Bir süredir yazamıyorum. "Neden yazmıyorsun" diye soran yok ama ben yine de hesap vermek istedim.  

Yazamıyorum; çünkü yaşımı hesaplamadan  oraya buraya koşturarak ayakta geçirmeye çalıştığım  art arda gelen virütik rahatsızlıklar sonucunda çöken bağışıklık sistemim, beni ağır bir zona atağı ile uyardı. Çeken bilir; insanı pestil ediyor, yemeden içmeden kesiyor, ağrısı sızısı da cabası. Bu sıralarda zona çok yaygın. Biliyorsunuz; zona'nın çeşitli nedenleri arasında psikolojik çöküntü başta geliyor. Gözlerimizin önünde çökmekte olan bu ülkede, millet zona olmayıp da ne yapsın!

Yazamamamın bir başka -ve belki de asıl nedeni- içinde debelenmeye mahkûm edildiğimiz pislik çukuru siyasal ortam karşısıda duyduğum çaresiz öfke; sadece öfke değil, mide bulantısı. Siyaset adını verdikleri, yer yer korku filmine dönüşen bu grotesk komedinin izleyicisi ve kurbanlarıyız. Bir takım çapsız, kötü, kriminel yaratıklar; ülkenin, halkın, senin, benim kaderimize hükmediyorlar.

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu. Bir arkadaşımın  isabetli, bir o kadar da kederli deyişiyle, "ormanı yanmış ayılarız" bizler. Böyle hissetmemde yaşın da etkisi var, biliyorum. Mücadele gücünüz azalıyor, bezginliğe kapılıyorsunuz, en önemlisi önünüzde uzanan yarınlar, yani zaman yok.

Yazabilseydim ne yazardım?

Yazmaya mecalim ve hevesim olsaydı:

Tâbiyet değiştirdiğimizi, artıkTürkiye Cumhuriyeti'nin değil  Susurluk Cumhuriyeti'nin yurttaşları olduğumuzu anlatmaya çalışırdım mesela. 1996'da Susurluk kazası(?) mafya- devlet- aşiret bağlarını ortaya serdiğinde, "Az kaldı devlete çeteler hakim olacakmış" deniyordu. "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" belgisiyle, milyonlarca insan aylarca ışıklarını yakıp söndürdü.Yakın tarihimizin en yaygın, en etkili protestolarından biriydi.

Buyrun işte! 30 yıl sonra devlete de ülkeye de siyasete de suç şebekeleri, çeteler,  mafya, uyuşturucu baronları hâkim oldu; devletin kurum ve kuruluşlarını tarikat ve cemaatlerle paylaşıyorlar. Susurluk artıkları da tam kadro yerlerini ve itibarlarını koruyor, iktidarın en tepesindekiler tarafından korunup kollanıyorlar. 

70'lerde çok sayıda cinayette tetikçi veya azmettirici olan, uyuşturucudan yasa dışı silah kaçakçılığına kadar her suça bulaşmış, Fransa'da tutuklanıp hapishanden kaçırılmış MİT ajanı Çatlı'nın adı şehir merkezlerine veriliyor. Susurluk'ta kazaya uğrayan (veya MİT içi kanatlar ve mafya hesaplaşmasıyla kazaya uğratılan) otomobildeki malların, silahların teslim edileceği ve kimbilir birlikte hangi kirli planların yapılacağı zamanın İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hâlâ ortalıkta itibarlı kişi, icrai sanat eyliyor. Susurluk'tan ağır yaralı kurtulan korucu Bucak aşiretinin reisi Sedat Bucak, siyasetçiler tarafından paylaşılamıyor. (2023 seçimlerinde en meraklısı Akşener'di.) Ünlü Mafya babası Çakıcı özel af niteliğinde bir infaz yasasıyla hapishaneden çıkarılıyor. Ülkücüler birbirlerini öldürürken siyaset erbabı, -başta MHP kodamanları- kedi pisliğini örter gibi katillerin ortaya çıkarılmasını engellemeye çalışıyorlar.

Bunları yazardım mesela…

Böyle bir ortamda bizleri; faili meçhuller döneminin İçişleri Bakanı, siyasî kriz ve çalkantıların usanmaz mimarı Meral Akşener'in imaj değiştirmesiyle, saçının rengi, gözlüğünün çerçevesiyle, partisini dağıtıp ardından Erdoğan'la iş pişirmeye çalışmasıyla; Devlet Bahçeli nâm tuhaf zatın "Bana Allah yeter" yazılı yüzüğünün verdiği mesajla (Allah yetiyorsa, git Allahını bul, bizlere bulaşma be adam!), saçma sapan konuşmalarının, davranışlarının yorumuyla uğraştıran medyanın, -muhalif sayılanlar da dahil- vasat altı düzeyini yazardım. 

İktidardaki zevatın giderek yükselen, başları sıkıştıkça dozunu artırdıkları Kürt fobisi ve Kürt düşmanlığının ülkeyi de bölgeyi de savaşa, kaosa sürüklediğini; bir coğrafî bölgeye Kürdistan yerine Teröristan demekle sorunu çözeceklerini sananların ateşle oynadıklarını, bölücülük ve savaş kışkırtıcılığı yaptıklarını, Suriye'nin toprak bütünlüğüne asıl kendilerinin müdahale ettiğini, Kuzey Suriye'de işgal edilen topraklarda IŞİD artığı, Taliban türevi güçlerle işbirliği yaparak yarattıkları cihatçı Teröristan'ı yazardım.

Ülkenin, ekonomik çöküşle birlikte en önemli ve temel sorunu olan Kürt meselesine anayasal eşitlik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Kürt halkının diline, kültürüne, kimliğine, onuruna saygı ve özgürlük önermeyen hiçbir siyasî çizginin, partinin, kişinin yurtsever ve demokrat olamayacağını; Cumhur İttifakı unsurları bir yana, o ittifak dışında kalan merkez, merkez sağ vb. diye adlandırılan siyasî oluşumların (misal İYİ Parti, MHP ideolojisinden türeyen benzerleri) tümünün ırkçı faşizan çizgiye şu veya bu ölçüde yakın olduklarını yazardım. 

Eğer yazabilseydim, son zamanlarda büyük dert edindiğim Türkçenin, dilimizin nasıl elden gittiğini yazmak isterdim. Dilin bozulmasındaki en büyük payın televizyonlarda olduğunu yazıp suç duyurusunda bulunmak isterdim. Dahi (bile anlamında) ile dâhi'yi (deha sahibi) ayıramayan, dahi yerine dâhi (daaaahi) deyip duran gedikli yorumcuları,  anlı şanlı profları, duayen denilen kibirli zatları , nice üst düzey siyasetçiyi, programcıları, sunucuları, spikerleri isim isim teşhir etmek isterdim. (Türkçeyi doğru telaffuz eden, doğru kullananlar lütfen üzerlerine almasınlar ama hiç ummadığınız kişiler yapıyor bu hataları.) Neden "için" sözcüğü yok oldu da yerine bambaşka anlamdaki "adına" sözcüğü geldi diye sormak isterdim. Mesela, girmek fiili varken neden "giriş yapmak", inmek fiili varken neden "iniş yapmak", heyecanlanmak fiili varken neden "heyecan yapmak" diyorlar? Neden dilin "içine yapıyorlar"? Bir o kadar da önemli ve anlaşılmaz olan gelecek zaman kipinin yok edilmesi: "Sizi bekliyor olacağım", "yarın geliyor olacağım", "uçak bir saat sonra iniş yapıyor olacak", "bir de resim atölyemiz olmuş olacak"… Gelecek zaman kipi yasaklandı da bizim mi haberimiz yok, ya da böyle konuşanlar daha havalı, daha entel olduklarını mı sanıyorlar, diye sormak isterdim?

Şimdi; memleket batıyor bu kadın nelere takmış, nelerle uğraşıyor, diyeceksiniz. Köy yanıyor, deli kız aynanın karşısında saçını tarıyor, misâli. Ama dil bir halkın kimliğidir, hazinesidir, varlığıdır. Egemenler boyun eğdirmeye çalıştıkları halkın dilini bu amaçla yasaklar, geliştirilmesini engellemeye çalışırlar. Eğer yazabilseydim, dilimiz böyle göz göre göre Tarzancaya dönüşürken hiçbir şey yapamamanın çaresizliğini yazmak isterdim.

Peki, yazardım da ne işe yarardı? Birkaç düşman, birkaç soruşturma, tehdit, hakaret daha… 

Dedim ya! Bu bir yazamama yazısı… Yazıp kurtuldum işte.

I haven't been able to write for a while. No one asked "Why don't you write?", but I still wanted to be held accountable.  

I can't write; Because my immune system, which collapsed as a result of the successive viral illnesses that I tried to survive by running here and there without calculating my age, warned me of a severe shingles attack. He who suffers knows; It makes people miserable, stops them from eating or drinking, not to mention the pain. Shingles is very common these days. You know; Among the various causes of shingles, psychological depression comes first. In this country that is collapsing before our eyes, what can people do without getting shingles?

Another - and perhaps the main reason - why I cannot write is the helpless anger I feel towards the filthy political environment in which we are condemned to wallow; not just anger, but nausea. We are the audience and victims of this grotesque comedy they call politics, which sometimes turns into a horror movie. A number of indecent, evil, criminal creatures; They rule the fate of your country, your people, you and me.

We write, we say, we shout, we wail, but what happens, what changes! A feeling of meaninglessness, inadequacy, futile effort. As a friend of mine accurately and sadly puts it, we are "bears whose forest has been burned down." I know that age also has an effect on why I feel this way. Your fighting power is decreasing, you are getting bored, and most importantly, there is no tomorrow, that is, no time.

If I could write, what would I write?

If I had the strength and desire to write:

For example, I would try to explain that we have changed our nationality and that we are no longer citizens of the Republic of Turkey but of the Republic of Susurluk. In 1996, when the Susurluk accident(?) revealed the mafia-state-tribal ties, it was said that "gangs were almost going to dominate the state." With the slogan "One minute of darkness for continuous light", millions of people turned their lights on and off for months. It was one of the most widespread and effective protests in our recent history.

Here you go! After 30 years, criminal networks, gangs, mafia and drug barons dominated the state, the country and politics; They share the state's institutions and organizations with sects and congregations. Susurluk remnants also maintain their full staff positions and reputation, and are protected and protected by those at the top of the government.

City centers are named after MİT agent Çatlı, who was the triggerman or instigator of many murders in the 70s, was involved in every crime from drugs to illegal arms smuggling, and was arrested and kidnapped from prison in France. The Minister of Internal Affairs of the time, Mehmet Ağar, who was to be handed over the goods and weapons in the car that had an accident in Susurluk (or was wrecked due to a showdown between the wings and the mafia within the MİT) and who knows what dirty plans they would make together, is still around as a respected person and performer. Sedat Bucak, the chief of the village guard Bucak tribe, who survived Susurluk with serious injuries, cannot be shared by politicians. (The most curious one in the 2023 elections was Akşener.) Famous Mafia boss Çakıcı is being released from prison with an execution law that is a special amnesty. While the idealists are killing each other, politicians - especially MHP bigwigs - are trying to prevent the murderers from being discovered, as if they were covering up cat droppings.

For example, I would write these...

In such an environment, we; Meral Akşener, the Minister of Internal Affairs of the period of unsolved murders and the tireless architect of political crises and turmoil, changed her image, the color of her hair, the frame of her glasses, disbanded her party and then tried to conspire with Erdoğan; I would write about the subpar level of the media - including those who are considered oppositionists - who bothered to interpret the absurd speeches and behaviors of the strange person known as Devlet Bahçeli, with the message given by his ring with the words "God is enough for me" (If God is enough, go find your God, don't mess with us, man!).

The increasing Kurdish phobia and hostility of the people in power, which they increase as they get into trouble, drags the country and the region into war and chaos; I would write that those who think that they can solve the problem by calling a geographical region Terrorism instead of Kurdistan are playing with fire, they are engaging in separatism and warmongering, they are actually intervening in the territorial integrity of Syria, and the jihadist Terrorism they created by cooperating with ISIS residue in the occupied lands in Northern Syria and Taliban-derived forces. .

Any political line, party or person that does not offer constitutional equality, strengthening of local governments, respect for the language, culture, identity and honor of the Kurdish people and freedom for the Kurdish issue, which is the country's most important and fundamental problem along with the economic collapse, cannot be patriotic and democratic; Aside from the People's Alliance elements, the center, center right, etc. outside that alliance. I would write that all of the so-called political formations (for example, the İYİ Party and similar ones derived from the MHP ideology) are close to the racist fascistic line to one degree or another.

If I could write, I would like to write about how Turkish, our language, has been lost, which has been a big concern for me lately. I would like to write that the biggest share in the deterioration of the language is on television and file a criminal complaint. I would like to expose the names of the regular commentators, famous professors, arrogant people called doyens, many high-ranking politicians, programmers, presenters and announcers who cannot distinguish between genius (meaning genius) and genius (genius owner), who keep saying genius (daaaahi) instead of genius. . (Those who pronounce and use Turkish correctly, please do not take responsibility, but people you least expect make these mistakes.) I would like to ask why the word "for" disappeared and was replaced by the word "on behalf of", which has a completely different meaning. For example, why do they say "entering" when there is a verb to enter, why do they say "landing" when there is a verb to get off, why do they say "to get excited" when there is a verb to get excited? Why do they "build it into" the language? Equally important and incomprehensible is the destruction of the future tense: "I will be waiting for you", "I will be coming tomorrow", "the plane will be landing in an hour", "we will also have a painting workshop"... The future tense has also been banned I would like to ask, are we unaware of this, or do people who talk like this think they are cooler and more intellectual?

Now; The country is going bankrupt, what is this woman obsessed with, what is she doing, you will say. The village is on fire, the crazy girl is combing her hair in front of the mirror, for example. But language is the identity, treasure and existence of a people. For this purpose, the rulers ban the language of the people they are trying to subjugate and try to prevent its development. If I could write, I would like to write about the helplessness of not being able to do anything while our language is clearly turning into Tarzan.

Well, I would write, but what good would it do? A few more enemies, a few more investigations, threats, insults…

I said it! This is an article about not being able to write... I wrote it and got away with it.