Metropoll anketindeki "kendini tanımlama" sorusunun yanıtı çarpıcı. Yüzde 53,9 kendisini "Türk milletinin", yüzde 28,8 "İslam ümmetinin" parçası olarak tanımlarken, yüzde 5,9 “ikisi de değil”, yüzde 11,8 ise "fikri olmadığını" belirtti. Dinin uzun yıllardır iktidar siyasetinin parçası olduğu hatırlandığında bu sonuçlar üzerine de düşünülmeli. Türkiye’de siyasetin şekillenmesinde, yeni bir dil gelişmesinde tüm güçlüklere rağmen başta CHP muhalif partilere çok iş düşüyor
Anket: Toplumun yüzde 90'ına göre PKK, Kürt'leri temsil etmiyor
‘Anahtar kelimelerle’ yönetim tarzına sıkıştırıldı Türkiye. Gözaltı, tutuklama, dalga-yeni dalga, iddianame... Bir dönem askerlerin-komuta kademesinin adlarını ezbere bilirdi toplum. Sivil siyasetin üzerinde ‘Demokles’in kılıcıydı’ ordu. Bu dönemde savcılar, hakimler en tanınanlar. Canlı yayın araçlarının, gazetecilerin ‘transfer olduğu mekanlar’; genelkurmay karargahından, adliye önlerine-koridorlarına dönüştü. Adalet mekanizması hiçbir dönem tam bağımsız olmadı elbet ama son süreç hepsinden farklı. Türk’ü de Kürt’ü de Alevi’yi de Sünni’yi de hukuksuzluk karşısında eşitleyen dönem. O gün de bugün de demokrasinin, özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünü savunanlar azınlık da olsa var elbet. Ama ne kadar seslerini duyurabiliyorlar o tartışmalı.
En az 14 yıldır toplumun değişik kesimlerine karşı girişilen yargı operasyonları, buradan elde edilen-edildiği düşünülen güçle ‘siyaset mühendisliği pratiği...’ Zamana, duruma, ihtiyaca göre değişen düşmanlar. İç düşman-dış düşman. Eldeki propaganda aygıtlarının (gücü-inandırıcılığı azalmış olsa da) yardımı ile kişileri itibarsızlaştırma çalışmaları. Elbet bazen de korkutma. Bırakın siyasetçileri, sıradan kişilerin bile kendilerinin hatta ailelerinin herhangi bir sebeple gözaltına alınabileceğini düşünmesi.
Uzun süre ‘Silivri soğuktur’, sonra ‘medeni ölü haline gelirsiniz’, şimdi ‘6 metrekarede yaşayamam’ cümlelerinin dolaşıma sokulması. Tek adam rejiminin; bakanları, kurumları hatta Meclis’i işlevsiz-anlamsız hale getirirken, siyaset üretiminde sıkışılan alanda dar bir ekiple memleketin derinleşen sorunlarına ‘çözüm arama’ çabası… Bazen geçici çözümler üretilmesi, bu üretilenlerin kısa vadeli nefes aldırırken orta vadede daha derin bir soruna dönüşmesi. Sonuçta her geçen gün yönetilmesi güçleşen bir düzen.
Böyle bir düzende muhalefette olmak. Bir yandan iktidarın ataklarına yanıt vermeye çalışırken öte yandan yeni bir dil-siyaset oluşturmaya çalışmak. Bu yazıda incelediğim dört anket ile siyasetçiden akademisyene konuştuğum bir grup ismin de yorumlarıyla görüşlerimi aktarmak istiyorum.
CHP lideri Özgür Özel
Önce CHP'nin Genel Başkanı Özgür Özel, 19 Mart sonrası Saraçhane ile başlayan, Türkiye’ye yayılan miting-eylemlerle CHP’nin kurumsal olarak savrulmasını-dağılmasını önledi. Başta partinin Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanan Ekrem İmamoğlu, Adana’dan Antalya’ya büyükşehir belediye başkanları, Şişli’den Esenyurt’a ilçe başkanları pek çok tutuklamalara karşı hem partiyi hem tabanı bir arada tutarak önemli bir başarı yakaladı. "Yaz aylarında siyaset soğur, yaşananlar-yaşatılanlar unutulur" diye düşünenlere karşı marttan bu yana memleketin değişik yerlerinde düzenlediği, katılımın hiç azalmadığı 45 buluşmayla tempoyu hiç düşürmedi.
Eylül ile birlikte Özel’in ve CHP’nin önünde yeni bir dönem başlayacak. Bu dönemin her bir yeni konusu ayrı bir siyasi maharet istiyor. Başlıkları sıralayayım:
- Eylül ayında, pek muhtemel ortalarında İmamoğlu ile ilgili iddianame çıkacak. İktidara yakın medyanın elbette iktidar siyasetçilerinin bunun üzerinden yapacağı atakları tahmin etmek zor değil. Uzun süre verdiği mesajlarla ‘İktidar ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli de bu davada daha fazla delil gerekli diye düşünüyor, kimi yerlere itiraz ediyor’ beklentisini ‘satın alanlar’ Bahçeli’nin dün yayınladığı yazılı açıklamadaki dile bakarak ne ile karşılaşılacağını aşağı yukarı anlamıştır. (Bahçeli açıklaması ilgili bölüm: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı siyasi ikbal gayesiyle araçsallaştıran, yapılan ihalelerden alınan astronomik rüşvet paralarını adına 'sistem' denilen mekanizmada toplayan şahsın ve çetesinin adeta bir soygun düzeni kurduğu bütün vahametiyle meydandadır.)
- Ekim ortası kasım başı gibi İmamoğlu ile ilgili ilk duruşma yapılması beklenebilir. Eylül-ekim arası iddianame ile duruşma sırasında Özel’e (özellikle CHP’ye demiyorum bu konuda en çok çaba sarf eden, anlatmaya çalışan-dinlenen Özgür Özel) yine ağır bir yük düşecek. TRT’nin duruşmayı canlı yayınlama olasılığını sıfıra yakın gördüğümü de ekleyeyim. CHP’nin 15 Eylül’deki Kurultay davasını da parti adına olumsuz sonuç beklenmese de unutmamak gerekir.
- Bu arada parti kaynakları CHP’nin kuruluş tarihi olan 9 Eylül’de de Özel’in hedefler-ilkeler-politikalar doğrultusunda kritik bir konuşma yapacağını belirtiyor. Partinin tabanını bir arada tutmayı (kısmen genişletmeyi) başaran Özel’in örgütü daha öne çıkarma çabası ile birlikte daha fazla emek gerektiği dillendirilen ‘fikir konusunda da’ bir çalışma yaptırdığı anlatılıyor. ‘Sokakta-alanda-otobüste iktidarın ataklarına karşı dil geliştiren-direnen liderden’, bundan vazgeçmeden, kimisinin sloganlaştığı sorunlara CHP bakışı tavrı geliyor.
- Aralık ayına kadar süreceği öngörülen ‘Kürt barışı’ komisyonu da CHP’nin içinde de tartışma yaratan bir diğer konu. ‘Komisyonda var olunmamalı’da ‘hemen çıkılmalı’ ya azımsanmayacak bir baskı var CHP Lideri’nin üzerinde. Ama anladığım son ana kadar kalıp kendi deyimiyle ‘tarihin kritik noktasında müdahaleler de yapılabilecek alandan’ ayrılmamaya çalışacak. Özellikle Suriye ayağında sıkıntılar yaşanan sürecin bu kez pozitif anlamda finalize olması önemli. Sadece içeriyi değil bölgeyi de etkileyen-etkileyecek görüşmelerden bahsediyoruz.
- CHP’nin bu süreçte ‘devleti içeriden bilen bir isim olan’ Namık Tan aracılığıyla Hakan Fidan’a yönelttiği eleştirileri ayrı bir not olarak tutmak gerekiyor. Eleştirilerin bir kısmının; AKP içinde Erdoğan sonrası liderlik yarışından dışişlerinde görüş farklılıklarına elle tutulan-etki yaratan sonuçları olduğunu da kaydetmeliyiz.
- CHP’den AKP’ye geçen belediye başkanlarında (başta Aydın Belediye başkanı) iktidarın beklentisinin tersi bir sonuç ortaya çıktığını ilerleyen günlerde görebiliriz.
- Ekrem İmamoğlu adına çalışan-kurulan bir Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi var. Daha önce bu ofisten ekim ayı gibi Türkiye’ye dair İmamoğlu’nun projelerinin-hedeflerinin yayınlanmaya başlanacağı duyurulmuştu. Ancak bu hedef ile iddianame-dava süreçleri çakışacağı için bir erteleme söz konusu olabileceği konuşuluyor.
-İmamoğlu Bloomberg’e verdiği demeçte "Gerekirse başka bir aday çıkar vizyonumuzu sürdürür" demişti. Bu yanıtta bir yandan ‘adaylığının engelleneceğine dair kanaatinin netleştiği’ anlaşılırken öte yandan ‘vizyonumuzu sürdürür’ yanıtı başka bir tartışmayı da getirebilir. Bu tartışmanın ana ekseninin ortaya konulacak vizyonun niteliği kadar ‘kişisel değil kurumsal’ bir adaylaşma yol haritası olabileceği belirtiliyor. Bunu yaparken İmamoğlu’nun varlığından güç alan, onu dışlamayan, ancak daha çok sesli bir arayış olabileceği vurgulanıyor. Saygın bir anket şirketi yöneticisi İmamoğlu’nun yaptıkları her araştırmada önde çıkmaya devam ettiğini, varlığının önemli olduğunu kaydediyor.
CHP'nin Tokat mitingi
Bitiriken…
Anket demişken… Seçimlere daha vakit var, hangi parti-hangi aday önemli ama başka verilere de bakmak lazım. Farklı anket şirketleri sonuçlarına göre temmuz ayında ‘muhalif Türk milliyetçisi partilerde bir yükseliş’ görülüyor. İyi Parti, Zafer Partisi yüzde 6,7’ler, Anahtar Parti’yi yüzde 3 civarında gösteren anketler var. Temmuz ayında Öcalan videosu, silah yakma görüntüleri ile ortaya çıkan tartışmalarla, bu yaşananın geçici bir trend mi olduğu, yoksa Türk milliyetçisi parti oylarındaki yükselişin kalıcı mı olacağını önümüzdeki aylarda göreceğiz.
Metropoll anketindeki ‘kendini tanımlama’ sorusunun yanıtı da çarpıcı:
Yüzde 53,9 kendisini "Türk milletinin", yüzde 28,8 "İslam ümmetinin" parçası olarak tanımlarken, yüzde 5,9 “ikisi de değil”, yüzde 11,8 "fikri olmadığın" belirtti. Dinin uzun yıllardır iktidar siyasetinin parçası olduğu hatırlandığında bu sonuçlar üzerine de düşünülmeli.
Türkiye’de siyasetin şekillenmesinde, yeni bir dil gelişmesinde tüm güçlüklere rağmen başta CHP muhalif partilere çok iş düşüyor. Özgür Özel yaptığı hamlelerle (Mücahit Birinci’nin istifasından Selahattin Yılmaz tartışmasına) sözel anlamda da-fiili olarak da sonuç alıyor. Kendisi, partisi ve çıkaracakları aday açısından ‘protestoyu-eylemleri iyi yöneten’ ekipten ‘ülkeyi iyi yönetecek ekibe’ evrildikleri düşüncesi sonuçlar üzerinde etkili olacaktır.