27 Mayıs'ın sancılı sayfaları 4: Başkansanız horoz gibi tavuklarınızı kanatlarınız altında tutun

27 Mayıs darbesi sonrasında sancılı bir şekilde seyreden demokrasiye geçiş döneminin önemli siyasi aktörlerinden biri Yeni Türkiye Partisi (YTP) lideri Ekrem Alican’dı.

Alican, günlüklerinde “24 Ekim 1961, Salı Ankara” başlığı altında açtığı sayfada, “Üç günden beri Silahlı Kuvvetler’in ikinci bir ihtilal yapacakları sözleri aldı yürüdü. Hükümetin nasıl teşkil edeceği ayrı bir mesele oldu”diyor.”

YTP liderinin bu notları 2021 yılında yayımlanan “Ekrem Alican Günlükler, 1956-1966” başlıklı kitapta yer alıyor. Alican, günlüğünde 15 Ekim 1961 tarihinde düzenlenen seçimlerden sonra Adalet Partisi’nin (AP) hal ve tavrından şikâyetçi görünüyor.

“Adalet Partililerin şımarık bir tutum içine girdiklerini, Meclis’in açılması yaklaştıkça bu şımarıklıkların iyice artığını”, ardından “Prof. Ali Fuad Başgil’in cumhurbaşkanlığı meselesinin ortaya atıldığını” yazıyor.

Günlüğünün bu kısmında, bir gün önce (23 Ekim Pazartesi) Milli Birlik Komitesi ve Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’in dört parti liderini davet ettiğini anlatıyor. Kendisi dışındaki diğer liderler İsmet İnönü (CHP), Ragıp Gümüşpala (AP) ve CKMP’den Osman Bölükbaşı’dır.

Alican, Gürsel’le toplanmadan önce dört lider Milli Birlik Komitesi (MBK) üyeleri ile de çeşitli toplantılar yaptıklarını arka plan bilgisi olarak aktarıyor. Bu toplantılarda MBK tarafından kendilerine verilen mesajları şöyle yazmış:

“Ali Fuad Başgil’in cumhurbaşkanı seçilmesi halinde ikinci ihtilalin muhakkak olacağını ve Meclis’te 80-100 kişinin Başgil ile birlikte öldürüleceğini komite üyeleri bize yeminle temin etmişlerdi. Onların da artık kuvveti tamamen ellerinden kaçırdıkları, Silahlı Kuvvetlerin içindeki Yeminli Cunta denilen bir kuvvete teslim oldukları anlaşılıyordu.”

GÜRSEL: ‘ASKERLER BAHANE ARIYORLAR...’

Peki 23 Ekim Pazartesi günü bir araya geldiklerinde Orgeneral Gürsel dört lidere ne demişti? Şöyle anlatıyor Alican:

“Devlet reisi, bize Silahlı Kuvvetler’in ihtilale karar verdiklerini, saat 15’te kendisini ziyaret edip, bu kararını bildirmeye niyetli olduklarını, maksatlarının Meclis toplanmadan dağıtıp Silahlı Kuvvetler idaresi kurmak olduğunu, kendisinin bu durumu kabul etmeyeceğini, parti liderleri olarak kendisine yardımcı olmamızı ve yapılacak böyle bir hareketi desteklemeyeceğimizi bildiren müşterek bir deklarasyonu derhal radyo ile yayımlamamızı teklif etti. Diğer liderler bu talebe adeta uyar gözüküyorlardı.”

Alican, bu öneriye itiraz ettiğini belirtiyor: “Evvela Silahlı Kuvvetler’in isteklerinin ne olduğunu bilmemiz icap ettiğini, gerekirse kendileriyle meseleyi görüşmemiz gerektiğini, ikna yoluyla bir netice almaya çalışmamızı teklif ettim. Diğer parti liderleri de bu teklifimi uygun buldular.”

Burada vurgulamamız gereken dikkat çekici bir nokta, Alican’ın Gürsel’e atfen aktardığı şu sözlerdir:

“Cemal Gürsel, Silahlı Kuvvetlerin bahane aradıklarını, ne istediklerini kendilerinin de bilmediğini ifade etti.”

KOMUTANLARIN ÜÇ TALEBİ

Günceye göre, Gürsel’le 23 Ekim tarihinde gerçekleşen bu toplantı saat 13.45’te sonuçlanmıştır. Aynı gün akşam saatlerinde parti liderlerine ertesi gün (24 Ekim Salı) saat 9.45’te devlet başkanı ve kuvvet komutanları ile toplanacakları bildirilir. Cemal Gürsel, pazartesi dört liderle temasından sonra kuvvet komutanlarıyla dört lidere sözünü ettiği görüşmeyi yapmıştır.

İşte bu noktada Silahlı Kuvvetler’in talepleri de ortaya çıkmıştır. Alican’a verilen bilgiye göre, taleplerin birinci sırasında Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanı seçilmesi, ikinci sırada Kayseri’deki cezaevine gönderilen hükümlü Demokrat Partili siyasetçiler hakkında af çıkartılmaması ve üçüncü sırada Silahlı Kuvvetler hakkında çıkartılan kanunların değiştirilmemesi konuları yer almaktadır.

Alican’ın verdiği önemli bir ayrıntı, Bakanlar Kurulu’ndan bazı sivil bakanların, o gece yani 23 Ekim akşamı dört liderle bir araya gelerek askerlerin taleplerini müzakere etmeye başlamalarıdır. Günlüğe göre, toplantı gece 22.00’de Adalet Bakanlığı’nda başlamış, sabah 03.30’a kadar sürmüştür.

Böylelikle 24 Ekim Salı gününe gelinmiştir. Çankaya Köşkü’ndeki toplantı sabah 09.45’te yapılacaktır.

BÖLÜKBAŞI: ‘KANLI BİR FELAKET İHTİMALİ VAR’ DENDİ

Peki aynı olaylar CKMP lideri Osman Bölükbaşı’nın hatıratında nasıl yer alıyor? 2018 yılında kaybettiğimiz oğlu büyükelçi Deniz Bölükbaşı’nın babasının evrakları, notlarıyla hazırladığı “Türk Siyasetinde Anadolu Fırtınası/Osman Bölükbaşı” (2005) adlı kitabında bu olaya ilişkin bilgiler bulmak mümkün. Kitaptaki aktarımlar, özellikle işleyen temas trafiği ve talepler Alican’ın anlatımıyla birebir örtüşüyor.

Örneğin, 23 Ekim Pazartesi akşamı Adalet Bakanlığı’ndaki toplantı için şunları anlatıyor Osman Bölükbaşı:

“Parti liderlerine memleketin kanlı bir felaket ihtimaliyle karşı karşıya bulunduğu bildirildi ve liderlerden bunları önleyecek çareler aramaları istendi. Bu toplantıda ordu temsilcilerinin bazı istekleri olduğu açıklandı. Bu durum karşısında parti liderleri bu istekler etrafında bir fikir birliğine varmak için konuyu sabah 04’e kadar aralarında müzakere ettiler. Ordunun istekleri arasında siyasi mahkûmların affedilmemesi ve Eminsular’ın orduya dönmemesi vardı.”

“Eminsular” ile kastedilen, “Emekli İnkilap Subaylar Derneği”ydi. Bu, 27 Mayıs’tan sonra Ordu’dan tasfiye edilen 235 general ve 5 bin kadar subayın kurduğu dayanışma ve TSK’ya dönmek için kurtuğu derneğin kısaltılmış adıydı.

AP lideri Ragıp Gümüşpala da bu hadisede tasfiye edilen ve derneğe üye olan generaller arasındaydı. İhraç edildiği 4 Ağustos 1960 tarihinde Genelkurmay Başkanı koltuğunda oturmaktaydı orgeneral rütbesiyle.

Görüleceği gibi, bu noktaya kadar dört siyasi lidere askerler kanadından muhtelif vesilelerle “80-100 kişinin Başgil ile birlikte öldürüleceğinden”, “kanlı bir felaket ihtimalinden” söz edilmiştir.

İlginç bir nokta, Ankara’da askerler ile liderler arasında bu müzakereler yürütülürken, AP Samsun Senatörü Prof. Ali Fuad Başgil’in, bütün bunlardan habersiz cumhurbaşkanı adaylığını ilan etmek üzere aynı günün akşamı (pazartesi) İstanbul’dan Ankara’ya doğru yola çıkmış olmasıdır.

Başgil’i taşıyan tren Haydarpaşa Garı’ndan saat 21.00’de kalkarken, bir saat sonra 22.00’de parti liderleri Adalet Bakanlığı’nda müzakere masasına oturmuşlardır, Milli Birlik Komitesi adına katılan bakanlarla.

‘TBMM’NİN AÇILMASINA İZİN VERELİM Mİ, YOKSA VERMEYELİM Mİ?’

Şimdi bir gün sonra 24 Ekim Salı sabahı Çankaya Köşkü’nde düzenlenen zirvenin tutanaklarını aralayalım. Bu kez zirveyi liderlerin notlarından değil, toplantıya katılan en genç generalin, Hava Tuğgeneral Muhsin Batur’un notlarından aktaracağız. O tarihte henüz 41 yaşında olan Batur, ağustos ayındaki Yüksek Askeri Şura’da tuğgeneralliğe terfi etmiş ve karargâhı Eskişehir’de olan Birinci Taktik Hava Kuvveti Komutanı görevine atanmıştır.

Batur, 1985 yılında yayımlanan “Anılar ve Görüşler, Üç Dönemin Perde Arkası” başlıklı hatıratında bu zirvenin ayrıntılı ve oldukça renkli bir dökümünü veriyor.

Önce TSK’daki genel atmosferi anlatıyor Batur: “Yıl 1961, aylardan ekim, genel seçimler yapılmış ve sonuçları belli olmuş... Yeni Partilerin (AP ve YTP) kuruluş amaçları, seçim propaganda dönemindeki işledikleri temalar ve beliren parlamento aritmetiği... Silahlı Kuvvetler’de, beklediğini bulamamanın huzursuzluğunu yaratmış... bu durumda ne yapılabileceği konusu gündeme gelmiş...”

“Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Genelkurmay’da yapılacak toplantıya katılma emri aldım. Uçağıma bindim, Ankara’ya gittim” diye devam ediyorBatur.

Kendisinin anlatımından toplantının 24 Ekim Salı sabahı düzenlendiği anlaşılıyor. Toplantı Genelkurmay karargâhının o zamanki Yüksek Askeri Şura Salonu’nda yapılır. Batur, 22-24 generalin çağrılı olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor:

“Kuvvet komutanları, ordu komutanları, kolordu komutanları... Toplantıyı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay açtı. Toplantının gündemini de açıkladı; ‘içinde bulunduğumuz politik ortam içinde Silahlı Kuvvetler nasıl bir yol izlemeli?... Meclis’in açılmasına ve demokrasiye geçişe müsaade edilmeli mi? Edilmemeli mi?’”

Shakespeare’in ünlü kahramanı Hamlet’in “olmak ya da olmamak” sorusunu çağrıştıracak gibi, Orgeneral Sunay’ın ifadesiyle “Demokrasiye müsaade etsek mi? Etmesek mi” sorusuna kilitlenmişti bütün komutanlar...

Batur’un aktarımına göre, Orgeneral Sunay herkesin düşüncelerini serbestçe söylemesini istemiş ve öyle olmuştur. “O dönemde hepimiz 27 Mayıs’ı yapan Silahlı Kuvvetler’in mensubu olmaktan gurur duyuyor ve hareketin sorumluluğunu taşıyorduk” diye yazıyor.

Toplantıda çeşitli düşünceler ileri sürülür. Sonuçta, Silahlı Kuvvetler’in düşüncelerini ve isteklerini belirtir bir yazının Genelkurmay Başkanlığı’nda kaleme alınması ve bunun siyasi sorumlulara bildirilmesi kararlaştırılır.

İSMET PAŞA’NIN SERTÇE UYARISI VE ARDINDAN SESSİZLİK

Batur, hatıratında “Toplantı bitince Genelkurmay Başkanı hep beraber Çankaya Köşkü’ne gideceğimizi ancak toplantıya biraz geç gitmekte fayda gördüğünü bildirdi” diye anlatıyor.

Muhtemelen, salona liderlerden sonra geç girerek ağırlıklarını daha fazla hissettireceklerini hesaplamaktadır Orgeneral Sunay.

Komutanların Genelkurmay karargâhından ayrılıp Atatürk Bulvarı’ndan geçip protokol yolundan yokuş yukarı Çankaya Köşkü’ne çıkışlarını ve salondan içeri giriş sahnelerini şöyle aktarıyor Batur:

“Zamanı gelince 20 küsur general arabası, yıldızlarımız ve forslarımızı göstere göstere Çankaya yokuşunu tırmandık ve kıdem sırası ile toplantı salonuna girdik. Salonda Cemal Gürsel, İsmet İnönü, Ragıp Gümüşpala, Ekrem Alican ve Osman Bölükbaşı bizleri karşıladılar, yerlerimize oturduk.”

Toplantıyı Milli Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel açar ve sözü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’a verir. Orgeneral Sunay,Silahlı Kuvvetler’in düşünce ve isteklerini kâğıttan okur.

Kendisine ilk itiraz AP lideri Ragıp Gümüşpala’dan gelir. Gümüşpala, “Yeni bir parti olduklarını, seçilen milletvekilleri ve senatörlerin daha çoğunu tanımadığını” söyler. AP lideri, Meclis grubunu ikna etmekte zorlanacağını düşünmektedir.

Sunay, Gümüşpala’nın yanıtına nasıl karşılık verir? Bunu Muhsin Batur’un kitabından aktaralım:

“Gümüşpala, istenilen hususları kabul ettirebilmesinin zor olacağını söyledi. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, ‘Mademki partinizin başkanısınız, bir horoz gibi tavuklarınızı kanatlarınızın altında tutun” dedi.”

Bu noktada CHP lideri İsmet İnönü söz alıp müdahale etme ihtiyacını duymuştur.

Batur’un hatıratının ilgili bölümü şöyle:

“İnönü söz aldı. Bu gibi toplantılarda konuşma genelde başkana hitap edilerek yapılır. İnönü ise bizlere doğru döndü... Tok sesi ve kendine özgü şivesi ile ve biraz da sertçe şunları söyledi:

‘Bu anayasa silahlı kuvvetlerin eseri mi?... Bu anayasa ve demokrasiyle inanıyor musunuz?... Eğer böyleyse bu işlere ne karışıyorsunuz?... Bunlar Meclislere ait işlerdir...’ dedi.

Uzun bir sessizlik oldu...”

‘İLK DEMOKRASİ DERSİNİ BİRİNCİ ELDEN ALDIK’

Batur, uzun sessizliğin ardından ortak noktaların bulunup toplantının bittiğini aktarıyor. Ancak şu notu düşmeyi de ihmal etmiyor:

“Ve zannederim çoğumuz ilk demokrasi dersini birinci elden almıştık. Arabalarımıza binip Çankaya yokuşundan aşağı indik. Gelişimizdeki gibi cakalı değildik. Ama kritik olan geçiş dönemi için gerekli insanı bulduğumuzdan içimiz rahattı.”

“Gerekli insanı bulduk” derken, Gürsel’in cumhurbaşkanlığı adaylığının güvence altına alınmasını kastediyor olmalıdır.

Bu arada, “Bazı ufak tefek olaylar olmadı değil... Prof. Ali Fuad Başgil’in zorla da olsa İstanbul’a gönderilmesi gibi...” diyor Batur.

Prof. Başgil’in ölüm tehdidiyle Ankara’dan gönderilmiş olması “ufak tefek olaylar” faslından görülmektedir daha sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na kadar yükselecek olan Muhsin Batur tarafından. Muhsin Batur, bu hadiseden 10 yıl sonra seçilmiş Başbakan Süleyman Demirel’i istifa etmek zorunda bırakan 12 Mart Muhtırası’nın altına imza atacaktır kuvvet komutanı olarak.

YARIN

TBMM’de Cumhurbaşkanı seçiminde askerlere verilen mesaj...