İşim gereği, yayımlanan hemen tüm raporları, bültenleri vs. okuyorum. Çarşamba günü IMF’nin Türkiye raporuna ilişkin basın açıklamasını görünce onu da okudum. Bu kısa açıklamayı okurken sanki Merkez Bankasının son yayımladığı enflasyon raporunun özetini okuyormuşum hissine kapıldım. Bir iki farklılık dışında neredeyse aynı şeylerden bahsediyorlar. Benzerlik bu kadar çok olunca insan haliyle merak ediyor: IMF’mi MB’nin dediklerini yazmış yoksa MB mi IMF’nin dediklerini? Bunu tam çözemedim. Ama kim, kimden etkilemiş olursa olsun sonuç fark etmiyor: Vurun Abalıya!
Hatırlayalım, MB ücret artışlarına ilişkin ne diyor: yılda bir kez yapılsın. Peki, IMF ne diyor? Ücretler yıllık olarak belirlensin. Tabi ücret konusu bununla da sınırlı değil. MB, ücret artışlarının gerçekleşen değil, beklenen enflasyona göre yapılmasını söyler de IMF bundan geri kalır mı? Ücretler gelecek dönem enflasyonuna(forward-looking) göre belirlenmelidir diyor. İki kuruma da haksızlık etmeyeyim. 2025 yılı sonu için bekledikleri enflasyon konusunda bir farklılaşma var. MB yüzde 14 enflasyon beklerken, IMF 2025 yılı sonu enflasyonunu yüzde 24 olarak tahmin ediyor. Bu 10 puanlık farka bakınca aslında ücret artışları konusunda IMF’nin bile iktidardan daha insaflı(!) davrandığını söyleyebiliriz.
Peki, madem ücret artışları beklenen enflasyona göre yapılacak, hangi enflasyon oranı esas alınacak? MB’nin mi yoksa IMF’nin mi? Diyebilirsiniz ki enflasyon beklentisini niye bu iki kurumla sınırlı tutuyorsun, vatandaşın(hanehalkı deyince daha afili oluyor) beklentisi ne olacak? Hafta başında MB’nin yayımladığı anketlere göre, vatandaşlar 12 ay sonra enflasyonun yüzde 73 seviyesinde olacağını öngörüyor. Alın size bir beklenen enflasyon verisi daha. Hatta Koç Üniversitesi’nin KONDA ile birlikte yaptıkları ankete göre, vatandaşlar 12 sonra enflasyonun yüzde 101 olacağını tahmin ediyor. Bu da bir veri. Şimdi bu kadar farklı “beklentilerin” ortalıkta uçuştuğu bir dönemde, ücret artışları kimin beklentisine paralel yapılır? Efendim? Evet, bildiniz: iktidarın! Demem o ki “beklenen enflasyona göre” dedikleri şey aslında “ben ne dersem, o kadar” demek. Belki de IMF ile MB beklentisinin ortalamasını alırlar, kim bilir.
IMF, işçilerin güvencesiz çalıştırılmasının “önemini” vurgulamayı da ihmal etmemiş. İş gücü piyasasında esnekliğin artırılmasını(increase labor market flexibility) öncelikli “reformlar” arasında sıralamış.
Buraya kadar okuduklarınızdan gördüğünüz gibi herhangi bir iş güvencesi olmadan ucuza çalışan emekçilerin varlığı uygulanan programın temelini oluşturuyor. Bunların yapılması durumunda ülkenin “rekabetçiliğinin” artıracağı da ifade ediliyor. Bize biçtikleri rolü görüyorsunuz: sefalet koşullarında yaşamaya razı olmak. Ülke ancak böyle düze çıkabilirmiş.
Tabi IMF, maliye politikasında yapılan uygulamalara paralel şeyler de söylemiş: deprem bölgesi hariç yatırım harcaması yapmayın, vergiyi tabana yayın, enerjideki sübvansiyonları azaltın(onlar reforme edin demiş ama ben bunun ne anlama geldiğini açık yazıyorum). Üstelik bunu “önden yüklemeli(front-loaded) yapın demiş. E, zaten iktidar da elektrik ve doğalgaz zamlarını sırtımıza yükledi.
Ekonomi yönetimin “bedeli ne olursa olsun” diyerek uyguladığı politikanın ortaya çıkardığı bedeli kimin ödeyeceğini düşünmüştünüz? Sen ödemezsen, ben ödemezsem, bu enflasyon düşer mi?
Efendim? Peki, onlar da bedel ödeyecek mi diye mi soruyorsunuz?
Bu sorunun yanıtını siz benden iyi biliyorsunuz.
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.