Komisyon yola çıktı

TBMM’de kurulan Komisyon dün ilk toplantısını yaparak yola çıktı. İlk kararı, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un önerisiyle Komisyon’a ad koymak oldu: “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu."

Hiçbir partinin rengini taşımayan, isabetli bir isim.

Komisyon’dan kısa sürede ve radikal sonuçlar beklemek yanlıştır. Bunu baştan belirtmek lazım.

Kurtulmuş’un sözleri:

“Burada asli meselemiz hiç şüphesiz anayasa yazmak, hukuk reformu yazmak ya da bütün meseleleri bir anda çözmek değildir.”

Evet, Komisyon’un görevi sınırlıdır.

DEM Partili Meral Danış Beştaş’ın “komisyonun tüm sorunları çözemeyeceğinin farkında olduklarını ancak çözüme giden bir yolda doğru iliklenecek ilk düğmelerden birinin komisyon olacağını” söylemesi bir sağduyu işaretidir. Umarım bütün yol boyunca bütün taraflar bu sağduyuyu gösterirler. Bu tür komisyonlar “bütün düğmeleri” görüşmeye kalkarsa çıkmaza girer.

IRA’nın silah bırakmasını ve Katolik İrlandalıların sahip olacağı hakları düzenleyen Nisan 1999’daki “Hayırlı Cuma” anlaşmasının baş mimarı Tony Blair de “Bir Yolculuk” adlı anılarında, uzun vadeli ve çözümü zor konuları “geleceğe bıraktık, başarı sağlayacak konulara odaklandık” diye yazar. (s. 206)

KOMİSYON’UN ÇERÇEVESİ

Böyle olması için DEM tarafının maksimalist taleplerden sakınması, iktidarın ve CHP’nin de müzakereye açık davranmaları gerekir.

MHP’li Feti Yıldız’ın “komisyonun anayasa yapma görevi olmadığını ve ilk dört maddenin tartışmaya kapalı olduğunu” belirtmesi doğru bir tanımdır.

CHP’li Gökçe Gökçen de “Anayasa değişikliği tartışmasına girmeyi en baştan reddettiklerini” belirtti.

Dolasıyla Komisyon’da “ilk düğme” niteliğindeki müzakerelerin Anayasa’nın ilk dört maddesi çerçevesinde cereyan etmelidir.

AK Partili Abdülhamid’in Gül’ün “Cumhurbaşkanımız”a referanslar yaparak konuşması parti geleneğinin bir tekrarıdır. 2013-2015 dönemindeki ‘Çözüm Süreci’nde Erdoğan, 400 milletvekili isterken çözüm süreciyle birlikte başkalık sistemini de getirmekten bahsetmişti. Bu defa Komisyon’da böyle seçim hesapları yapılmamalıdır.

Dünyadaki benzer “çatışma çözümleri”nde, terör örgütleri silah bırakıyor, karşılığında silah bırakanların statüsü belirleniyor, siyasi özgürlükler genişletiliyor, yerel yönetimlerin yetkileri şu veya bu ölçüde artırılıyor. Bizde Anayasa’nın ilk dört maddesi tartışma dışı olduğuna göre, bu düzenlemeler “üniter devlet” çerçevesinde olmak zorundadır.

AİHM ve AYM kararlarına iktidarın uyması ise, Komisyon’un görev alanı içindedir. Çünkü Komisyon’un adında “demokrasi” ilkesi bulunuyor.

SAKINMAK GEREKİR…

Komisyonun önünde zorluklar var… Evvela ülke genelindeki kutuplaşma ve yüksek tansiyonun komisyona yansıması riski… Komisyonda kimse hamaset yapmamalı, duygu sömürüsü yapmamalı, seçim nutku atmamalıdır.

Bu konuda baş sorumlu iktidardır. Bir taraftan muhalefetin “boğazını sıkmak”, öbür taraftan Komisyon’da soğukkanlı müzakere beklemek akla aykırıdır.

Bu “muhalefetin boğazını sıkmak” sözü merhum Hocamız Şerif Mardin’e aittir. Bütün tarihimizde iktidarların sürekli “muhalefetin boğazını sıkması”nın uzun vadede yaratıcı düşüncenin gelişmesini engellediğini söylemişti.

Türkiye’de iktidar-muhalefet ilişkilerini ve hukuka güveni, gelişmiş demokrasilerdeki seviyeye yükseltmek ülkeye en büyük hizmet olur. Aksinin nasıl köstek olduğu belli.

SİYASİ OLGUNLUK

İngiltere’de İRA’ya silah bırakma görüşmelerini istihbarat örgütleri vasıtasıyla ilk olarak Muhafazakâr Başbakan John Major başlatmış, sonuç alamamıştı. 1997 seçimlerinde İşçi Partisi lideri Tony Blair iktidara geldi, ülkede oluşan taze atmosferde görüşmeleri tekrar başlattı…

Blair anılarında “Major’ın barış girişimini tamamen desteklediğini” yazıyor. Hatta, Blair, “hiç kimsenin Kuzey İrlanda’nın partizanca puan kazanmak için siyasi malzeme olarak kullanılacağına inanmadığını” da belirtir. (s.184)

Bu ne demek?.. Bizde de Komisyon’da kimsenin “partizanca puan kazanmak için siyasi malzeme olarak kullanmaması”, partilerin bu siyasi olgunluğa sahip olması demektir.

Bu sorumluluk elbette birinci derece iktidarın omuzlarındadır. Çünkü devlet gücünü elinde tutan, iktidardır.