek için deli olmak lazım ve olan bitene oranla Celal az bile delleniyor.

Bu kez de Adalet Bakanı’na kızmış.

Bakın ne diyor:

“Adalet Bakanı!

Ne zamandan beri ‘Atatürk’ün askeriyiz’ demek rahatsızlık yaratır oldu?

Bakan!

Vatansever, kahraman teğmenlerimizin kılıç çakıştırmaları askeri disipline aykırı değildir, gelenektir. Ben Hava Harp Okulu mezuniyet törenlerinde defaatle benzer kılıç çakıştırmalarına şahit oldum ve bu çakıştırmalar, davetlilerin ve velilerinin alkışlarıyla karşılandı.

Önce askeri disiplin nedir, onu öğren konuşmadan, beyanat vermeden. Genç teğmenlerimizin Teğmen Ebru Eroğlu liderliğinde kılıç çakıştırırken okudukları andımız mı birilerini rahatsız ediyor?

O zaman o kişiler kimdir ve ne istemektedirler ve sen Atatürk düşmanlığını temsil eden bu kişilere Cumhuriyetin bir bakanı olarak nasıl destek verirsin? Biz yurttaşlar genç teğmenlerimizle iftihar ediyor, onları bağrımıza basıyoruz. Mezkûr hadise Sayın Cumhurbaşkanımızın önünde cereyan etmiş, bu teğmenler onun takdirlerini kazanmışlardır. Sen kimin sözcüsüsün? Atatürk’e düşman bir avuç yobazın mı? 

Milletimizin onuruyla oynamak, geleceğini tehlikeye atmak, Türkiye’yi bir Afganistan yapmaya kalkmak hiç kimsenin haddi olamaz.

Bunu iyi belle.

Sen sözlerinle milyonları rahatsız ettin. Sanırım milletimiz senden bir özür dileme beklemektedir, çünkü bu ülkeyi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak isteyenleri çok, ama çok rahatsız ettin.

Hem de git, Anıt Kabır’de Atatürk’ün mânevi şahsiyetinden özür dile. Bu tüm milletimizden özür dilemek olacaktır. Bunu yapmazsan adın tarihe ne yazık ki karanlığın savunucusu olarak geçecektir. Bir bakanımızın bu duruma düşmesini hiçbir yurttaşımız istemez. Takdir elbette senindir.

A. M. Celâl Şengör”

İranlı çocuk kayıp

Dün gece Nişantaşı’daki Kahve Dünyası adlı dükkanın önünde oturmuş dondurma yiyoruz eşimle. (Kahve Dünyası’nın dondurmaları gerçekten çok iyi)

İki kadın geldi yanımıza.

Biri gözyaşları içinde, hıçkıra hıçkıra ağlıyor.

Biri kırık dökük bir İngilizce ile telefonumu kullanıp kullanamayacağını sordu. 

Anladım ki, kendi telefonu ile benim hattıma bağlanıp birini aramak istiyor.

Anladım ki bir dertleri var.

Ne olduğunu sordum.

İranlılardı.

Biri 2 yaşındaki çocuğunu kaybetmişti. Diğeri de teyzesi idi.

Anne ve teyze bir vitrine bakarken çocuk bir anda ellerinden kurtulmuş ve kaybolmuştu.

Saatlerdir bulamıyordu.

Nasıl bir ruh halinde olabileceklerini tahmin etmek zor değildi.

Hemen karşıdaki Harbiye Karakolu’na gittik birlikte.

Meğer karakol olaydan haberdarmış.

Hemen çocuğun fotoğrafını almışlar, bölgedeki bütün karakollara anında dağıtmışlar, mobil ekiplere de hemen fotoğraf iletilmiş ve bilgi verilmiş.

Sonra benim telefonumdan eşini aradı.

Polis memuru arkadaşlar “Bize söyleselerdi biz de arardık niye sizi rahatsız ediyorlar” dediler kibarca. Bir rahatsızlık olmadığını söyledim.

Gece geç saatlere kadar çocuktan bir haber alamadık.

Birazdan karakola gidip çocuğun akıbetini öğrenmeye çalışacağım.

Bayağı bir endişelendim.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kimin Cumhurbaşkanı adayı olabileceğine siyasetçilerin değil Anayasa’nın karar verdiğini öğrendiğimiz zaman.