Kobani: Ağır cezaların ötesinde bir siyasi davanın anatomisi

Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 16 Mayıs’ta Kobani Davasında ağır ceza yağdırdı. En çok öne çıkan, doğal olarak Selahattin Demirtaş’a 42 yıl ve onunla aynı dönemde HDP eş başkanı olan Figen Yüksekdağ’a 30 yıl ağır hapis cezası verilmesi oldu.

Bu da tıpkı Gezi Davası gibi, tıpkı siyasi iklim değişince düşen Ergenekon serisi davalar gibi siyasi iklim değişirse düşme ihtimali olan siyasi davalardan biri. Kürt sorunuyla ve ayrıca PKK sorunuyla bağı nedeniyle siyasi neden ve sonuç ilişkileri nedeniyle öne çıkan dava. Ama insanlar yattığıyla kalıyor, hayatlar kararıyor.

Kararların açıklandığı sırada TBMM Başkan Vekillerinden, DEM Parti üyesi Sırrı Süreyya Önder Meclis oturumunu yönetiyordu. Kobani Davasında savcılık, hakkında 38 defa ağırlaştırılmış hapis cezası istemişti. Henüz kendisi hakkındaki beraat kararı -alfabetik sırayla okunduğu için- açıklanmamıştı. Ama mahkûmiyet kararları geldikçe DEM Partili vekiller arkadaşları için sloganlar atıyor, mahkeme kararlarını protesto ediyorlardı.

Önder: diyalog kriminalize edildi

O sırada CHP’nin son derece çarpık olan “Hapse giren bedel ödemiş sayılır milletvekili yapalım” anlayışı çerçevesinde TBMM’ye taşıdığı ama sonra AK Parti’ye geçen eski Ergenekon mahkûmu Mehmet Ali Çelebi kendisine parmağını sallayarak “haddini bil” deyince patladı.

Önder, 2012’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a verdiği talimatla İmralı Cezaevinde yatan PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden başlatılan “diyalog sürecinin” en önemli aktörlerindendi. Sağlığını hiçe sayarak ve uçak korkusu nedeniyle karayoluyla Ankara-Diyarbakır-Erbil arasında devletin bilgisi ve onayıyla defalarca mekik dokudu. Kanlı 6-8 Ekimolayları, devletin yetkilendirmesiyle Öcalan’ın mesajını onun Diyarbakır’a taşımasıyla durdurulabilmişti. Bugün beyin damarlarında anevrizma ve pankreasında tümörle hala Meclis görevini yürütüyorsa, o günlerin etkisiyledir.

Önder üzüntü ve tepkisi yüzünden okunurken Meclis kürsünden Kobani Davası kararının “diyalog sürecini kriminalize etmesi” nedeniyle, ileride, siyasi iklim değişirse AK Parti’nin yargılanacağı davanın iddianamesi niteliğini taşıdığını söyledi. Tutanaklara böyle geçti. Sonra da “zindandaki arkadaşlara selam” göndererek oturumu kapattı.

Nereden nereye?

Erdoğan 2012’de PKK ile diyalog sürecini başlattığında Suriye iç savaşı ülkeye yayılmaya başlamıştı. O dönem Ankara bu diyalogdan hem iç güvenlik hem de sınır güvenliği açısından fayda umdu. Eğer bir orta nokta bulunursa PKK’nın Suriye kolu PYD ile sınır boyunca bir tampon bölge oluşturulabilir, savaşın Türkiye’ye sıçraması önlenebilirdi.

ABD, Suudi Arabistan ve Katar’ın işbirliğiyle Suriye’de çoğunluğu Müslüman Kardeşler bağlantılı silahlı güçlerle Özgür Suriye Ordusu örgütlendi, eğitim ve silah sağlanmaya başlandı. Beşar Esad’ın buna cevabı hapishanelerdeki El Kadiecileri serbest bırakmak oldu. Böylece “Batı” kendisinin alternatifinin ne olduğunu anlayacaktı. Irak’taki El Kaide zaten bölünmüştü, bu yeni gelişmeyle 2013 başında IŞİD diye yeni bir aktör ortaya çıktı ve sadece El Kaide değil, Müslüman Kardeşler tabanını de kendisine çekti. Ne Türkiye ne diğer ülkeler başta IŞİD’in niteliğini okuyamadı, cihatçı örgütlere birinin daha eklendiğini düşündüler.

Kobani sorunu patlıyor

Ama bu arada PKK ile HDP ve MİT üzerinden dolaylı diyalog devam ediyordu. 2013 Nevruzunda bir anlaşma zemini oluşmuş gibiydi. IŞİD o sırada daha yeni gelişiyor, ciddiye alınmıyordu.

IŞİD’in Irak’ta Musul Başkonsolosluğunu basarak 49 kişiyi rehin almasıyla Ankara’da şafak attı. 2014 MİT rehin kurtarma operasyonuna yoğunlaştığı günlerde Türkiye’de önemli bir siyasi gelişme yaşandı. Abdullah Gül’ün yerine Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan 28 Ağustos’ta görevi devraldı.

Eş zamanlı olarak IŞİD, Türkiye’nin Suruç kasabasının sınır ötesindeki komşusu Kobani (Ayn El Arab) kasabasına doğru hareketlendi. Kasaba iç savaş sırasında tamamen PYD’nin eline geçmişti. O günlerde Ankara’da neredeyse kırmızı halıyla karşılanan PYD lideri Salih Müslim, Türkiye’den IŞİD’e karşı Kobani’ye silah yardımı istedi. Demirtaş da Türkiye’nin Kobani’de PYD’ye destek olmasını talep etti.

ABD ile dönüm noktası da Kobani

Eylül ayında Kobani-Suruç yoluyla Türkiye’ye yeni bir sığınmacı akını başladı. MİT’in gayretleriyle 20 Eylül’de IŞİD rehineleri kurtarıldı. Ancak o zamana dek Türkiye IŞİD’e karşı ABD öncülüğündeki koalisyona katılmaktan bu nedenle uzak durdu. 64 kişinin öldürülüp 682 kişinin yaralandığı 6-8 Ekim olayları da Kobani’deki gerilim üzerine Diyarbakır’ın Sur ilçesinde patladı. Selahattin Demirtaş’ın ağır mahkumiyetine gerekçe sayılan “Sur’a destek” sözleri 6-8 Ekim olayları nedeniyle sarf edildi. Olaylar, az önce yazdığım gibi, Sırrı Süreyya Önder’in Diyarbakır’a yetiştirdiği Öcalan mesajıyla son buldu.

ABD Başkanı Barack Obama, 20 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradı. Kobani’ye silah yardımı göndereceklerini bildirdi. Türkiye bunun üzerine KDP peşmergelerinin de Kobani’ye destek için sınırlarımızdan geçmesine izin verdi.

ABD’nin IŞİD’e karşı NATO müttefiki Türkiye yerine PKK’nın Suriye kolu PYD ve onun silahlı gücü YPG’yi belirlemesinde asli etken Kobani oldu.