Müzakere etmiş olmak için müzakere etmek

Halk arasındaki “konuşmuş olmak için konuşmak” deyişini duymuşsunuzdur. Herhangi bir amaca yönelik olmadan, içeriksiz, boş laflar etmek anlamında kullanılır. Diplomaside de buna benzer, “müzakere etmiş olmak için müzakere etmek” diye bir söz vardır. Rusya ile Ukrayna arasındaki barış müzakereleri tam da bu tanıma uymaya başladı.

24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından bu yana üç yılı aşkın bir süre geçti. Savaşta ateşkes sağlanabilmesi için, hatırlayabildiğim kadarıyla, bugüne kadar ilki Belarus’tan başlamak üzere; Polonya sınırında, Riyad’da, Antalya’da, iki kez de İstanbul’da müzakere masaları kuruldu. Çok muhtemelen, kamuoyuna açıklanmayan, bilmediğimiz başka yerlerde de Rusya ve Ukrayna heyetleri bir araya gelmişlerdir. Bayram tatilinden önceki son İstanbul görüşmeleri 50 dakika sürdü. Açılış konuşmaları bir kenara bırakılacak olursa, taraflar masaya sadece oturmuş olmak için oturmuşlar.

Allah’tan iki tarafın da elinde çok sayıda esir var. Zevahiri kurtarmak babından, sonuçsuz kalan her müzakere turundan sonra karşılıklı olarak esir takasında bulunuyorlar. Esirler bitince de, korkarım, sadece ölen askerlerin cenazelerinin değişimiyle yetinmek zorunda kalınacak. Orada bile sorunlar yaşanıyor.

 

Çözüm için siyasi irade yok

Niteliği ne olursa olsun, herhangi bir sorunun müzakereler yoluyla çözümlenebilmesi için, müdahil olan tarafların bu yönde siyasi iradeye sahip olmaları gerekir. Aksi takdirde, Kıbrıs örneğinde görüldüğü gibi, 50 yıl da müzakere edilse, siyasi irade yoksa bir yere varılamıyor.

Ne Rusya’nın ne de Ukrayna’nın barış yapmak için siyasi iradeye sahip olmadığı apaçık ortada. İki tarafın masaya getirdiği ateşkes şartları arasında uçurum var. Rusya, üç yıl savaştıktan sonra tarih boyunca kendi toprağı olarak gördüğü Ukrayna’yı dize getirmeden ateşkesi kabul etmeye yanaşmıyor. Putin, savaştan istediğini alamadan çıkacak olursa, karizmayı fena halde çizdirmiş olacak. Ukrayna’ya gelince, çözüm için zerre kadar siyasi iradesi olsa, ertesi gün masaya oturacağı bir ülkeye ağır zayiat veren saldırılarda bulunmazdı.

Rusya-Ukrayna savaşı sadece iki devlet arasında değil

Öte yandan, bu savaş yalnızca Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş olmaktan çıktı; küresel güçlerin de dâhil olduğu bir mücadele hâline geldi. Trump, seçim kampanyası sırasında 24 saatte Rusya-Ukrayna savaşını bitireceğini vaat etmişti. Koltuğa oturalı bugün itibarıyla tam tamına 3480 saat olmuş. Önce bu işi, Ukrayna’yı bulaştırmadan Rusya ile çözmeye yeltendi. Zelensky’i Beyaz Saray’a davet ederek, medyanın gözü önünde fırçaladı. Sonra ateşkesi kabul etmeyen Putin’i ilave yaptırımlar uygulamakla tehdit etti. Sizin anlayacağınız, Trump’ın kafası çok karışık, ne yapacağını bilemiyor.

Başını İngiltere’nin çektiği Batı, ekonomik yaptırımlarla 2–3 sene sonra Rusya’nın iyice zayıflayacağına inanıyor. Deneyimli gazeteci Deniz Kilislioğlu, geçen hafta “Rusya saldırısında olağan şüpheliler” başlıklı köşe yazısında, Birleşik Krallık’ın Rusya-Ukrayna savaşının uzamasını istediğinin bir sır olmadığından söz etmiş. Pek haksız da sayılmaz hani. 2022 yılında İstanbul’da varılan mutabakatın hayata geçirilmesinin, daha sonra o zamanki Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson tarafından engellendiği de bir sır değil.

İngiltere’nin son yüzyılda dâhil olduğu savaşlar

Bu İngilizler âlem bir millet. Hem son derece zarif ve kibarlardır, “gentleman” deyince akla ilk İngilizler gelir; hem de hin oğlu hindirler, savaşı da çok severler. Geçtiğimiz yüzyıl içerisinde, “En fazla savaşa giren ülke hangisidir?” diye soracak olursanız; ne ABD, ne Rusya… Tereddütsüz “İngiltere” derim. İngiltere bu süre zarfında iki Dünya Savaşı’nın yanı sıra Kore Savaşı’na, Falkland Savaşı’na, Afganistan Savaşı’na, Körfez Savaşı’na ve Irak Savaşı’na katıldı. Bunlar, İngiltere’nin bizzat asker göndererek katıldığı savaşlardır. Bir de Suriye’deki gibi sütre gerisinden müdahil olduğu savaşlar var.

Zelensky, 1 Haziran’daki “drone” saldırılarını herhangi bir yardım almadan, kendilerinin 18 aylık bir çalışma sonunda gerçekleştirdikleri iddiasında bulunmuş. Bu tür karmaşık operasyonları tek başına, İsrail’den başka bir devletin gerçekleştirebileceğine ihtimal vermiyorum.

Rahmetli İsmet Paşa’nın, karşısındaki kişilerin söylemlerini ciddiye almayıp ironik bir şekilde reddettiği hallerde sıkça kullandığı bir söz vardır:

“Güldürmeyin beni.”