GEÇEN şubat ayının başında kaleme aldığımız “Suriye’nin yeni düzeninde Şeriat hukukuna atıf olacak mı?” başlıklı yazımız, güney komşumuzda kurulacak yeni devlet yapısında ve şekillenecek toplum düzeninde Şeriat kurallarının bir rol oynayıp oynamayacağı sorusuna odaklanıyordu.
Suriye’nin yeni lideri Ahmed Şara, bu soru özellikle Batılı gazeteciler tarafından kendisine yöneltildiğinde, her seferinde konunun ileride yeni anayasa ve yasalar hazırlandığında açıklık kazanacağını belirtip, tartışmaya girmekten kaçınıyordu.
Örneğin The Economist dergisi “Şeriat hukuku olabilir mi?” diye kendisine doğrudan sorduğunda, Ahmed Şara, “Uzmanlar karar verecek. Onayladıkları takdirde benim rolüm bunları uygulamaktır. Onaylamazlarsa, rolüm onların bu kararını da uygulamak olacaktır” diye konuşmuştu.
Tabii, Şara’nın söz konusu dergide 3 Şubat’ta yayımlanan bu yanıtını okurken, Suriye’de geçiş döneminde karar verecek uzmanları doğrudan seçen ya da bu seçimleri yapan kurulları oluşturan şahsın bizzat kendisi olduğunu aklımızda tutmamız gerekir.
*
Aradan çok zaman geçmeden önceki gün açıklanan “Geçici Anayasa Bildirgesi” ile bir süredir tartışılan sorunun yanıtı alınmıştır. Ahmed Şara, yedi kişilik uzmanlar komitesinin iki haftadan da kısa bir süre içinde hazırlayarak kendisine sunduğu geçiş dönemi anayasa metnini onaylamıştır.
Yeni ve kapsamlı bir anayasa hazırlanana kadar geçerli olacak geçiş dönemi anayasa metninin ikinci maddesinde şu ifade yer alıyor:
“Cumhurbaşkanının dini İslamdır ve İslam hukuku yasaların temel kaynağıdır.”
Aynı maddede bu cümlenin hemen ardından “İnanç özgürlüğü güvence altındadır. Devlet, tüm semavi dinlere saygı gösterir ve ibadet özgürlüğünü güvence altına alır. Ancak bu özgürlük kamu düzenini ihlal etmemelidir” deniliyor.
*
Böylelikle geçici anayasa bildirgesi, diğer tek tanrılı dinlere saygıyı ve bu dinlerde ibadet özgürlüğünü koruma altına almakla birlikte, kâğıt üstünde İslam hukukunu yasal düzenin merkezine koymaktadır. Keza, Cumhurbaşkanının Müslüman olmasını da anayasa maddesi olarak düzenlenmektedir.
Bu noktada önemli bir olgunun altını çizmemiz gerekiyor. “Cumhurbaşkanının dini İslamdır ve İslam hukuku yasaların temel kaynağıdır” ifadesi Suriye’de ilk kez anayasaya giren bir husus değildir.
Tespit edilebildiğim kadarıyla, Suriye’de 1949 darbesinden sonra çıkartılan 1950 anayasasında, 1971’deki Hafız Esad darbesinin ardından 1972 yılında yayımlanan anayasada ve 2011 yılında iç savaşın başlamasından sonra 2012 yılında yürürlüğe sokulan en son anayasada da bu hükme hemen hemen aynı ifadelerle yer verilmekteydi.
Dolayısıyla Ahmed Şara’nın ve bu metni hazırlayan komitenin, gelmesi muhtemel eleştiriler karşısında, Suriye anayasalarındaki yerleşik bir hükmü korudukları tezine dayanmaları beklenebilir.
Baas iktidarı döneminde, İslam’ın Arap kimliğinin vazgeçilmez bir unsuru olduğu görüşünden hareketle bu maddenin anayasada korunduğu anlaşılıyor.
*
Ancak Suriye’de Esad rejiminin çöküşüyle birlikte yeni bir döneme girilmiştir ve bugün iş başında selefilik soyağacından gelen bir siyasi kadro bulunmaktadır.
Burada kritik mesele, yakın bir zamanda oluşturulacak ve geçiş döneminde yasama organı işlevini üstlenecek olan Halk Meclisi’nin bu anayasa hükmüne dayanan yeni yasalar çıkartıp çıkartmayacağı sorusunda karşımıza çıkıyor. Bunu görebilmek için uygulamayı beklemek gerekecektir.
Buna karşılık, açıklanan geçici anayasa metninin diğer bölümlerine bakıldığında, kağıt üstünde evrensel hukukla uyumlu birçok ilke ve kuralın getirilmiş olduğunu belirtmeliyiz.
*
Öncelikle, “insan hakları ve temel özgürlüklerin uluslararası sözleşmelere uygun bir şekilde korunacağı” taahhüdü kuşkusuz önemlidir.
“İfade, düşünce, basın, yayın ve medya özgürlüğünün güvence altına alınması” yine vurgulanması gereken bir özgürlük alanıdır.
“Devlet, kadının toplumsal konumunu ve aktif rolünü korumayı, onların eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimini güvence altına almayı taahhüt eder” maddesi kadınlara koruma sağlamaya dönük bir hüküm olarak beliriyor. Ancak Suriye’de 1973 ve 2012 anayasalarında da kadınların desteklenmesi anlamında bir hayli ileri ifadeler olduğunu kayda geçmeliyiz.
“Yargı bağımsızlığı”nın vurgulandığı, “hâkimlerin sadece kanunlara ve vicdanlarına bağlı olacakları”nın belirtildiği bölümler, metnin yine kayda değer anayasal hükümleridir.
*
Metni hazırlayan anayasa komitesinin başkanı Dr. Abdülhamid el Avak, önceki gün düzenlenen onay töreninde yaptığı konuşmada, metinde “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin mutlak surette teyit edildiğini vurgulamıştır.
Geçici anayasaya ekonomide “serbest rekabet ve tekellerin önlenmesi” hedefi de konmuştur.
Metnin aktardığımız bütün bu yönlerinin özellikle Batı dünyasında olumlu bir şekilde yankılanması şaşırtıcı olmayacaktır.
Gelgelelim siyasi parti kurma özgürlüğünün tanınmasına karşılık, bu konudaki yasa çıkartılana kadar parti faaliyetlerinin askıya alınacağının kaydedilmesi, kısa dönemde siyasi faaliyetleri yasaklayacağı için tepki yaratmaya adaydır.
*
Bu arada, metni hazırlayan komitenin başkanı Dr. El Avak’ın, Suriye’de iç savaş patlak verdikten sonra 2016 yılında Türkiye’ye yerleşip Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün Arapça programında öğretim üyesi olarak görev yapan bir hukukçu akademisyen olduğunu hatırlatalım.
Kendisi, bu ayın başında geçici anayasa komisyonuna seçiline kadar Mardin’de yaşamaktaydı. Dr. El Avak, Şara tarafından görevlendirildikten sonra 4 Mart tarihinde Akşam gazetesinde yayımlanan açıklamasında “Türkiye bizleri 14 yıl boyunca yalnız bırakmadı. Bizler Türkiye’ye mülteci olarak geldik. Şimdi ise modern Suriye’nin yeniden inşa sürecinde rol oynayan isimler olarak geri dönüyoruz” diye konuşmuştu.
Ahmed Şara, geçici anayasa metnini hazırlayacak 7 kişilik komitenin kuruluşunu 2 Mart tarihinde duyurmuştur. Komitenin metni önceki gün (13 Mart) kendisine sunduğu dikkate alındığında, çok süratli bir mesai yaptığını teslim etmek gerekir.
Komite, çalışmasında geçen şubat ayı sonunda toplanan Ulusal Diyalog Konferansı’nda kabul edilen tavsiyelerden hareket etmiştir.
*
Geçici anayasa bildirgesinin kurulacak yeni devletin yapısına ilişkin bölümüne baktığımızda da, federalizme kapıyı kapatan, üniter bir devletin kurumlarını ön planda tutan bir anlayışa dayandığını söylemek mümkün.
Örneğin, ülke “bölünmez bir coğrafi bütünlük taşıyacak” ve “siyasi birliğe” dayanacaktır. Resmi dili Arapça olacak, adı “Suriye Arap Cumhuriyeti” olarak kalacaktır.
Bunun gibi siyasi partilerin “ulusal temellere dayanacağı” yolundaki hüküm siyasette bölgeselliğe mesafeli bir bakışı yansıtıyor.
Buna karşılık, “toplumunun kültürel çeşitliliğinin korunacağı”, bu çerçevede “bütün Suriyelilerin kültürel ve dil haklarının korunacağı” belirtiliyor.
Suriye’de Fırat’ın doğusunda PKK uzantısı YPG/SDG’nin ağırlık taşıdığı “Özerk Yönetim”in siyasi kanadını temsil eden Suriye Demokratik Konseyi, önceki gün yaptığı bir açıklamayla onaylanan geçici anayasa bildirgesini tümden reddetmiştir. Bu durum Şam’daki hükümet ile SDG arasında varılan mutabakatın ayrıntılarının müzakeresi açısından kritik bir durum yaratmıştır.
*
Burada altını çizmemiz gereken husus, Ahmed Şara’nın önceki gün onayladığı geçici anayasa bildirgesi ile geçiş dönemi için kuvvetli bir başkanlık sistemini de yerleştirmiş olmasıdır. Yürütme gücü Cumhurbaşkanı’nın (Şara) sorumluluğundadır.
Geçiş döneminde yürütme üzerinde denetleme organları var mı? Halk Meclisi, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini kısıtlama, kendisini görevden alma gibi yetkilere sahip olacaktır. Ancak Meclis üyelerinin üçte birinin doğrudan Ahmed Şara, üçte ikisinin ise kendisinin seçeceği bir kurul tarafından belirleneceği hesaba katılırsa, gerçek anlamda bir fren mekanizmasından söz edebilmek zordur.
Bütün bu açılardan bakıldığında, önceki gün geçici anayasa bildirgesinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, Suriye’de seçimlerin yapılması hedeflenen 2030 yılına kadar Ahmed Şara’nın ipleri elinde tutacağı güçlü bir başkanlık dönemine adım atılmıştır.
Kendisinin aynı zamanda Suriye halkına karşı kapsayıcı olacağı hususunda kuvvetli bir taahhüdü de bulunuyor.
Yakın bir zamanda açıklanması beklenen yeni kabinenin ve halk meclisinin kompozisyonu, Ahmed Şara’nın elinde bulundurduğu geniş yetkileri, iktidarını farklı kesimlerle paylaşmaya ve uzlaşıya ne ölçüde açık olacağını da gösterecektir.