Mehmet Şimşek ve ekibi göreve geldiğinde değişik kesimlerden “başka çaremiz yok mutlaka destek olmalıyız” mesajları havada uçuşuyordu. Para politikasında “sıkılaşma” temel hareket noktasıydı. Faizler artırıldı. Şu an dünyada en yüksek politika faizine sahip ülkelerden birisiyiz. Bir taraftan parayı “pahalı” hale getirirken diğer taraftan ücretleri baskıladılar. Fakat aradan 16 ay geçmesine rağmen hala enflasyon “destek mesajları” yayımlayanların beklediği hızda düşmeyince şimdi sık sık “ama maliye politikası ile desteklenmeden olmaz” açıklamaları geliyor. Fakat bu açıklamaların detayı nedir, maliye politikasının desteği ile ne kastediyorlar diye baktığınızda bu talebin içinin doldurulmadığı görülüyor.
Onlar söylemese de biz ne demek istediklerini biliyoruz: kamu harcamalarını kısın, bütçe açığının milli gelire oranını düşürün. Böyle bakınca, bu da anlamlı gelebilir. Ama açıklamayı burada bırakırsanız, hangi kamu harcamalarının kısılacağını ve bütçe açığını azaltacak gelir(vergi) politikasının ne olacağı konusu iktidarın insafına bırakılmış oluyor. İktidar sahipleri de “piyasanın” bu beklentilerini kısmi olarak olsa da karşılayacak kamu “tasarruflarını” hayata geçiriyorlar!
∗∗∗
Ne mi yapıyorlar?
Mesela, taşımalı eğitim ile köylerden ilçe merkezlerine giden öğrencilerin servislerini kaldırıyorlar. Mesela, yirmi milyona yakın öğrencinin bulunduğu temel eğitim okullarına temizlik hizmeti vermiyorlar, bunun için istihdam sağlamıyorlar. Alın size kamu tasarrufu! Efendim? Ama çocukların sağlığı mı dediniz? Dert ettiğiniz şeye bakın. Ne yapsın iktidar, 60 bin den fazla okulda 700 binin üzerinde derslikte eğitim alan çocukların sağlıklı ortamlarda bulunması için 100 bin kişi mi işe alsın? Bunun bütçe açığına etkisini hiç düşündünüz mü? Öyle istemek kolay tabi. Sonra dönüp ama bütçe açığı çok yüksek diyorsunuz!
Tepkiler çoğalınca “5 okula 1 temizlik görevlisi” gibi bir formül bulmuşlar. Yeter yetmez o ayrı konu ama bütçeye maliyeti çok olmaz işte. Bunu istemiyor muydunuz?
∗∗∗
Bütçeye büyük yük getiren KÖİ gibi işlerden kaynaklanan harcamalara dokunmazlar elbette. Yanlış anlamayın, bu benim bir öngörüm değil. İktidar özenle bu konunun konuşulmasını istemiyor. Sorun bakalım 2024 yılı bütçesinde KÖİ sözleşmelerinden kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle ne kadar ödeme yapacaklar. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a, “KÖİ sözleşmelerini TL’ye çevirecek misiniz?” diye sormuşlar. Çok net bir yanıt vermiş Sayın Yılmaz: “Bahsettiğiniz türden bir çalışma şu an gündemimizde yok.”
Tabi, bütçe açığı sadece harcama kısılarak değil, aynı zamanda vergi geliri de artırılarak yapılır. Vergileri artırdılar mı? Evet. Peki, bu vergi yükünü kimin omuzlarına yüklediler? KDV, ÖTV artışıyla, adil olamayan dolaylı vergilerle size yıktılar. Bakmayın siz öyle “çok kazanandan çok vergi alacağız” demelerine. BU söylemi “vergiyi tabana yayacağız” diyerek tamamlıyorlar. Tabanda(en altta) kim var? Evet, bunu da bildiniz. Haksızlık da etmeyelim. Mehmet Şimşek KÖİ şirketlerinin kurumlar vergisi oranını yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkardıklarını övünerek anlatıyor. Güzel, artırdınız da bu şekilde faaliyet gösteren 44 şirketin 37’sinin hiç matrah beyan etmediğini Bakanlık biliyor. “Matrahı olmayan” şirketin vergi oranını artırsanız ne olur artırmasanız ne olur?
∗∗∗
Sadece bu da değil. Mesela borsada para kazanlardan vergi alınmıyor? Neden? Yok, “küçük yatırımcıyı” korumak için vergi almaktan vazgeçmiyorlar. Küçük yatırımcının zaten borsada parası yok. Ağustos ayı sonu itibariyle borsada olan 5,7 milyon yatırımcıdan 3,8 milyon(yüzde 67) “yatırımcının” portföyü 10 bin liranın altında. Peki, para borsadaki para kimde? Borsanın yüzde 86,2’si 19 bin yatırımcının(borsadaki parası on milyon TL ve üzeri olan yatırımcılar) portföyünde. Belli bir miktara kadar olan borsa kazancı(mesela yıllık asgari ücret tutarı gibi) vergiden muaf tutulabilir. Küçük yatırımcıların tamamı böylece teşvik edilmiş olur. Vergiyi de borsanın büyüklerinden almış olursunuz. Peki, borsa kazancının vergilendirilmesi konusunda Cevdet Yılmaz ne diyor? “Gündemimizden düştü.” Amaçlarının “küçük yatırımcıyı” özendirmek olmadığı verilerden belli. Çok parası olandan vergi almak istemiyorlar.
Demem o ki, sadece oranlara takılıp kalmayın Kamu harcaması denildiği zaman bu harcamaların sosyal etkilerini ve toplumsal faydalarını öncelikli olarak dikkate alın. Kime, ne kadar ve nasıl bir fayda sağlıyor ona bakın. Benzer şekilde vergi gelirini artırın demekle yetinmeyin, zenginden daha fazla vergi alın demekten geri durmayın.