12 gün savaşının ardından

13 Haziranda İsrail’in İran’a hava saldırılarıyla başlayan ve sonradan ABD’nin de dahil olduğu savaş, 25 Haziranda sağlanan ateşkes ile sona erdi. Bugüne kadar da ateşkese büyük ölçüde uyuluyor. İsrail Başbakan’ı Netanyahu, “yükselen aslan” olarak isimlendirdiği harekata başlarken, saldırılarının 14 gün süreceğini açıklamıştı. Herhalde Trump’ın baskısıyla olmalı savaş 12 günde sonuçlandı.

Tarihte bazı savaşlar yapıldıkları yerlerden isimlerini alırlar. (Kore Savaşı, Waterloo Savaşı, Çanakkale harbi gibi) Bazıları savaşan taraflarla ve tarihleriyle anılır.(93 harbi diye de bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi, 1897 Türk-Yunan harbi, gibi) Bazı savaşlar da sürelerine göre adlandırılırlar.(30 yıl savaşları,1967 yılındaki İsrail ile Araplar arasında cereyan eden 6 gün savaşı gibi). Öyle görünüyor ki, 13-25 Haziran arasında yaşanan İsrail-İran savaşı da bundan böyle 12 gün savaşı olarak hatırlanacak.

Tarihin en pahalı savaşı

İsrail basınında yazıldığı kadarıyla,ünlü demir kubbenin bir gecede 10-12 balistik füzeyi önlemesinin maliyeti 284 milyon dolarmış. İran’ın fırlattığı hipersonik füzelerin tanesinin ise 200-400 milyon dolar arasında değiştiği söyleniyor.ABD’nin fordo nükleer tesislerini vurduğu B2 bombardıman uçaklarından atılan GBU-57A/B MOP (Massive Ordnance Penetrator) bombaları çok sınırlı sayıda üretildiği için açık kaynaklarda tanesinin 400 milyon dolar olduğu kaydediliyor.ABD 23 Haziran’da İran’daki üç nükleer tesisi vururken bu bombalardan toplamda 14 adet kullandığını açıkladı.12 gün savaşı belki başlangıçta korkulduğu kadar büyük bir can kaybına ve yıkıma yol açmadı, ama muhtemelen tarihe günlük maliyeti en pahalı savaş olarak geçecek.

 

Gerek Netanyahu, gerek Hamaney, gerekse Trump savaştan ülkelerinin zaferle çıktığını iddia etseler de aslında 12 gün savaşını kimin kazandığı belli değil.İsrail en üst düzeyde dillendirdiği İran’daki rejim değişikliğini gerçekleştiremedi. Bir yıl önce rejim aleyhinde sokaklara çıkan çoğunluğunu kadınların oluşturduğu İran muhalefeti yine sokaklardaydı. Ama bu kere mollaların arkasında saf tutarak “kahrolsun Amerika” diye bağırdılar.İran Netanyahu’nun tahmin ettiğinden daha çetin ceviz çıktı.

İstihbarat zafiyetine bağlı olarak askeri komuta kademesinin neredeyse tamamını kaybettiği ilk iki gün şokunu atlattıktan sonra, ABD saldırılarını bile karşılıksız bırakmadı.Trump her zaman bildiğimiz Trump gibi davrandı. Bir dediği bir dediğini tutmadı.15 gün mühlet verdiği İran’ı iki gün sonra vuruverdi.Bir gün Hamaney'in öldürülmesine kendisinin onay vermediğini söyledi. Ertesi gün Hamaney’in saklandığı yeri bildiklerini, hedeflerinde olduğunu ileri sürdü.

Cevapsız kalan sorular

12 gün savaşı arkasında cevaplanamayan başlıca temel iki soru bıraktı.Bu sorulardan birincisi İran’ın nükleer tesislerinin tamamen yok edilebilip edilemediği, nükleer silah yapma olasılığının görünür bir gelecek için ortadan kalkıp kalkmadığı.İkincisi ise,İsrail saldırıları başlamazdan önce %60 oranınında zenginleştirildiği ve 400 kilogram civarında olduğu tahmin edilen uranyumun bir başka yere taşınıp taşınmadığı.

ABD’nin İran’ın üç nükleer tesisini vurduğu 22 Haziran’dan bir gün sonra basına sızdırılan bir istihbarat raporunda, Başkan Trump’ın beyanlarının aksine Fordo’ya verilen zararın sınırlı kaldığının belirtildiği görülünce televizyon sunuculuğundan bozma Savunma Bakanı Hegseth ile Genel kurmay başkanı General Dan Caine apar topar düzenledikleri ortak basın toplantısında Trump’ı güçlü ifadelerle desteklediler.

Ancak, bu konudaki tartışmalara Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Grossi koydu. İran’ın sıradan bir devlet olmadığını söyleyen Grossi, İran’ın uranyum zenginleştirilmesi konusunda gerekli bilgi birikimine ve endüstriyel mühendislik donanımına sahip olduğunu, yeniden nükleer silah geliştirme programına başlamasının ay meselesi olduğunu açıkladı.

Nükleer tesislerde zenginleştirildiği düşünülen 400 kg uranyumun akibeti ise tespit edilemiyor.

Uluslararası hukuk açısından 12 gün savaşı

Uluslararası hukukta devletlerin iki istisnasıyla güç kullanmaları yasaklanmıştır. Bu istisnalardan birincisi Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesinde vücut bulan meşru müdafaa hakkı. İkincisi ise BM Güvenlik Konseyi onayı ile yapılan askeri harekatlar.

12 gün savaşında güç kullanılırken bu koşullardan hiçbirine uyulmadı.Olsa olsa sadece İran’ın kendisini savunma hakkından söz edilebilir. ”İran’ın ileride nükleer silah yapabilmek yeteneğine sahip olmasından korkuyorum öyleyse vurma hakkım vardır” diye bir kuralı kitap yazmıyor. Benimle iyi geçinmeyen rejimleri güç kullanarak değiştirmeye kalkışmanın da amiyane tabiriyle “ya benimlesin, ya da kara toprağın” demekten bir farkı yok.

İran bundan böyle Uluslararası Atom Enerjisi Ajansıyla (UAEA) iş birliği yapmama kararı alarak ajansın denetçilerini ülke dışına gönderdi.Parlamentonun bu kararı hafta içerisinde Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan tarafından da imzalanarak yürürlüğe girdi.

Acaba İsrail şimdi UAEA denetiminden çıkmış mollaların iktidarını sürdürmeye devam ettiği böyle bir İran’la kendisini daha mı güvende hissedecek?