Öncelikle İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sonunun Irak’ta Saddam Hüseyin gibi olacağını söyleme küstahlığını havada bırakmayalım: Erdoğan’ın siyasi geleceğine sadece Türk seçmeni, sandığa atacağı oylarıyla karar verecektir. ABD ve İngiltere’nin şımarttığı Binyamin Netanyahu’nun bakanı, sadece Türkiye cumhurbaşkanını hedef almakla kalmadığının, Saddam Hüseyin’in ABD’nin Irak’ı işgali ile devrildiğini de hatırlattığının şuurunda değil görünüyor.
Katz’ın talihsiz benzetmesi Erdoğan’ın 28 Temmuz’da “Nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok” sözleri üzerineydi.
Yapmamak için birkaç neden olabilir; İsrail de ne Libya ne Karabağ. İşin içinde ABD’den İran’a, Çin’den Filistinlilerin kendi iradelerine dek pek çok karmaşık etken var. Erdoğan’ın Gazze’ye mi yoksa şu anda tehdit altındaki Lübnan’a mı askeri destek göndermekten söz ettiği de açık değil. Zaten dış dünya da ne demek istediğini anlamaya çalışıyor bir yandan Lübnan kriziyle uğraşırken.
İsrail Lübnan’a ne kadar girecek?
Orta Doğu’da Gazze kriziyle yeniden esmeye başlayan savaş rüzgârlarını daha da sertleştiren gelişme Suriye’nin İsrail işgali altındaki Golan bölgesinde çoğunlukla Dürzi’lerin yaşadığı Mecdel Şems köyüne yapılan ve Hizbullah’tan bilinen saldırı. 27 Temmuz’da Lübnan topraklarından fırlatılan ve beldedeki bir halı futbol sahasına düşen roketlerle çoğu çocuk 12 kişi öldürülmüş 17’si ağır 35 kişi yaralanmıştı.
İsrail’e her saldırıyı üstlenen Hizbullah bunu inkâr edip füzenin yanlışlıkla oraya düşen İsrail’in hava savunma füzesi olduğunu iddia etmişti. İsrail’e göreyse füzeler İran yapımı Felek-1 füzeleriydi. Netanyahu’nun Hizbullah’ın ağır bir bedel ödeyeceğini söylemesi üzerine yanıtsa İran Dışişleri Sözcüsü Nasır Kenâni’den gelmiş, İsrail’i Lübnan’da “yeni bir maceraya karşı” uyarmıştı.
Tıpkı Hamas’ın 7 Ekim saldırısının Netahyahu’ya Gazze katliamı için fırsat vermiş olması gibi 27 Temmuz da Lübnan’a saldırı fırsatı vermiş olabilir.
Komutanları Netanyahu’ya Lübnan’ı “cezalandırma” planları sunarken Lübnan Dışişleri Bakanı Abdallah Buhabib’in son açıklamasıysa gerçekten acıklı. Buhabib, İsrail’in ülkesine saldırısının “sınırlı olacağına” dair “ilgili ülkelerden güvence” aldıklarını söyledi. İlgili ülkelerin başında ABD ve Fransa’nın geldiği anlaşılıyor.
Lübnan hükümeti İsrail’in vuracağını kabullenmiş de fazla vurmasın istiyor.
Erdoğan’ın Filistin kızgınlığı
Erdoğan’ın 28 Ekim Rize konuşmasındaki kızgınlığı İsrail ve Netanyahu’ya kadar olmasa da Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a da yönelmişti.
Türkiye Cumhurbaşkanı Filistin Devlet Başkanını TBMM’de konuşma yapmaya davet etmiş, ama o reddetmişti.
Biz de bunu Erdoğan’ın “Neden Abbas’ı TBMM’de konuşmaya davet etmiyoruz?” diye sorduğu için “Kafadan sıkıntısı var” dediği, Refah Milletvekili Doğan Bekin’in sorusu sayesinde öğrenmiş olduk. Erdoğan Abbas’a kızgınlığını “Biz de bundan sonraki süreci ona göre işleteceğiz” diye dile getirdi.
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nunsa o zaman Hamas lideri İsmail Heniye’nin TBMM’de konuşturulması önerisi var. Heniye “Memnuniyetle” demiş.
Oysa Ankara, Filistin’de asli muhatap olarak Hamas’ı aldıkça Gazze krizi üzerindeki kaldıraç etkisinin zayıfladığının farkında.
Filistin can derdinde
Erdoğan’ın Türk parlamentosunda konuşmayı reddeden Abbas, Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin Hamas ve İslami Cihad dahil diğer Filistin örgütleriyle ortak toplantısına yardımcısını Pekin’e gönderip ortak uzlaşma metnine imza attırabiliyor.
Çünkü Filistin halkının acil ihtiyacı gerilimi artıran çıkışlardan çok İsrail saldırılarını ABD’ye karşı ağırlık oluşturarak durdurma kapasitesi bulunan diplomatik girişimler.
Erdoğan’ın iç politikada karşılığı olan, bir yandan halkın Filistin halkından yana ve İsrail saldırganlığına hitap ederken kendisini ekonomik sıkıntılardan ve örneğin sokak köpekleri tartışmalarından bir nebze olsun rahatlatma amaçlı çıkışlarının Netanyahu’yu caydırmayacağını hesaplıyor muhtemelen Abbas.
O yüzden İsrail ve ABD üzerinde de bir etkisi olan Çin’in arabuluculuğunu, evet tıpkı Hamas lideri Heniye gibi o da önceliyor olabilir.
First of all, let's not leave in the air the impudence of Israeli Foreign Minister Israel Katz to say that President Tayyip Erdoğan will end up like Saddam Hussein in Iraq: Only Turkish voters will decide Erdoğan's political future with the votes they cast at the ballot box. The minister of Benjamin Netanyahu, who is spoiled by the US and the UK, does not seem to be aware that he is not only targeting the Turkish president, but also reminding us that Saddam Hussein was overthrown by the US invasion of Iraq.
Katz's unfortunate analogy was based on Erdoğan's words on July 28: "Just as we entered Karabakh, just as we entered Libya, we will do the same to them. There is nothing we can do not to do."
There may be several reasons not to do it; Israel is neither Libya nor Karabakh. There are many complex factors involved, from the US to Iran, from China to the will of the Palestinians themselves. It is also not clear whether Erdoğan is talking about sending military support to Gaza or to Lebanon, which is currently under threat. In any case, the outside world is trying to understand what he means while dealing with the Lebanon crisis.
How far into Lebanon will Israel go?
The development that has made the winds of war that have started to blow again in the Middle East with the Gaza crisis even stronger is the attack on the village of Majdal Shams, a mostly Druze village in the Israeli-occupied Golan region of Syria, known to be carried out by Hezbollah. On July 27, 12 people, mostly children, were killed and 35 people were injured, 17 of them seriously, by rockets launched from Lebanese territory and falling on a football pitch in the town.
Hezbollah, which has claimed responsibility for every attack on Israel, denied this and claimed that the missile was an Israeli air defense missile that had accidentally landed there. According to Israel, the missiles were Iranian-made Falak-1 missiles. When Netanyahu said that Hezbollah would pay a heavy price, the response came from Iranian Foreign Ministry Spokesman Nasser Kanani, who warned Israel against “a new adventure” in Lebanon.
Just as Hamas' October 7 attack provided Netanyahu with the opportunity to launch a massacre in Gaza, July 27 may have provided him with the opportunity to attack Lebanon.
While his commanders are presenting Netanyahu with plans to “punish” Lebanon, the latest statement from Lebanese Foreign Minister Abdallah Buhabib is truly pathetic. Buhabib said that they have received “assurances from relevant countries” that Israel’s attack on his country “will be limited.” The US and France are apparently the most relevant countries.
The Lebanese government has accepted that Israel will strike, but they do not want it to strike too much.
Erdoğan's anger towards Palestine
Erdoğan's anger in his October 28 Rize speech was directed not so much at Israel and Netanyahu, but also at Palestinian President Mahmoud Abbas.
The Turkish President invited the Palestinian President to speak at the Turkish Grand National Assembly, but he declined.
We learned this thanks to the question of Welfare Deputy Doğan Bekin, to whom Erdoğan said, “He has a mental problem” because he asked, “Why don’t we invite Abbas to speak at the Turkish Grand National Assembly?” Erdoğan expressed his anger towards Abbas by saying, “We will manage the process accordingly from now on.”
Future Party leader Ahmet Davutoğlu then suggested that Hamas leader Ismail Haniyeh should be allowed to speak in the Turkish Grand National Assembly. Heniye said, “With pleasure.”
However, Ankara is aware that its leverage over the Gaza crisis is weakening as it adopts Hamas as its primary interlocutor in Palestine.
Palestine is in distress
Abbas, who refused to speak in the Turkish parliament under Erdoğan, was able to send his deputy to Beijing to attend a joint meeting with Chinese Foreign Minister Wang Yi and other Palestinian organizations, including Hamas and Islamic Jihad, and have them sign a joint compromise text.
Because what the Palestinian people urgently need are diplomatic initiatives that have the capacity to stop Israeli attacks by acting as a counterweight to the United States, rather than escalating tensions.
Abbas probably calculates that Erdoğan's domestic political equivalents, which aim to relieve himself of economic difficulties and, for example, discussions about street dogs, while also supporting the Palestinian people and appealing to Israeli aggression, will not deter Netanyahu.
Therefore, just like Hamas leader Haniyeh, he may also prioritize China's mediation, which also has an influence on Israel and the US.