Van’da halkın, bir arada duran muhalefetin zaferi; peki ya AKP üst düzeyindeki ayrışma ne anlama geliyor, kayyıma son mu?

Türkiye’de muhalefetin AKP’yi ikinci parti durumuna düşüren 31 Mart seçimleri başarısı sonrası en önemli gelişme Van’da yaşandı. Van Büyükşehir Belediyesi’ni yüzde 55 oyla kazanan DEM Parti adayı Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkı, memnu haklarının iadesi kararının iptal edilmesiyle seçimden iki gün önce geri alındı. Üstelik bu karar gizli tutularak seçim sonucu beklendi.

DEM Parti Van'da hem büyükşehiri hem de 14 ilçenin tamamını kazanarak bir ilke imza atmıştı. Van İl Seçim Kurulu, 1'e karşı 2 oyla mazbatanın Zeydan yerine 130 bin fark attığı AKP’li aday Abdullahat Arvas’a verilmesini kararlaştırdı. Bu arada bu işleme karşı oy veren seçim kurulundaki üyenin şerhi son derece kritik-hukuksal itirazlar taşıyordu.

Mazbatanın verilmemesi kararından sonra Zeydan, "Yerel seçimler öncesi bütün mahkeme kayıtlarını ve adli sicil kaydımı sundum. İl seçim kurulu da adaylığımı kabul etti, kimse itiraz da etmedi. Bunu biz UYAP'a yüklendikten sonra öğrendik. Cuma günü 16.55'te Diyarbakır Başsavcılığı memnu haklarımı iade eden mahkemeye, 'Kararı bana bildirmemişsin, bu kararı bildir' diyor. Bu tamamen hukuka aykırı" dedi.

Bu arada sadece Van’da değil Türkiye’nin değişik yerlerinde bu kararı protesto eden yüzlerce gösteri yapıldı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu pek çok siyasetçi duruma itiraz etti. 3 Nisan günü Van’da sadece DEM Parti eş başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan yoktu; TİP Genel Başkanı Erkan Baş, milletvekili Ahmet ŞıkSezgin Tanrıkulu’nun da arasında bulunduğu CHP heyeti, Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca ayrıca Başak DemirtaşLeyla Zana, Cengiz Çandar gibi pek çok isim vardı.

Akşam saatlerinde Yüksek Seçim Kurulu’ndan gelen haber önemliydi. YSK oy çokluğuyla (4’e karşı 7) mazbatanın Zeydan’a verilmesini kararlaştırdı.

31 Mart seçimlerinin sonucu AKP’yi ikinci parti durumuna düşürmese, halk bu kadar kuvvetli itiraz etmese, muhalefet bir arada durmasa sonuç DEM adayı lehine değişir miydi emin değilim. Ama 3 günde yaşanan kimi gelişmelere değinmek istiyorum.

Van’da mazbatanın ikinci seçilene verilmesinin ardından Selahattin Demirtaş salı günü kamuoyuna bir açıklama yaptı. Şöyle dedi:

"Sayın Cumhurbaşkanı'na seslenmek istiyorum. Seçim gecesi halkın iradesine saygı duyacağınızı ve mesajı aldığınızı belirtmiştiniz. Van'da yaşananlar sizin bu mesajlarınızla uyumlu değil maalesef. Halkın iradesine saygı duymak bu şekilde olmaz. Bunu halk da Hak da kabul etmez. Bu gidişata daha en başından dur demenizi bekliyoruz. Tüm sorunların diyalog ve karşılıklı güven çerçevesinde çözümüne dönük iradeyi boşa çıkaran bu hukuksuz girişime, ülkenin Cumhurbaşkanı olarak dur demenizi bekliyoruz."

Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonuçlarını değerlendirdiği MYK toplantısı vardı. Alışık olunmadık bir şekilde ‘medyaya servis edilen’ toplantıda öne çıkan cümlelerden birine göre Erdoğan şunu söyledi:

"Güneşi gören buz gibi erimemek, eleştirdikleri partilere benzememek ve daha ağır bedeller ödememek için AK Parti hatalarını görüp kendini toparlamak, milletle gönül köprülerini yeniden güçlendirmek zorunda."

YSK’nın mazbatayı tekrar DEM Parti’nin adayına verilmesi kararından sonra AKP’nin en önemli koltuklarından birinde, Siyasi ve Hukuki İşler Başkanlığı görevinde bulunan ismi Hayati Yazıcı şöyle bir tweet attı:

"Van ilimizdeki belediye başkanı seçimi ile ilgili 1 Nisan günü zuhur eden cinnet hali durumunu, YSK verdiği isabetli kararla sonlandırdı. Yüksek Kurulu ve sayın üyeleri içtenlikle kutluyorum."

Bir önceki tweet’i Erdoğan ile yapılan MYK’daki toplantı ve fotoğraf olan Yazıcı’nın YSK kararını övmesini, taşıdığı kurumsal titri de düşünerek bireysel bir tutum olarak okumak mantıklı mı diye düşünürken tweet silindi. Ya da Yazıcı’ya bir ‘güç’ sildirdi.  

Peki ne oluyor?

Başta yazdığım gibi elbette halkın tepkisi, muhalefetin zaferi, muhalefetin bir arada duruşu ana belirleyici nokta. Ama  AKP içinde (iktidar ortakları demiyorum) Erdoğan’ın da ikna edilmeye çalışıldığı başka bir süreç başlaması için çalışan bir grup var mı? Bu çalışmayı yapanların gücü ne kadar? Adı ayrışma olmasa da fikir ayrılıkları ‘görevden alma’ ya da ‘görevden af istemeye’ gider mi?

Tabii en kritik konu kayyımlar… 2016’dan beri sekiz yıldır süren uygulama. 2019’da bir önceki, şu anda kapatma davası süren parti HDP’nin 3'ü büyükşehir, 5'i il, 45’i ilçe olmak üzere beldelerle birlikte kazandığı 65 belediyenin 59’una kayyım atanmıştı. 2024 seçimlerinde kayyım atanan tüm yerler geri alındı. 2019’da 3'ü büyükşehir 8 il belediye başkanlığını kazanan DEM Parti, 31 Mart 2024’te bu sayıyı 10’a yükseltti. 2019’da kaybettiği Dersim ve Ağrı’yı yeniden kazanıp buna ilk kez kazandığı Muş’u ekledi. 2019’da kazandığı Kars’ı ise kaybetti. Kürt seçmenin yıllardır yok sayılan iradesi, oy verdikleri partilerin seçilen başkanlarının yerine kayyım atama siyaseti sona erecek mi? Seçim günü Doğu ve Güneydoğu’daki kritik illere götürülen ‘taşıma seçmeni’ unutmak mümkün mü?

Elbette 31 Mart’taki seçim sonuçları da Van için yapılan protestolar da, muhalefetin yan yana durması da kayyım atamasının eskisi gibi rahat olamayacağını gösteriyor. Peki ya AKP kayyım konusunda yeni bir adım atacak mı? Önümüzdeki günler merkezi Kürt sorunu olan sürecin daha çok ama farklı şekillerde konuşulacağı bir zemine işaret ediyor olabilir.