Trump, Ukrayna ve Gazze’deki trajedileri durduramadı
Tarihin Trump’ı nasıl değerlendireceği henüz belli değil. Seçim kampanyasında söz vermiş olmasına rağmen, Trump ne Ukrayna’da savaşın durdurulup Avrupa’ya barış gelmesi konusunda etkili olabildi, ne de Gazze’deki insanlık trajedisine son verebildi. Aksine Ukrayna savaşında ağırlığını Putin’den yana koyup bu ülkenin daha fazla saldırıya maruz kalmasını sebep oldu. Gazze’deki soykırım ise şiddetlenerek devam ediyor. Trump’ın Gazze için bulduğu çözüm buradaki halkın yaşadığı topraklardan çıkarılıp Gazze’nin ikinci bir Riviera haline getirilmesi.
ABD’nin savaşkan, müdahaleci dış politikası Trump döneminde de devam etti
Suriye’de ise Esad rejimini ABD ve Türkiye’nin desteği ile yıkan HTŞ liderliği her iki ülkenin perde arkasındaki yönlendirmelerine rağmen ülkeye barış ve huzur getiremedi. Buna karşılık Suriye İsrail’in arka bahçesi haline geldi.
Bunların üstüne Trump ülkesini bir de İran’la savaşa bulaştırdı. İran’ın nükleer tesislerinin İsrail’i desteklemek üzere ABD ağır bombardıman uçakları ile bombalanması, savaş sonrası ABD dış politikasındaki yüksek riskli ve çoğu zaman sonuçları iyi hesaplanmamış müdahaleci anlayışın, çok eleştirmesine rağmen, Trump zamanında da devam ettiği anlamına geliyor.
Buna rağmen Trump’ın attığı zarlar hala yuvarlanmaya devam ettiği için nihai etkileri konusunda kesin değerlendirmelerde bulunmak için vakit erken. Ama kesin olan bir şey varsa, o da Trump’ın harikalar dünyasında hiçbir günün diğerine benzemediği. Bu Ortadoğu için de Ukrayna için de Avrupa güvenlik dengeleri içinde de Asya-Pasifik bölgesi için de geçerli bir tespit. Bunun en son örneği NATO’nun Lahey Zirvesi’nde alınan kararlardı. Kendini savunma örgütü olarak tanımlayan NATO beklenmedik şekilde ülke GSMH’larının yüzde beşi oranında savunma harcaması kriteri kabul ederek aşırı ölçüde silahlanma kararı aldı. Ve akabinde Trump bir anda NATO’ya ısınıverdi. Trump’ın maksadı ABD silahları satılsın, kasa dolsun. NATO ülkeleri bu kriterleri yerine getirirler mi, bu kuşkulu. Onların maksadı ise savunma harcamalarını arttırmaktan ziyade Trump’ın hışmını üzerlerine çekmemekti.
Trump’la beraber artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Değişim olumlu sonuçlar da verebilir, eskiyi mumla aratacak sonuçlar da. Dünya bir aşağı, bir yukarı inip çıkan heyecan dolu bir lunapark trenine binmiş gidiyor. Umalım sonu hayırlı olur.
ABD’nin İran müdahalesi
İran’ın İsfahan, Natanz ve Fordo nükleer tesislerinin B-2’ler tarafından sığınak delici dev bombalarla vurulması, Trump’ın nihai kararını iki hafta içinde vereceğini söylediği hatırda tutulduğunda bazıları için sürpriz teşkil etmiş olabilir. Ama Trump’ın zihin dünyasına aşina olanlar için bu İsrail-İran savaşının kestirmeden bitirilmesi için başvurulmuş bir yöntem olarak açıklanıyor. İran’ın nükleer kabiliyetlerinin söz konusu bombalamalar sonucu ne kadar tahrip edildiği tartışmalı. Başta Trump olmak üzere ABD yetkilileri İran’a büyük zararlar verildiğini iddia ederken, hem ABD’li hem üçüncü ülkelere mensup bazı uzmanlar da İran’ın nükleer programının pek etkilenmediğini iddia ediyorlar. Bunlar İran’ın Fordo’dan 400 kg kadar zenginleştirilmiş uranyumun güvenli bir mahale nakledilmiş olabileceğine de dikkat çekiyorlar. Bu gibi iddiaların doğru olup olmadığı ancak uzman ekiplerin yerinde yapacakları denetimlerle anlaşılabilir. Ancak her hal ve karda bundan sonra İran’ın eskisi kadar rahat hareket edemeyeceği kesin.
İran artık eli kolu kırılmış, İsrail ve ABD’nin insafına kalmış bir ülke konumuna geldi. Bu şartlar altında nükleer programına kaldığı yerden devam etmesi hayli güç. Ülkenin en tepe lideri Hamaney saklandığı sığınaktan iki haftadır çıkamıyor. Korkudan mobil iletişim kullanamadığı için Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’la dahi iletişimi kesik. Bugün sığınaktan çıksa, BBC’nin vurguladığı gibi iki hafta öncesine nazaran çok farklı bir ülke ile karşılaşacak. Bakmayın İran propaganda aparatlarının yaymaya çalıştığı sahte görüntülere.
İran halkı bir yandan ülkelerinin İsrail’in elinde yıkıma uğramasına üzülüyor, bir yandan da İsrail’in tereyağından kıl çeker gibi tesirsiz hale getirdiği rejimin askeri, istihbarat ve devrim muhafızı liderleri için seviniyor. Sadece halkın ekseriyeti değil, molla iktidarının ılımlı temsilcileri dahi ülkeyi bu hale getiren aşırı dincilerden kurtulmak istiyor. İran halkı yaşadığı acının sıcaklığı henüz taze iken rejimi devirmeye şimdilik kalkışmamışsa, durumun sonsuza kadar böyle devam edeceğinin garantisi yok.
İran’da rejim değişikliği
İsrail’in İran’da bir rejim değişikliği isteği sır değil. İsrail’in yükselen aslanı İran’ın yaralı aslanına mollaların hükmetmeye devam etmesini doğal olarak istemeyecektir. Bu amaçla İran’da bir rejim değişikliği için var gücüyle asılacaktır. Ama hiç bir rejimin halk desteği olmadan füze ve uçak saldırılarıyla devrildiği bugüne kadar görülmedi. Karadan yapılan askeri müdahalelerle gerçekleştirilen rejim değişikliklerinin de, halkın ezici çoğunluğunun katılımı sağlanmadıkça uzun soluklu olmadığını, Irak ve Afganistan deneyimleri ile en iyi Amerikalılar biliyorlar.
Ancak hiçbir halk aşağılanma, yoksulluk ve baskı altında sürekli yaşamayı kabul etmez. Halklar bir yerden sonra ayağa kalmanın yolunu bulurlar. Bu en iyi örneği İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da görüldü. Baskı ne kadar sert olursa olsun, örgütlü muhalefet ne kadar zayıf olursa olsun, her onurlu halk kendi içinden kurtarıcılarını çıkarmasını bilir. İnanmayan Kurtuluş Savaşımıza baksın. En son yakın çevremizde Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesinin yan sonucu olarak ve elbette onurlu Yunanlıların fedakar mücadelesi sayesinde , Yunanistan’da albaylar cuntası yıkılmıştı. Keza Sırbistan’da da benzer şeyler yaşandı. Sırbistan’ın NATO tarafından bombalanmasından sonra yine onurlu Sırpların mücadelesi sayesinde Miloseviç iktidarı devrildi. Her halkın benimsediği mücadele yöntemi farklı oluyor. Değişim elbette kadim İran’da da yaşanacak. İran’ın binlerce yıllık onurlu tarihinde böylesi karanlık bir dönem az görülmüştür. Ancak İran’da bir değişim yaşanacaksa buna ne İsrail ne de Amerika karar verebilir. İran’daki değişime sadece ve sadece İran halkı karar verecektir. Umalım İran’daki değişim hızlı ve barışçıl bir şekilde gerçekleşir. Aksi takdirde, hırpalamış bir İran’da molla rejiminin devam etmesi halinde bundan en çok etkilenen ülke Türkiye olacaktır.
İran yeniden müzakere masasına oturmak zorunda
İran ve İsrail arasında ilan edilen ateşkes ABD’nin baskısıyla şimdilik tutuyor. Bundan sonra İran’ın ABD ile yeniden müzakere masasına oturması gerekiyor. İsrail saldırıları başlamadan önce ABD İran’a “sıfır zenginleştirme” seçeneğini empoze etmişti. Bunun anlamı İran’ın uranyum zenginleştirmekten vazgeçmesi, tesislerini sökmesi ve elindeki zenginleştirmiş uranyumu üçüncü bir tarafa teslim etmesiydi. Bunun Trump’ın bir ara sözünü ettiği koşulsuz teslimden başka bir şey olmadığını izah etmek gerekmez. Mollaları masada yine bu seçenek bekleyecek. Bu kez masada görünmeyen çok somut bir yaptırım da var; İsrail saldırıları her an yeniden başlayabilir. Yani mollalar için yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal durumu geçerli. Bu yüzden İran’ı artık bıyıksız-sakalsız, medeni kıyafetli insanlar yönetse ve İran binlerce yıllık tarihinin icap ettiği şekilde çağdaş dünyanın bir parçası olarak uluslararası topluma geri dönse daha iyi olacak.
Batıyla kavgalı, nükleer silahlara sahip bir İran Türkiye’nin çıkarlarına aykırı
Batıyla ve Arap alemiyle kavgalı, eli nükleer silahlı, mollalar idaresindeki kızgın bir İran’ın varlığı ne Türkiye’nin ne de dünyanın yararına olacaktır. İsrail ve Batı düşmanlığı kimseyi İran’daki molla rejiminin destekçiliğine götürmemelidir. Türkiye’nin çıkarı nükleer silahlardan arınmış, barışçı ve çağdaş bir İran’ın ortaya çıkmasıdır.
Türkiye, özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hem Trump’la hem Hamaney-Pezeşkiyan’la olan iyi ilişkileri sayesinde bu krizden çıkmak için yararlı bir rol üstlenebilir. Hatırlayalım, Ahmet Davutoğlu’un Dışişleri Bakanlığı döneminde Türkiye Brezilya ile birlikte İran’ın elindeki zenginleştirilmiş uranyum (o zamanki zenginleştirme oranı çok daha düşüktü) için yeddi emin olmayı önermişti. Benzeri bir öneri bugün çok daha anlamlı olur. Tuhaf bir şekilde, Türkiye’nin güneşi içeride sürekli kararırken, dışarda parladıkça parlıyor.
İran’ın sorunları nedeniyle kimse avuçlarını ovuşturmamalı
Diğer taraftan kimse İran’ın mevcut sorunlarından hareketle ülkede etnik-dini hatlar üzerinden bir dağılma beklememeli. Ne İran Acemlerinin ne de İran Kürtlerinin İran’dan ayrılmaları gerçekçi değil. Bu gruplar ve diğerleri, halkın tamamı gibi barışsever, çağdaş bir ülkede yaşamaktan başka bir şey istemiyorlar. Umarım böyle bir İran bir gün kurulur.