İki gün sonra -16 Mayıs'ta- Kobane davasının karar duruşması var. Karar yine ertelenirse, iktidar ortağı AKP ve MHP arasındaki pazarlığın, öte yandan da Erdoğan ile Özel arasındaki yumuşama/normalleşme sürecinin bir sonuca varmadığını, yargının beklemede olduğunu anlayacağız. Mahkûmiyet veya beraat (ki hiç beklemiyorum, iyi ihtimal birkaç tahliye olabilir) kararları ise yakın geleceğimizin nasıl şekilleneceğinin işaret olacak.
Dünden beri medyada yer alan "Ülkenin geleceğini etkileyecek bir kararın eşiğindeyiz" başlıklı 159 imzalı bildiride, Kobane davasının -başta Gezi davası olmak üzere- yasayla, hukukla ilişkisi olmayan muvazaalı siyasî davaların kilidi olduğuna dikkat çekiliyor. Bildiri, kamuoyunda ve siyasî parti ve çevrelerde farkındalık yaratmanın yanında, çok temel bir noktanın altını çiziyor: Çözüm, yargının iktidarın sopası olmaktan kurtarılıp hukuk devletinin tanınmasıdır. Bu açıdan, Gezi davası ile Kobane davasının, Kavala'nın tutsaklığı ile Demirtaş'ın tutsaklığının farkı yoktur.
Erdoğan'a iletilen dosyalar arasında Kobane dosyası var mıydı?
Erdoğan'ı bunca yıldır izleyen biri olarak pek umut beslemesem de, Özel'in siyasette normalleşme, yani düşman değil siyasî rakipler olarak medeni ilişki kurma çabalarına karşı değilim. Tayyip Bey'in arzu ettiği gibi "yumuşamak" değil de ilkeli diyalog ve duruş sergilenebilirse, ülkeye zararı olmaz faydası olur, ayrıca karşıdakinin gerçek yüzünün görülmesine de imkân sağlar.
CHP Genel Başkanı Özel, Tayyip Erdoğan'a elinde dosyalarla gideceğini, bu dosyaların başında Gezi dosyası olacağını, dosyada 18 yıla mahkûm edilen Tayfun Kahraman'ın küçücük kızı Vera'nın da fotoğrafı bulunacağını söylediğinde, Osman Kavala'ya özgürlük talebi, -nabız yoklamak için de olsa- AKP içinden de mırıldanmaya başlandığında sevinmiştim. Ama sonra gamlı baykuş yanım ağır bastı, içime kurt düştü. Erdoğan-Özel görüşmesi konusundaki çeşitli haberlerde, yorumlarda, açıklamalarda Osman Kavala, Can Atalay, Gezi davasından bolca söz edilirken, Özgür Özel görüşmeyle ilgili açıklamalar yaparken Kobane davasına, Demirtaş'ın durumuna, tutuklu belediye başkanlarına, kayyım zorlamalarına, vb. hiç değinilmediğini fark ettim. AİHM kararlarını yok sayan, anayasa ve yasa tanımazlığın simgesi olan iki dava, iki hukuk cinayeti aynı muameleyi görmüyor, aynı ilgiye mazhar olmuyordu.
Belki, yanılıyorum, belki benim vesvesem, benim kötümserliğimdir ama sanki Kobane davası Gezi davasıyla birlikte ele alınırsa, Osman Kavala ve Gezi tutukluları için istenen özgürlük Demirtaş ve Kobane davası tutukluları için de istenirse Erdoğan ürkecek, ortağını ikna etmesi güçleşecek, çabalar sonuçsuz kalacak diye düşünülmüş olabilir miydi?
Erdoğan'ın kafasında dolaşan tilkilerin kuyrukları, ortağı Bahçeli ve derin görevli danışmanların tilkilerinin kuyruklarına dolaşıyordu besbelli. Özgür Özel ise, "Şimdilik fincancı katırlarını ürkütmeyelim, hele bir Gezi'yi halledelim gerisine sonra bakarız," diye düşünmüş olabilir mi? En vahimi; Kobane'nin tutsaklığı Gezi'nin özgürlüğünün bedeli sayılabilir mi?
Tabii ki yanılabilirim. Hepsi boş kaygılar, temelsiz kuşkular olabilir. Önümüzdeki iki günde ve karar sonrasında CHP'nin davaya nasıl, ne oranda sahip çıkacağını göreceğiz. Umarım yanılırım, umarım kötümserliğimden utanırım.
Türklük sözleşmesi Türkiyelilik sözleşmesine evrilmedikçe…
Yazının başlığı; çocukluğumdan beri duyup bildiğim, gündelik yaşamda ve siyasette her an tanık olduğumuz haksızlığı, hukuksuzluğu, eşitsizliği ifade eden, yaşam pratiğinden süzülmüş bir deyim. Babam subaydı, bilirim. Erler, zorlu gece nöbetlerinden kaytarmak için bölükte diş geçirebildikleri bir askerciği ayarlarlar. "Kürt Memet" bir simgedir. Nöbet sonunda ona kalır, çünkü o "öteki"dir.
Gezi davası ile Kobane davası arasındaki fark Kobane davasının Kürt halkının, Kürt siyasetçilerin, Gezi'nin ise bizim Türk mahallesinin davası olmasından ibaret. Biri için yüksek sesle konuşurken ve adalet talep ederken öteki konusunda mümkün olduğunca susmamızın, siyaseten doğruluk adına, "Evet, tabii, Kobane davasında da AİHM kararları uygulanmalı," derken, "ama…" diye sürdürmemizin nedeni bu.
Halkın çoğunluğunun, doğumuyla dahil olup eğitimiyle, yaşamıyla, ortam baskısıyla içselleştirdiği "Türklük sözleşmesi", ötekileri, hele de Kürtleri kapsamıyor. Bu ülkede barışın, huzurun yerleşmesi, kimlik siyasetinden sıyrılıp "biz" olabilmemiz için gerekli "Türkiyelilik sözleşmesi"ne bir türlü ulaşamıyoruz.
Kobane davası başlangıç olabilir
Kobane davası nasıl gelişirse gelişsin, nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın umuda yolculuğa doğru bir adım olabilir. 159 imzalı bildirinin medyadan gördüğü ilgi, televizyon kanallarında, internet portallerinde, sosyal medyada konunun her zamankinden daha yaygın yer alması, hiç umulmayacak kişilerin Kürt meselesindeki söylemlerinde gözlenen yumuşama, eleştirel olsa da gerçekçi değerlendirmelerin yaygınlaşmaya başlaması iyi işaret sayılmalı. Ne alâkası var demeyin, AMED Spor'un şampiyonluğunun medyada yansıma biçimi, kutlayanların kimlikleri, ırkçı-faşit tepkilerin yaygınlaşamaması bile bir gösterge.
Demek istediğim: Batı mahallesiyle doğu mahallesinin, Türk mahallesiyle Kürt mahallesinin buluşup haksızlığa hukuksuzluğa karşı birlikte mücadeleyi deneyimlemeleri için fırsat doğuyor. Van'da Belediye Başkanlığı'na el koymaya çalışan zihniyeti gerileten; mahallelerin buluşması, ortaklaşmasıydı.
Bunun çok zor olacağının, büyük engellerle karşılayacağının, başarıya doğru her adımda en ağır biçimde engelleneceğinin, köstekleneceğinin farkındayım. Tam da bu noktada en baştan beri gevelediğimi söylemenin zamanıdır: Özgür Özel CHP'sinin sınavı, -sadece sınavı değil bekası- bu yolda cesur adımlar atılmasına bağlı. Hedef; hukuka, adalete, demokrasiye dönüş ise, "Türk'ün Kürt kilidi" açılmadan o hedefe ulaşmanın olanağı yok. CHP'nin o kilidi açmaya niyeti varsa Kobane davası mükemmel bir fırsat sunuyor. Göreceğiz…