Merz ilk turda güvenoyu alamadı
Alman Şansölyesi (Başbakan) Friedrich Merz 6 Mayıs’ta Bundestag’da yapılan güven oylamasında ancak ikinci turda göreve gelebildi. İlk turda CDU/CSU-SPD koalisyonundan 18 üye güven oyu vermeyerek Merz’e ağır bir tokat attılar. Almanya’da güven oylaması gizli yapıldığı için kimin ihanet ettiği asla bilinmeyecek. Bu konuda yorumlar muhtelif. Bunları yazının ileri bölümlerinde tartışmaya çalışacağım. Bir Şansölye’nin ilk turda güven oyu alamaması 76 yıllık Federal Almanya tarihinde ilk kez oluyor. Ondan önceki Alman Başbakanlarının tümü ilk turda güven oyu alabilmişlerdi. Yeni zamanların alametleri bunlar.
Alman anayasal sistemi
Federal Almanya anayasası savaş sonrasında Batı Almanya’yı işgal eden müttefikler tarafından onaylanıp 1949’da yürürlüğe girdi. Almanya Federal Cumhuriyeti, Hitler zamanında tek elde temerküz eden gücün dağıtılması maksadıyla federal bir devlet (Bundesrepublik) olarak tasarlandı. Benzeri bir anlayış “land” adı verilen eyaletlere de uygulandı. Tarihi Alman prenslikleri ve idari bölgeler kesilip biçilerek yeni eyaletler oluşturuldu. Mesela tarihi Westfalya Rheinland’ın kuzey bölümü ile birleştirildi. Rheinland’ın güney bölümü ise Pfalz (Palatinate) ile birleştirilerek yeni bir eyalet yaratıldı. Maksat Almanya’nın zayıf kalmasını sağlamaktı. Ama Almanya kısa sürede yaralarını sarıp ayağa kalkmasını bildi.
Almanya’da mevcut anayasanın adı “Grundgesetz”dir (Temel Yasa-Kanuni Esasi). Oysa Almanca’da anayasa kavramının karşılığı olan “Verfassung” sözcüğü de mevcut. Anayasa’nın Grundgesetz adı altında kabul edilmiş olmasının nedeni bunun o dönemde geçici bir düzenleme olarak düşünülmüş olması birleşmeden sonra esas anayasanın kabul edilme beklentisiydi. Ama Grudgesetz tüm merkezkaç özelliklerine ve adem-i merkeziyetçi anlayışına rağmen Almanya’ya istikrar ve refah getirdi. Bu yüzden 1990’da birleşme gerçekleştikten sonra Almanlar 'Temel Yasa'larından vazgeçmediler.
Birleşme, Doğu-Batı Almanya bütünleşmesi şeklinde değil, Doğu Almanya’nın kendini lağvedip, yeni kurulan doğu eyaletlerinin tek tek Grundgesetz’i kabul edip Federal Almanya’ya katılmaları şeklinde gerçekleşti.
Başkente dönüş ve kişisel gözlemler
Anayasa’da resmi başkent Berlin olarak kabul edilmesine rağmen, Kuzey Rheinland’daki küçük ve asude Bonn kenti o zamanki hükümet ve parlamento merkezi olarak seçildi. Hükümet merkezi birleşmeden ancak dokuz yıl sonra Bonn’dan Berlin’e taşındı. Ben o dönemi yaşamış biriyim. Beethoven’in doğum yeri Bonn konforlu her yere rahat ulaşılabilen bir kentti. Ama Berlin, hala o zaman savaşın izlerini çok canlı taşımasına rağmen, muhteşem bir kültür ve kaynaşma metropolü olarak bizi büyüsü ile sarıp sarmaladı. Bu muhteşem kent şimdi çok daha çekici hale geldi.
Batı Almanya kurulurken ülkenin tek merkezde yoğunlaşmaması için önemli kurumlar farklı merkezlerde konuşlandırılmıştı. Mesela güçlü Anayasa Mahkemesi (Bundesverfassungsgericht) güney doğuda sıradan bir kent olan Karlsruhe’de kuruldu. Ülkenin iç istihbarat teşkilatı (Verfassungsschutz-BfV) Köln’e gönderildi. Bunlar hala aynı yerdeler.
Karışık seçim sistemi
Savaştan sonra hayli karışık bir seçim sistemi uygulamaya konuldu. Başta neo-naziler olmak üzere aşırı görüşlü partilerin federal parlamentoya (Bundestag) girmelerini engellemek için ülke çapında yüzde beş seçim barajı kabul edilirken, kitle partisi niteliği taşımayan makul denge partilerinin parlamentoya girebilmelerine olanak sağlamak amacıyla seçmene ikinci oy hakkı tanındı. Böylece seçmen bölgesinde istediği adaya oy verebilirken, ikinci oyunu bu tür küçük partilerin ülke listelerine verme olanağına sahip oldu. Bu yolla ayrıca büyük partilerin aşırı güç toplamaları engellendi. Geçmişte Hans Dietrich Genscher’in merkezdeki küçük Hür Demokrat partisi (FDP) bu olanaktan yararlanarak ülkenin dış politikası üzerinde uzun yıllar boyunca etkili olabildi.
Federal Almanya kurulduğundan bu yana hep koalisyon hükümetleriyle yönetildi. Koalisyonlar Almanya’ya siyasi erki paylaşma, hoşgörü ve ortak akıla saygı kültürünü yerleştirdi. Bir zamanlar sokak gösteri ile Almanya’yı sallayan, aralarından Baader-Meinhof grubunu çıkaran 1968’in eylemci liderleri tarafından kurulan Yeşiller de bu ortak potaya katkıda bulunabildiler. O dönemde Joshka Fisher, Claudia Roth ve Cem Özdemir gibi düzgün Yeşil siyasetçileri tanıyabilmiş olmaktan dolayı kendimi her zaman şanslı sayarım.
Federal Almanya’da meclis iki kamaralıdır. Bildiğimiz parlamento görevi Bundestag tarafından yerine getirilirken, senato görevi bir anlamda Eyaletler Meclisi Bundesrat tarafından üstlenilmiştir. Bundesrat’a eyaletlerden nüfus ağırlıklarına ve meclislerindeki siyasi dağılıma göre temsilci gönderilir. Bundesrat’ın görevi eyaletleri ilgilendiren önemli yasaları tartışıp oylamaktır. Almanya’da şu an 16 eyalet mevcut. Bunların siyasi kompozisyonları zaman zaman değişebildiği için evdeki pazar her zaman çarşıya uymayabiliyor. Dolayısıyla Amerikalıların “cheks and balances” dedikleri denetim ve denge mekanizmaları Almanya’da fazlasıyla mevcut. Almanlar gücü tek adama teslim etmemeyi çok acı deneyimler sonucu öğrendiler. Şimdi sıra bizde. Demek ki yaşamadan ders alınmıyormuş.
Almanya zor zamanlardan geçiyor
Dediğimiz gibi yeni zamanlarda yaşıyoruz. Almanya’nın iki merkez partisine dayalı istikrar dönemleri Merkel’le beraber sona erdi. Merkel iyi bir şey yaptığını düşünerek sınırları Suriyeli göçmenlere açmıştı. Maksadı soykırım yükü altında hala acı çeken Alman halkının imajını yükseltmek ve Almanya’daki iş gücü açığını ucuz yoldan kapatmaktı. Ama top geri tepti. Alman halkı kültürleri çok farklı Suriyeli göçmenleri ve onların arkasından gelen daha sert Afgan göçmenleri kabul etmedi. Şu anda Türklerin azımsanmayacak önemli bir kısmı 60 yıl sonra Almanya’ya entegre oldu sayılır ama entegrasyona hala direnen büyük bir kesim var. Sorunlar bu kesimden kaynaklanıyor.
Yeni göç dalgasına batıdakilere nazaran daha zor koşullarda yaşayan doğudaki Almanların (Ossis) tepkisi özellikle sert oldu. Ossilerin ırkçı Almanya İçin Alternatif Partisi’ne (AfD) olan desteği daha önce hiç görülmediği kadar arttı. CDU/CSU’nun yüzde 28 oyla birinci çıktığı Şubat 2025 seçimlerinde AfD yüzde 21 oya yaklaşarak ikinci parti konumuna yükseldi. Bu parti aha birkaç yıl önce baraj altında kalıyordu. SPD ise tarihinde ilk kez üçüncü parti konumuna geriledi.
AfD’yi kapatmak Merz’in işine gelmez
Şimdilerde AfD’ye olan desteğin daha da arttığı ve birinci parti olmaya doğru yol aldığı ifade ediliyor. Oysa daha bu hafta içinde Alman iç istihbarat teşkilatı Verfassungsschutz AfD’yi aşırı sağcı bir örgüt olarak sınıflandırdığını açıkladı. Böyle bir karar, partinin kapatılması için siyasi otoritenin yasama organları nezdinde girişimde bulunmasını gerektirir. Ancak Merz ve yeni içişleri bakanı bu tür adımların canavarı daha da büyüteceği endişesiyle buna sıcak bakmadıklarını ifade ediyorlar. Diğer taraftan güven oylamasının birinci turununda yenilgiye uğrayan Merz’in AfD desteğini yedeğinde tutmak istediği de kuşkusuz. Almanya’da Adenauer’den miras kalan yazılı olmayan bir tunç siyasi kural vardı: merkez partiler, aşırı sağla işbirliği yapmayacaklardı. Merz bu kuralı seçimler öncesinde ihlal etmeye teşebbüs etmiş ve büyük tepki almıştı. Bu kuralın ihlal edilmesi artık daha çok olası görünüyor. Şüpheli ise malum.
Merz niye ilk turda güvenoyu alamadı?
Merz’in ilk turda güvenoyu alamamasının birkaç nedeni olabileceği düşünülüyor. Birincisi, Merkel’den daha sağda olan ve AfD’ye göz kırpan Merz’e bazı sol SPD’lilerin uyarıda bulunmuş olmaları şüphesi. İkincisi, CDU/CSU’dan bir kısım milletvekilinin Merz’in bakan atamalarını protesto etme ihtimali. Zira Merz bu kez birçok atamayı siyaset dünyasının dışından, özel sektörden gerçekleştirdi. Merz parti içi mücadeleyi Merkel’e karşı kaybedince uzun yıllar özel sektörde çalışmış ve ancak Merkel ayrıldıktan sonra partiye dönmüştü. Kohl sonrasında CDU partiyi hırslı ve sert tutumlu Merz’e teslim etmek istememişti. Parti içinde hala eski tortular mevcut. Bir ihtimal de Merz’in seçim öncesi sert vaatlerinden geri adım atmaya başlaması. Mesela Merz’in baştan Alman sınırlarının yasa dışı göçmenlere istisnasız olarak kapatılacağını ifade etmiş olmasına rağmen bu kez çocuklar, hamile kadınlar vs. için bu kuralın esnetilmiş olması, sağ kesimde hayal kırıklığı yarattı. Oy firesi buradan da kaynaklanmış olabilir.
Sebep ne olursa olsun, Merz bundan sonra yoğurdu üfleyerek yiyecektir. Her önemli karar öncesinde hem kendi koalisyonundan hem de muhalefetten destek almak için bazı adımları daha temkinli atabilir. AfD’den gelecek muhalefeti göğüsleme çabası ile daha sağa kayması durumunda ise koalisyon ortağı SPD ile iplerin gerileceği kuşkusuz. Yeni Alman realitesi Merz’i hayli yoracak. Bu altüst oluş içinde bakalım mevcut koalisyon dört yılını nasıl tamamlayacak?
Merz’in sorunları sadece dış göçle ve iç siyasetteki çatışmalarla bitmiyor. Bir de yavaşlayan ekonominin ayağa kaldırılması ve yeni Avrupa savunma kimliği oluşturulurken Almanya’nın üstlenmesi gereken sorumluluklar var. Alman ekonomisi yeni teknoloji üretmekte ve uygulamakta hayli geç kaldı. Örneğin dünyanın en büyük otomobil üreticisi Volkswagen’in sorunları giderek artarken şirketin pazar payı daraldı ve para kaybetmeye başladı. Alman ekonomisini, Çin rekabeti karşısında yeniden ayağa kaldırmak Merz için çok zor olacak. Özellikle başında bulunduğu hükümet böyle problemli bir başlangıç yapmışken.
Diğer taraftan Trump yüzünden ABD’nin Avrupa’ya olan savunma taahhütlerinin kuşkuya düştüğü bir ortamda bir yandan NATO’yu canlı tutmak bir yandan yeni bir Avrupa mimarisini ABD ve Rusya’nın tepkisini çekmeden oluşturmaya çalışmak, Merz’in sırtında umman bir yük oluşturuyor. Bu sorunlardan sadece bir tanesi dahi bir hükümeti zorlamaya yeterken, Merz’in titrek bir koalisyonla bunların altından kalkıp kalkamayacağı hayli tartışmalı.
Merz Türkiye’ye muhtaç ama…
Merz, bir yandan göçmen politikaları, bir yandan da Avrupa savunması nedeniyle Türkiye’ye muhtaç görünüyor. Koalisyon ortağı SPD, AKP hükümetine ne kadar eleştiri yöneltirse yöneltsin, Merz’in aynı tutum içinde olmayacağı çok aşikar. Ama kimse Merz’den Türkiye’ye karşı yelkenleri suya indirmesini beklemesin. Neticede liderliğini yaptığı parti CDU, baştan beri Türkiye’nin AB’ye katılımına muhalefet ediyor.