Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Kissinger’ın Ecevit’e nükleer tehdidi

GERİDE bıraktığımız günler Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’inci yıldönümü dolayısıyla bir dizi kutlamayı, etkinliği ve tartışmayı da beraberinde getirdi. Bu vesileyle muhtelif kaynakların üzerinden giderken, hem Barış Harekâtı hem de Türk-ABD ilişkileri açısından önem taşıdığını düşündüğüm ama bir şekilde dikkatimden kaçmış olduğunu fark ettiğim bir konuyla karşılaştım.

Bu konu, Türkiye’nin 1974 yılında Birinci Barış Harekâtı’na girişmesinden sonra ABD yönetiminin Türkiye’yi durdurabilmek için Trakya’daki Amerikan nükleer başlıklarını çekme tehdidine başvurmuş olmasıdır.

Tehdidin iletildiğini söyleyen kişi, o dönemde ABD Dışişleri Bakanı koltuğunda oturan Henry Kissinger’dan başkası değildir.

*

Başvuracağım kaynaklar yeni değil. Konu, Kissinger’ın ABD yönetiminde görev yaptığı farklı dönemleri anlattığı iki ayrı hatıratında da yer alıyor. Bunlardan biri Kissinger’ın 1982 yılında yayımlanan “Years of Upheaval” (Çalkantılı Yıllar), ikincisi ise 1999 yılında çıkan ve birincisini tamamlayan “Years of Renewal” (Yenilenme Yılları) isimli kitaplarıdır.

Birinci kitap, Cumhuriyetçi Richard Nixon’un başkanlığa geldiği 1969 yılı ocak ayından Watergate skandalı nedeniyle istifa etmek zorunda kaldığı 9 Ağustos 1974 tarihine kadar olan dönemi kapsıyor. İkincisi ise aynı gün Başkan Yardımcısı Gerald Ford’un Nixon’un yerine başkanlığı üstlenip, 20 Ocak 1977 tarihine kadar iki buçuk yıl süreyle bu görevde kaldığı devreyi konu alıyor.

Kissinger, Nixon’un önce ulusal güvenlik danışmanı olarak göreve başlamış, 1973 Eylül ayından itibaren 1977 sonuna kadar da dışişleri bakanı koltuğunda oturmuştur.

Öncelikle altı çizilmesi gereken husus, 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan merkezli Sampson darbesiyle patlak veren ve 20 Temmuz’da Türkiye’nin Birinci Barış Harekâtı ile tırmanan Kıbrıs krizinin ABD’deki büyük bir siyasi depremin tam ortasına denk gelmiş olmasıdır.

Nixon’un istifa edip, Ford’un Başkan koltuğuna oturması, Türkiye’yi Prof. Turan Güneş’in temsil ettiği İkinci Cenevre Konferansı’nın 8 Ağustos’ta açılmasından tam bir gün sonraya rastlıyor.

Türkiye ikinci askeri müdahaleyi de 14 Ağustos 1974 günü başlatmıştır. Geçen çarşamba günü ikinci çıkarmanın ellinci yıldönümüydü. Bir başka anlatımla, Beyaz Saray’daki görev değişikliği birinci ve ikinci harekâtlar arasındaki zaman kesitinde gerçekleşmiştir.

*

Nükleer mesele Kissinger’ın birinci kitabında kısa bir şekilde yer alıyor. Burada 21-22 Temmuz akşamı, yani ilk harekâtın hemen ertesi günü yaptığı girişimi anlatıyor.

Kissinger, Kıbrıs kriziyle ilgili gelişmeleri aktarırken, “İleri pozisyonlarda bulunan nükleer silahları kaldıracağımız tehdidini kullanarak Türkiye’yi ateşkese zorladık” diyor. Aynı cümlenin devamından, bu silahların Türkiye ile Yunanistan arasında çıkabilecek bir savaşın ortasında kalacağı gibi bir kaygı taşıdıkları da anlaşılıyor.

Yaptıkları bu girişimin adada çevrelenmiş küçük bir bölgeyi (anklav) tuttuğu sırada “Türkiye’nin askeri operasyonlarını durdurduğunu” söylüyor Kissinger. Yazdığına bakılırsa, bu durum yeni müzakereleri mümkün kılan koşullar yaratmış, Kıbrıs’taki Türk azınlığını daha iyi bir pazarlık pozisyonuna getirmiştir.

Sampson darbesini örgütleyen Atina’daki Albaylar Cuntası da bu olayların hemen ardından 22 Temmuz 1974 tarihinde dağılmış ve Paris’te sürgünde olan eski başbakan Konstantin Karamanlis’in Yunanistan’a dönüşünün önü açılmıştır.

*

Şimdi Kissinger’ın “Yenilenme Yılları” adlı kitaba bakalım. İkinci kitapta nükleer başlıklar meselesini daha geniş bir şekilde değerlendiriyor. Burada özellikle ABD’deki karar alma mekanizmasının işleyişinde, iki NATO müttefiki Türkiye ile Yunanistan arasında bir savaşı önleme düşüncesinin en baskın mülahazalardan biri olduğu görülüyor.

Kissinger, bu bölümde 21 Temmuz günü öğle saatlerinde Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı James Callaghan ile Türkiye ve Yunanistan’a uygulamada ultimatom anlamına gelen bir ateşkeste ısrar edilmesi üzerinde anlaştıklarını, Fransa Dışişleri Bakanı Jean Sauvagnargues’ın de bu girişimi desteklediğini anlatıyor.

Yapılacak bildirime göre, eğer 12 saat içinde ateşkes ilan edilmezse ABD, Trakya’da Türk- Yunan sınırının her iki tarafındaki bütün nükleer silahlarını çekecektir. Ayrıca, bu üç müttefik, ateşkesin hemen ardından Türkiye ile Yunanistan arasındaki görüşmelerin Britanya’nın gözetimi altında başlamasını da talep etmektedir.

*

Kissinger “Ecevit, verilen sürenin bitiminden bir saat önce isteksiz bir şekilde de olsa öneriyi kabul etti. Atina da iki saat kadar sonra daha isteksiz bir şekilde bunu izledi” diye yazıyor.

Türkiye ile ABD arasındaki yedi saat fark düşünüldüğünde, ültimatomun Kissinger tarafından Ecevit’e 21 Temmuz Pazar günü gece yarısına doğru bir zaman kesitinde iletilmiş olması gerekir. 12 saatlik süre de bundan sonra işlemeye başlamıştır.

Kissinger’ın anlatımından 22 Temmuz pazartesi günü öğle saatleri ya da biraz sonrasında ateşkesin uygulamaya konduğu gibi bir sonuç çıkıyor. Kissinger her iki tarafın da bunu ABD’nin önerisi olarak kabul ettiklerini açıkladıklarına dikkat çekiyor.

Kitaptan kayda geçirilmesi gereken bir nokta, ABD Savunma Bakanı James Schlesinger’ın yönetim içindeki bir toplantıda Yunanistan’daki nükleer başlıkların çekilmesi, ayrıca bu ülkeye yardımın kesilmesi önerisinde bulunmasıdır. Kissinger, Yunanistan’a yardımın kesilmesine karşı çıkmış, ancak bir ihtiyat tedbiri olarak bütün nükleer başlıkların fırlatıcı sistemlerden sökülüp emniyetli depolara konulmasına olurunu bildirmiştir.

*

Nükleer başlıkların ateşleyici mekanizmalarından sökülüp depoda emniyete alınması işlemi Türkiye’deki nükleer başlıkları da kapsamış mıdır? Kissinger’ın kitabında bu nokta belirsiz kalıyor. Ancak İngiliz kaynaklarında, bu önlemlerin Türkiye’de de alındığına ilişkin bir bilgiye rastlıyoruz. Açık kaynaklardan bulunabilecek olan, Londra’da Dışişleri Bakanlığı’ndan Ankara’daki Büyükelçiliğe giden 20 Temmuz 1974 tarihli bir telgraf bu açıdan önemlidir.

İlgili telgrafta Türkiye’nin müdahalesinden sonraki gelişmeler aktarılıyor. Telgrafta “nükleer başlıkların emniyetinin sürekli bir kaygı kaynağı olduğu” ve Kissinger’ın Callaghan’ı “Türkiye ve Yunanistan’daki nükleer başlıkların emniyete alındığı hususunda temin ettiği” belirtiliyor.

*

Her iki kitaptaki aktarımlar, ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’yi durdurmak için nükleer karta başvurmaktan çekinmediğini gösteriyor. Böyle bir araca başvurulması olağan bir durum değildir kuşkusuz. ABD’nin bu mesajla işin ciddiyet derecesini hissettirmek istediği söylenebilir.

Tabii, nükleer başlıkların çekileceğinin belirtilmesi, aynı zamanda NATO müttefikleri Türkiye ile Yunanistan’ın Sovyetler Birliği karşısında ABD’nin nükleer güvencesinden yoksun kalacakları gibi bir mesajı da içermektedir.

ABD’nin tehdidi Trakya’daki nükleer başlıklarla sınırlıdır. Türkiye’de İncirlik gibi diğer bölgelerde bulunan atom başlıklarını kapsamamaktadır.

O dönemde Türkiye’de Trakya’da Çorlu, Ortaköy ve Çakmaklı’da topçu bataryalarından ateşlenebilen ABD nükleer başlıkları da bulunmaktaydı. Trakya’daki nükleer başlıklar Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte kaldırılmıştır.

*

Her halükârda, Kissinger’ın sözünü ettiği ültimatom çerçevesinde 22 Temmuz’da ateşkesin başlama takvimi ile Ankara’nın ateşkes kararının açıklamasının saatleri yakın düşmektedir.

Örneğin, 23 Temmuz 1974 tarihli Hürriyet nüshasında Başbakan Ecevit’in 22 Temmuz Pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında “Ateşkes Türkiye saatiyle bugün 17.00’de yürürlüğe girecektir” dediği aktarılıyor. Ecevit ise Türkiye’nin bu adımı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ateşkes kararına uymak üzere attığını söylemiştir.

Ecevit bu açıklamayı yaptığında harekâtın 20 Temmuz sabaha karşı başlamasından sonra iki buçuk gün geçmiş ve Lefkoşa-Girne hattı Türk birlikleri tarafından önemli ölçüde tutulmuştu. Ancak Rumların kontrolü altındaki topraklarda kalan Kıbrıslı Türkler açısından çok tehlikeli bir durum söz konusuydu.

*

Kissinger, kitaplarında ateşkesin ilanını büyük ölçüde kendi girişiminin sonucu olarak açıklıyor. Burada söyledikleri, Kissinger’ın kendi aktarımıdır. Nükleer karta başvurulmasaydı da, Ankara yine ABD başta olmak üzere Batı’dan gelen bu talepleri yine de dikkate almak durumundaydı. Üstelik çıkarmanın başladığı 20 Temmuz günü BM Güvenlik Konseyi’nden de ateşkes öngören 353 sayılı karar çıkmış bulunuyordu.

Ayrıca unutmayalım ki, bu tür ültimatomlara rağmen, Türkiye 14 Ağustos 1974 tarihinde başlayan ikinci harekâtta adanın yüzde 37’si dolayında bir kesimini denetimi altına almıştır.

Böyle de olsa Kissinger ile Ecevit arasında geçen görüşmelerin nükleer boyutu, araştırmacılar tarafından yakından incelenmesi gereken bir başlık olarak beliriyor.