Trump-Putin Alaska zirvesinde kazananlar, kaybedenler ve Türkiye

ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile 15 Ağustos’ta Alaska’nın Anchorage şehrindeki Elmendorf–Richardson askeri üssünde yaptıkları üç saatlik konuşma bir bakıma İkinci Dünya Savaşının bitiminde 1945’teki Yalta Konferansıyla benzerlikler taşıyordu.

Seksen yıl önceki konferansta ABD, Sovyetler Birliği ve İngiltere, Avrupa’dan taşmaya başlayan Alman Nazizmi ve Pasifikte Japon militarizmine karşı işbirliği yapmayı kararlaştırmışlar ve aslında savaş sonrası uluslararası ilişkilerin çerçevesini çizmişlerdi. Birleşmiş Milletlerin kuruluş ve işleyişinden, yeni diplomasinin kurallarına dek pek çok ilkenin temelleri, o zaman Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine (SSCB) bağlı Ukrayna Federasyonunun Karadeniz’e uzanan Kırım Yarımadasındaki Yalta şehrinde atılmıştı

Seksen yıl sonra ABD ve SSCB’nin dağılışıyla kurulan Rusya Federasyonu’nun liderleri, bu defa Rusya’nın Ukrayna’ya savaşını durdurması koşullarını görüşmek üzere, ABD ile Rusya sınırlarının birbirinden yalnızca Pasifik Okyanusunu Kuzey Kutbuyla birleştiren Bering Boğazıyla ayrıldığı Alaska’da buluştu.

Yalta, Alaska ile bitti

Artık sürdürülemeyen Yalta Konferansı düzeninin Alaska Zirvesiyle bittiğini söylemek mümkün.

Trump-Putin zirvesi bir küresel paylaşım toplantısı saymak da mümkün.

ABD’nin arkasında (Türkiye’nin de içinde olduğu) NATO ve Trump tarafından dayak arsızına çevrilmiş Avrupa Birliğini, Rusya’nın arkasındaysa asli olarak Çin ve nükleer kapasitesiyle kapalı kutu Kuzey Kore’yi varsaymak mümkün. İran artık İsrail endişesiyle, kendi derdiyle meşgul.

Türkiye’de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın canını acıtmak için “Neden Türkiye’de yapılmadı, Türkiye neden çağırılmadı?” eleştirileri yapılıyor da Ukrayna’nın Rusya’nın işgaline bırakacağı toprak miktarının konuşulduğu toplantıya Ukrayna bile çağırılmamıştı.

İngiltere ise artık “öncelikle bilgi verilen” statüye gerilemişti. Trump’ın Alaska görüşmesi adından Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’ye “Pazartesi Vaşington’a gel sana anlatayım, belki sonraki toplantıya seni de alırız” gibi konuşmuş. Öncesinde Zelensky Trump’a “Putin’den garantiler almalısın” aklı veren Avrupalı liderlerle de bir telekonferansa katılmış. Putin ise ikinci toplantı için Moskova’yı önerince Trump’tan “Neden olmasın?” yanıtı almış.

Belki de artık Rusya’nın ilhak ettiği Yalta’da yaparlar perdeyi kapatmak için.

En çok kazanan, en büyük kaybeden

Toprak, varlık, insan kaybeden Ukrayna ekbette en büyük zarara uğrayan taraf. Onun dışındakilere baktığımızd şu manzara görünüyor:

1- Putin net kazanan. Bir önceki ABD Başkanının yaptırımlarının, uluslararası yasaklamaların, mevcut ABD Başkanı tarafından kırmızı halıyla karşılanarak geçersiz kaldığını gösterdi. Rusya, ekonomisinin uğradığı kaybı doğal kaynakları ve Çin’le iş birliği yoluyla kısa sürede telafi edebilir. Yalta hukukunu çiğneyerek giriştiği işgal harekâtından Ukrayna’nın yüzde yirmisi kadar toprak, yeraltı, yerüstü kaynağı ve işgücüne el koyarak çıkıyor. Sadece bırakıp tutacağı pazarlık konusu.

Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Alaska’ya üzerinde CCCP (Rusça SSCB) yazılı tişörtle gelmesi sert bir mesajdı.

2- Avrupa Birliği en büyük kaybeden oldu. Rusya’nın Ukrayna’ya girişi zatenin n Doğu ve Kuzey Avrupa ülkelerindeki Rus korkusunu depreştirdi. Düşünsenize İsveç ve Finlandiya Türkiye’yi NATO onayına razı etmek için yasalarını değiştirdi. AB üyesi Macaristan Rusya’yla arasını bozmayacağını peşin ilan etti. Trump’ın NATO’ya “pamuk eller cebe” zorlamasıyla NATO üyesi bazı AB ülkeleri, bırakın Ukrayna’ya silah göndermeyi, bütçelerini kendileri için silahlanmaya ayırmaya başladı. AB’nin İsrail’in Gazze’deki zulmü karşısındaki bölünmüşlüğü de Ukrayna meselesini ikinci plana itti.

Trump kimseyi ortak etmez

3- Trump ABD’nin siyaseten kaybını kendi siyasi kazancına çeviriyor. Yanlış olanın ABD’nin değil Joe Biden’ın Ukrayna’yı Rusya’yla savaşa kışkırtması olduğunu söylüyor. Ola ki barış sağlanır ve ABD, AB şirketlerinin yaptırımlar nedeniyle boşalttığı devasa Rusya pazarına Amerikan şirketlerini sokabilirse, bunun Kasım 2026’da sonuçlanacak ara seçimlerinde işe yarayacağını da hesaplıyor. Trump, seksen yıl önce Yalta’da olduğu gibi Rusya ile el sıkışmadan yeni bir küresel düzen kursa da yaşatamayacağını düşünüyor. Rusya’ya daha fazla baskının Moskova’yı Pekin’e daha da yaklaştırmaktan başka işe yaramayacağını gördü.

4- Toplantı için yer seçiminde İstanbul, Riyad, Abu Dabi, Cenevre gibi seçenekler de vardı. Türkiye savaşın başladığı 2022’den bu yana, NATO üyesi olmasına rağmen her işki Karadeniz konşusuyla da arayı dengeli tutmuş, iletişim kanalı sağlamıştı. Hatta ABD ile Rusya teknik görüşmeleri bile İstanbul’da yapılmıştı. Erdoğan’ın da Dışişleri Bakanı Fidan’ın da ümitlenmek için nedenleri vardı. Belki erken sevindirler ve Trump’ın böyle bir adımın başarısını kimselerle paylaşmaya niyeti olmadığını kabul etmek istemediler.

Yeni düzenin temel ilkesi

Alaska ile kapandığını varsayabileceğimiz Yalta Düzeninin yerine ne kurulacağı henüz belli değil.

Türkiye dahil bölgesel güçler, doğal olarak bu yeni düzende kendi önem ve konumlarını artırmak istiyor. Türkiye’deki PKK’nın silahsızlandırılarak siyasete katılması girişimi de bölgesel politikalarda oluşmaya başlayan değişimin bir parçası. Küresel ve bölgesel planda yaşadığımız inişli çıkışlı bir süreç ve daha yeni oluşmaya başladı. Son halini ne zaman alacağı ve sonuçta ne şekil alacağını şimdiden kestirmek güç.

Ancak bu yeni düzenin çıkış noktasının da tıpkı Yalta gibi güç politikaları olduğu açık. Güç politikaları ağır bastıkça hak ve özgürlükler geriler. Tıpkı silahlanmaya ayrılan paranın artmasıyla sosyal güvenliğe ayrılan paranın azalması gibi.

Trump ve Putin’in Alaska toplantısından kavgalı ayrılmaması önemliydi; kavgalı ayrılmadılar. İkinci toplantı Rusya’da olacakmış. Erdoğan, bu kadar emekten sonra bırakamayacağına göre, Putin ve Zelenski görüşmesinin Türkiye’de olmasını istemeye devam edecektir.

Ama Trump, başarısını kimseyle paylaşmak istemez, paylaşırsa da bu çok yüksek bir bedel karşılığında olacaktır.