Trump “Amerika’yı yeniden büyük yapayım” derken daha da küçültüyor

Bu yıl Birleşmiş Milletler’in (BM) kuruluşunun 80. yılı. 25 Nisan-26 Haziran 1945 tarihleri arasındaki San Francisco Konferansı sonunda imzalanan BM Antlaşması’nın 24 Ekim 1945 tarihinde yürürlüğe girmesiyle BM resmen kurulmuş oldu. Anılan tarihten bu yana da her 24 Ekim tüm dünyada Birleşmiş Milletler günü olarak tanınıyor.

BM’nin kuruluşu

San Francisco’da bir araya gelen 51 ülkenin temsilcileri BM Antlaşması’nı kaleme alırken yeni kurulacak örgütün amaçlarını, “uluslararası barış ve güvenliği sağlamak”, “ülkeler arasında dostane ilişkiler kurmak”, “insan haklarını ve temel özgürlükleri teşvik etmek” ve “sosyal ve ekonomik kalkınmayı desteklemek” olarak belirlemişlerdi. 80 yılın ardından BM’nin bu amaçlara ulaşmada ne kadar başarılı olduğu her zamankinden daha fazla tartışılır hale geldi. Ukrayna-Rusya savaşındaki pasifliği, Gazze’deki katliama seyirci kalması nedenleriyle uğradığı itibar kaybı sanki yetmezmiş gibi, şimdi de Trump’ın başkanlığındaki ABD, tabiri caizse uzun süredir hasta yatağındaki BM’nin tabutuna son çiviyi çakmaya hazırlanıyor. Bu açıdan önümüzdeki 80. Genel Kurul Toplantısı, örgüt için varoluşsal bir önem taşıyor.

BM düşmanı Trump

Trump çok taraflı diplomasiye hiçbir zaman sıcak bakmadı. Göreve geldiği gün imzaladığı 100’ün üzerindeki başkanlık kararlarından biri de, Amerika’nın uluslararası örgütlere yaptığı katkı payı ödemelerinin durdurularak ABD’nin taraf olduğu 1500’e yakın uluslararası anlaşma ve üyesi bulunduğu 200 civarındaki uluslararası örgütle ilişkilerinin gözden geçirilmesine ilişkindi. Trump, bu değerlendirme sürecinin sona ermesini beklemeden ABD’yi Paris İklim Antlaşması’ndan, İnsan Hakları Konseyi’nden ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çıkardı. ABD yakında Doğu Avrupa ve Orta Asya Ofisine İstanbul’da ev sahipliği yaptığımız BM Dünya Nüfus Fonu’ndan (UNFPA) ve geçmişte bir ara çıkıp sonra geri girdiği UNESCO’dan ayrılmaya hazırlanıyor. Trump ayrıca BM’nin halen en önemli gündemini teşkil eden 17 sürdürülebilir kalkınma hedefini (SDG) kabul etmediğini, hatta kınadığını ifade etti. 2030 yılına kadar ulaşılması öngörülen hedefler arasında yoksulluğun ortadan kaldırılması, “0” açlık, cinsiyet eşitliği, hukukun üstünlüğü, iklim değişikliği gibi kolay kolay itiraz edilemeyecek temalar yer alıyor.

 

ABD geçen hafta da İspanya’nın Sevilla şehrinde dördüncüsü düzenlenen ve 190 ülkeden 70’in üzerinde devlet ve hükümet başkanının iştirak ettiği “Kalkınmanın Finansmanı Konferansı” müzakerelerinden çekildi. ABD’nin nihai bildiri müzakereleri arasında itiraz ettiği paragraflar arasında iklim değişikliğine, sürdürülebilirliğe ve kadın erkek eşitliğine dair yazımlar var. Öyle anlaşılıyor ki Trump iklim değişikliğinin, sürdürülebilirliğin, cinsiyet eşitliğinin ismini bile duymaya tahammül edemiyor. Bu yıl kasım ayında Brezilya’da düzenlenecek iklim değişikliğine ilişkin “Taraf Devletler Konferansı”na (COP-30) da katılmayacağı kesin.

ABD BM’den çekilir mi?

Trump başkanlık koltuğunda beşinci ayını doldurmak üzere. Bu süre zarfında İsrail Başbakanı insan kasabı Netanyahu’yu Beyaz Saray’da üç kez ağırlarken,193 ülkeyi temsil eden BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile bir kez olsun telefonla dahi görüşmemiş. Adamcağızı adeta resmen yok sayıyor. Oysa Guterres, Trump’ın ayağına basarak ABD’yi karşısına almamak için elinden gelen her türlü özeni gösteriyor.

180 günlük değerlendirme süreci tamamlandığında Trump, ABD’nin hepten BM’den çıkması kararını verirse kimseye sürpriz olmayacak. ABD, BM bütçesinin yaklaşık yüzde 22’sini karşılıyor. ABD çekilirse BM’nin kapısına kilit mi vurulur? Yoksa kalan 192 ülkeyle yola devam mı edilir? Ya da NATO’da yaptığı gibi Trump, “Hadi beyler, pamuk eller cebe” mi der? Tüm bunlar BM koridorlarında konuşulmaya başlayan sorular.

Haydut ülke (rogue state) Amerika

Amerika’da dış politikayı kurgulayanlar yıllardır uluslararası güvenlik terminolojisine haydut devlet (rogue state) diye bir kavram yerleştirmeye çalıştılar. Bu çerçevede kendisiyle iş birliği yapmayan, kitle imha silahlarına sahip olduğu düşünülen ve yayılmanın önlenmesi rejimlerinin çoğuna taraf olmayan İran, Suriye, Irak ve Kuzey Kore gibi ülkeleri haydut devlet olarak yaftaladılar. Tarihin cilvesine bakın ki şimdi Trump’ın Amerika’sı “haydut süper güç” olarak nitelendirilmeye başlandı.

Tufts Üniversitesi öğretim üyelerinden Michael Beckley geçenlerde “Foreign Affairs” dergisinde yayımlanan bir makalesinde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Amerikan dış politikasının “küresel liderlik” ile “yalnızlık” tercihleri arasında şekillendiğini, Trumplı yılların üçüncü bir yolun daha varlığını ortaya koyduğunu, bu yoldaki Amerika’nın, çok taraflı kurumları önemsemeyen, çıkarlarını acımasız bir al-ver ilişkisi çerçevesinde kollayan ve kural tanımayan haydut bir süper güç görüntüsü sergilemeye başladığını dile getiriyor.

MAGA mı? MASA’mı?

Trump seçim kampanyasını “Amerika’yı yeniden büyük yap” (MAGA) sloganına dayandırmıştı. Ama işler Trump’ın istediği gibi pek bu yönde gitmiyor. Bütçe açığı her geçen gün daha da artıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında açık 316 milyar dolar olarak gerçekleşti. Kongre Bütçe Ofisi’ne göre, ABD’nin borçlarının 2034 yılına kadar 50.7 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. 1 Ağustos’tan itibaren Trump’ın açıkladığı yeni tarifelerin yürürlüğe girmesiyle enflasyonun da hızla yükselmeye başlaması muhtemel. Tehlikeyi gören Amerikan Merkez Bankası Başkanı Jerome Powell Trump’ın kendisini gözler önünde “aptal adam” diye nitelendirmesine rağmen, faizleri indirmemekte direniyor. Bu şartlarda ekonomisi kötüye giden, dünyadan elini ayağına çekerek içine kapanmış, uluslararası itibarını yitirmiş bir Amerika yeniden büyük değil, olsa olsa daha küçük olur.