Yazmayacaktım ama milletçe içinde çırpındığımız bunca sıkıntı, bunca sorun varken, son on gündür medyadaki en önemli konu AKP milletvekillerinin yediği ıstakoz, Maldivler tatili, Rolex saat, vb. olunca, dayanamadım.
Anlı şanlı uzmanlar, siyaset bilimciler, TV programlarının gediklisi bencileyin yaşlanmış, "moruklamış" müdavimler, (şimdilerde, yaşlanmak ayıpmış gibi "yaş almış" deniyor, nereden kaça alınıyorsa bu yaş!), saçma sapan konuşmaları reyting sağladığı için bağıra çağıra incir çekirdeği doldurmayacak şeyler söyleyen "yorumcular!" günlerdir ıstakoz konuşuyor, Maldivler'le, pahalı saatlerle kafa buluyorlar. (Kafa ütülüyorlar demek daha doğru.)
Hemen söyleyim: Kişinin ne yediği, ne içtiği, nereye gittiği, ne takıp ne giydiği kimseyi ilgilendirmez. Istakoza, Maldivler'e, pahalı saate en sert eleştiri yöneltenlerin pek çoğunun pahalılık sembolü haline gelen ıstakozdan daha pahalı mönüleri Türkiye'deki en lüks mekânlarda tükettiklerini, değerli saatler taktıklarını, görece ucuz ve sıradan bir seyahat destinasyonu olan Maldivler ne kelime, çok daha lüks ve pahalı seyahatlere gittiklerini biliyoruz.
(Bu arada ıstakoz yediğimi falan da sanmayın. Çocukluğumda Sarıyer'de otururduk. Orada dalyanlar vardı, balık yanında ıstakoz da yakalanır, babamın arkadaşı olan dalyan sahibi bize de gönderirdi. Büyük bir ıstakozun, kaynatıldığı tencereden fırlayıp merdivenlerden indiğini gördüğümden beri, değil yemek, sofrada görmeye bile dayanamam. Daha sonra evimize hiç ıstakoz girmedi zaten.)
Istakoz ve Maldivler kuşkusuz birer sembol. Konunun bu kadar büyümesinin nedeni, Monaco'da ıstakoz yiyen, Maldivler'de tatil yapan AKP milletvekillerinin, milletin bağrından çıktığını ve halkı temsil ettiğini iddia eden iktidar partisine mensup olmaları. Ki ben buna hiç şaşmıyorum, çünkü günümüz AKP'si onların partisi.
AKP içi eleştirilerde mesele geliyor, "Yediniz içtiniz, tamam da neden sosyal medyada paylaşıyorsunuz?"a dayanıyor. Yani, "Aman millet duymasın" telaşı... Millet duymazsa ne değişecek, AKP 2000'ler başlarındaki fabrika ayarlarına dönebilecek mi? AKP'liler, şu günlerde hedef tahtası haline gelen ıstakoz, saat, Maldivler, vb. ile oyalanmak yerine bu sorunun cevabını düşünmek, işin özüne inmek zorundalar. Ama meselenin özünü ya görmezden geliyor ya da dile getirmeye cesaret edemiyorlar.
Erdoğan'ın tahtı ve Saray'ın bütçesi
Bazen televizyonda izliyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yüksek arkalıklı, altın yaldızlı, oymalı, bezemeli bir tahtı var: Zevksiz ve görgüsüz Saray mobilyalarından herhangi biri değil, gerçek bir taht. Şakacıktan, "Şuraya otur da bir fotoğraf çekelim," deseler, insanın hem komik olmaktan hem de orada poz vermekten utanacağı bir nesne. Ayrıca yine fotoğraflardan falan izlediğimiz kadarıyla 1150 (yazıyla bin yüz elli) odalı Saray'ın tefrişatı (döşenmesi) aynı beğeniyi ve aynı zihniyeti yansıtıyor.
İtibardan tasarruf olmaz, diyenlerin itibar sağlama anlayışı, günümüz dünyasında hiçbir çağdaş -özellikle de demokratik- yönetimde görülmeyen, alay konusu olabilecek zevksizlik âbidesi bir lüks. Bu görüntülerle yurtdışında itibar, içerde de biz fanilerin ulaşamayacağı ezici bir iktidar algısı yaratılmak isteniyor. Bu arada hemen hatırlatayım: Saray'ın geçen yılki giderleri 5 milyar 669 milyon lirayı aşmış, ek ödenek gerekmişti. 2024 yılı için Cumhurbaşkanlığı bütçesi 12 milyar 283 milyon oldu. Böylece günlük masraf 34 milyon liraya ulaştı. Yani 3 bin asgarî ücret.
AKP içinde seçim yenilgisinden sonra başlayan "milletten, halktan koptuk" tartışması sürerken, AKP'lilere, "Siz halktan, Saray yapılıp da Cumhurbaşkanı Beştepe'ye taşındığında ve Tayyip Bey, padişah misali o tahta oturduğunda koptunuz. Eleştirdiğiniz ıstakoz, Saray'ın simgelediği zihniyetin başka bir alandaki küçük bir yansımasından ibaret. Bırakın kadıncağızın yediği ve görgüsüzce sosyal medyada paylaştığı ıstakozu, cesaretiniz varsa Saray'ı sorgulayın," diye seslenmek istiyorum.
Paraya, lükse, iktidara aç bir görgüsüzlüğün yansımaları
AKP artık AK değil. Bugünün AKP'siyle 2002 AKP'si arasında program, anlayış ve kadrolar olarak benzerlik ve süreklilik yok. Parti, Tekadam Erdoğan'dan ve gönülbağı ya da çıkar ilişkisiyle Reis'e bağlı bir gruptan ibaret. Üstelik etrafları da derinlerin görevlendirdiği danışmanlar ile çevrili. Ayrıca MHP sultası ve prangası altındalar.
İşin siyasî boyutları bir yana, AKP kadrolarının ve AKP'ye yanaşarak/ yamanarak iktidarın nimetlerinden âzamî düzeyde nemalanmayı sürdürmekte olan çevrelerin dünyaya bakışları, ufukları, çapları, zihniyetleri, uzun süreler (2000'lerin başlarına kadar) siyasî arenaya çıkamamış, iktidara uzanamamış, kendilerini ikinci sınıf vatandaş hissetmiş, mağduriyetin ezikliğini yaşamış olan bir kesimin psikolojisini yansıtıyor. İktidara olduğu kadar paraya, güce ve toplumsal saygınlığa aç olan bu kesim günümüz AKP'sinin ortalamasını temsil ediyor.
Buraya kadar AKP'nin sorunu diyelim, ama mesele burada kalmıyor; gücün, itibarın, saygınlığın parayla sağlanabileceği anlayışı dalga dalga topluma yayılıyor. AKP iktidarı döneminde yaygınlaşan paraya tapma, para için her yolu, her yöntemi ve suç işlemeyi mubah sayma, zenginliği tek değer olarak görmekle yetinmeyip hayasızca sergileme, (saçlarını dolarla saran, düzinelerce lüks arabayı ve kendisini teşhir eden, bir masal dünyası yaşamı sergileyen Dilan Polat'ın ve benzerlerinin popülerliğini, gördükleri toplumsal ilgiyi, yarattıkları onlar gibi olma arzusunu hatırlayalım) zenginlikten itibar devşirme zihniyeti toplumun bir kesimine hâkim olduğu gibi iktidar partisini de derinden etkiliyor. Kaynağa indiğinizde, orada "İtibardan tasarruf olmaz" zihniyetini buluyorsunuz.
AKP kendi içinde bir muhasebeye yönelmek istiyorsa 2002 AKP'sinden 2024 AKP'sine adım adım nasıl gelindiğini; ıstakozu, Maldivler'i bir yana bırakıp Reis'in metaformozu ve Beştepe zihniyeti üzerinden düşünmek zorunda.
"AKP'ye akıl vermek bize düşmez, ne halleri varsa görsünler, halkın gözünde ve seçimlerde beter olsunlar" diyebilirsiniz. Haklısınız ama şu anda hâlâ iktidardalar, AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan da bu ülkenin cumhurbaşkanı. Ülkenin kaderine hükmediyorlar, hakkımızda kararlar alıyorlar. Edimlerine ve zihniyetlerine mâruz kalan yurttaşlar olarak eleştiri hakkımız ve AKP'lileri gerçekleri görmeleri için uyarma sorumluluğumuz var.