31 Mart, Türkiye’de kurumsal muhalefetin mustarip olduğu yapısal sorunların toplumsal muhalefet tarafından telafi edildiği bir seçim oldu.
Sandığa gitmeyen yaklaşık 6,5 milyon seçmen, CHP’nin önemli zaferinde, Özgür Özel’in deyimiyle, verilen kredinin asli sebebi… Bu kredinin verilmesinde ne anti-Erdoğancılık ne belediyecilik kampanyasının yetersizliği gibi etmenler başat rolü oynadı. Asıl etmen, politize edilemeyen ve ısrarla politik doğruculuk çerçevesinde hareket edildiği için göz ardı edilen sokağın durumuydu.
Sokak, seçmenin günlük yaşamı, Perspektif.online sayfalarında belirttiğim üzere, kurumsal muhalefetin yetersizliğine ve iktidarın kendisine yönelik artan ilgisizliğine sert bir yanıt verdi.
Bir Sokak Çığlığı Olarak 31 Mart
31 Mart’taki siyaset-üstü müdahale ile Kierkegaard’ın deyimiyle oluşum hâlindeki bir tarihsel durumun “açık niteliği” ile karşı karşıya kaldık. Seçmenin siyaset kurumuna yönelik total öfkesi, özellikle de iktidar seçmeni bağlamında bu açıklığı yaratan en önemli etken…
Ama bu tepki sanıldığı gibi anti-Erdoğancılık meselesinin bir ürünü değil. Ana muhalefetin kimi unsurlarının ya da artık gereksizleştikleri tescillenen kimi siyasi partilerin dilinden düşürmediği “Erdoğan rejimine” ya da “rekabetçi otoriter rejime” karşı bir infial de söz konusu değil.
Tepki bizatihi siyaset kurumunun iktidar ve muhalefet kanadını da içerecek şekilde kendisine yönelikti. Tepki, siyaset bilimi ve hukuk jargonlarıyla toplumsal memnuniyetsizliği anlattığını sananları da içerecek şekilde, politize edilemeyen geçim sıkıntısının sandığa yansımasıyla açığa çıktı.
Yaklaşık 6,5 milyon vatandaşın, geçtiğimiz 2023 seçimine kıyasla sandığa gitmediği bir müdahale bu…
Pop müzik eşliğinde dans eden hacı amcanın tepkisi aslında…
Pastadan aldığı pay, daha boğazından geçmeden eriyen kesim, başta iktidarın kemik seçmeni olan emeklilerin tepkisi…
Aynı zamanda maddi ve manevi olarak yaşadığı sorunlar muhalefet tarafından politize edilemeyen orta-alt kesimin de tepkisi…
Ve bu tepkiler, muhalefetin seçmene çağrısının ana hatlarından biri olmadı, olamadı. Bu tepkiler, söz konusu ana hatlar tarafından gasp edilme tehlikesiyle karşı karşıya…
Çığlığın Gaspı
31 Mart’ta kazananı da kaybedeni de şaşkına çeviren, sokağın siyaset-üstü müdahalesini farklı söylemler kendi hegemonyasına almak için yarış hâlinde…
Kurumsal muhalefet açısından bu tarihe kadar işe yaramayan söylemlerin bu tepkiyi heba etmesi olası…
CHP yönetimi, yılların ezberleriyle bu tepkiye yaklaşmayı bir kenara bırakmalı…
Bu tepki, CHP’nin izlediği siyasete bir onay ya da CHP tarafından ikna edilmiş olmanın bir sonucu değil.
Kabul etmek gerekir ki karşımızdaki ne bir “demokrasi zaferi” ne de “hukuk” ihtiyacı…
Çünkü muhalefetin de kendi içinde bu kavramları ele alışında ve bunları anlatma kapasitesinde ciddi sorunlar hâlâ sürüyor. Dolayısıyla seçim sonucunun CHP’nin olduğu şey değil, olabileceği şeye bir kredi olduğunu da gözden yitirmemek gerek…
Oluşum Hâlindeki Muhalefet
Sokağın siyaset-üstü müdahalesinin olanaklı kıldığı kredi, başta ana muhalefet partisi olmak üzere kurumsal muhalefeti bir oluşum hâline soktu.
CHP, yeni dönemde olabileceği potansiyel ile sınanacakken; İYİ Parti, olabileceklerini gerçekleştiremediği için ağır bir sonuçla yüzleşti. DEVA, Gelecek gibi yapıların siyasal anlamsızlığı sadece somut bir şekilde görülmüş oldu.
Ana muhalefet, İYİ Parti başta olmak üzere, 2023 başarısızlığının mirasını taşıyan partilerin uğradığı hayal kırıklığıyla yeni bir oluşumun faili olma şansına erişti. Kendi kitlesini temsil etmede yaşadığı kapasite sorunlarına rağmen kitleselleşme fırsatı yakaladı.
Kendi adıma beklediğim çözülme, seçmenin siyaset-üstü müdahalesiyle, Ekrem İmamoğlu’nun odağında olacağı bir oluşum yönünde gerçekleşti.
Gündelik hayatın doğrudan muhatabı belediyeler eliyle bu fırsatı politize etme, kitlesel bir desteği sürekli kılma olanağı var.
Bir alternatif oluşturma imkânı bizzat belediyeler eliyle ana muhalefetin elinde…