Ekonomi yönetimi göreve geldikten sonra ilk yaptığı faiz oranlarında artışa gitmekti. “Enflasyon ile mücadele” etmek için faizi artırarak bir taraftan talebi baskılayacaklarını diğer taraftan yüksek faizden yararlanmak isteyenlerin döviz girişi sağlayacağı, böylece Türk Lirasının reel olarak değerlenmesi ile birlikte enflasyon beklentilerinin de iyileşeceğini söylüyorlardı. Yüzde 50’ye kadar çıkardıkları politika faizini geçtiğimiz Aralık ayında indirmeye başladılar. 250’şer puandan üç indirim yaparak Mart ayı toplantısında yüzde 42,5’e çektiler. Hatta öyle açıklamalar yapıyorlardı ki faizler düşmeye devam edecekti. Ama öyle olmadı.
250’şer puanlık indirimlerin ardından dün 350 puanlık artış yaparak faizi yüzde 46’ya çıkardılar. Yavaş yavaş indirdiklerini “hızlı” bir biçimde artırdılar. Aynısı rezervlerde de olmadı mı? İki yılda topladıklarının büyük çoğunluğunu iki hafta içinde satmadılar mı? Bu bize ne söylüyor? Piyasacıların seveceği şekilde ifade edeyim: Kırılganlığımız çok yüksek.
Faiz kararına ilişkin metni okudum. Faiz artışına gerekçe olarak kullandıkları “Finansal piyasalarda son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde…” ifade dikkat çekici. Sahi finansal piyasalarda ne oldu? Yoksa önce başka bir şey oldu, ardından da finansal piyasalarda olanlar mı oldu? Sıralama önemli. Neyin neye yol açtığına atıf yapmadan sadece sonuçlarına bakarak karar alırsanız beklediğiniz sonucu elde edemezsiniz.
Peki, ekonomi zaten yavaşlıyor, şirketler finansman maliyetleri ile boğuşuyor, kamu borç faiz ödemeleri uzaya fırlamışken faiz artışı neden yapıldı? “Talebi dengelemek” için mi? Bunun yanıtını da hepimiz biliyoruz. Siz bakmayın döviz satışına gelen eleştirilere “rezervler kullanılmak için var” diye verdikleri yanıta. Faiz kararının ardından konuşulanlara bakınca bir miktar sıcak para girişi olduğuna ilişkin şeyler duyuluyor. İşte faizi bunu için artırdılar. Verelim yüksek faizi belki gelirler.
Bir taraftan artırdıkları faiz maliyeti, diğer taraftan erittikleri döviz rezervlerine bakınca şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İktidarda kalma sürelerini uzatmak için hiçbir şeyi yapmaktan geri durmayacaklar. Bunun ekonomiye, vatandaşa maliyeti ne olur umurlarında değil. Yeter ki iktidar onların olsun.
ŞİMŞEK İÇERİDE BAŞKA, DIŞARIDA BAŞKA
Ülkede yaşanan hukuksuzluklara, keyfi uygulamalara ilişkin herhangi bir açıklamayı Bakan Şimşek’ten duymadık. Sanki 18 Mart'tan beri yaşananlardan bihaber. Ama dışarıya dönük konuştuğunda afili ifadeler kullanıyor.
Antalya Diplomasi Forumu’nda “Korumacılık: Küreselleşmenin Sonu mu?” başlıklı panelde konuşan Mehmet Şimşek, dünya ekonomisinin içinde bulunduğu sürece ilişkin değerlendirme yaparken “Biz dünyanın tekrar kural bazlı[…]bir ortama dönmesini istiyoruz” demiş.
Sayın Şimşek, aynı şeyi ülkemiz içinde de istiyor musunuz? Biz de ülke olarak kurallara bağlı kalmalı mıyız? Mesela evrensel hukuk kurallarına bağlılık, mesela mülkiyet hakkının korunması, mesela 30 yıl önce alınmış diplomanın sağladığı haklara ilişkin kurallar.