İmamoğlu Operasyonu başladığından bu yana iktidar ile iktidar yanlısı sermaye arasında ciddi bir savaş başladığını görüyoruz.
İlginç olan, iktidarın 23 yıldır bu firmaları kendi elleriyle büyüttüğü ve hatta bazılarının Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığından bu yana yanında olan firmalar olmasıydı.
İlk hedefe koyulan, İmamoğlu’nun toplantıları için sıklıkla kullandığı Le Méridien Hotel’in sahipleri oldu.
İktidar medyası ve iktidar medyasının troll ekipleri, otelin sahibi firmayı “Geleceğin cumhurbaşkanı olarak gördükleri İmamoğlu’na yanlamakla” suçlamaya başladılar.
Ardından bir diğer müteahhit holding iktidarın hedefi oldu. Bir an önce sektörden çekilmeleri ve hatta varlıklarını satmaları konusunda baskıya maruz kaldıkları haberleri yayıldı.
Hatta bunlardan bazılarının, gruplarında çalışan bazı yöneticilerin ihaneti ile sarsıldıkları ve hedef alındıkları konuşulur oldu.
Ve son olarak da İBB’ye yönelik olarak yapılan 4. dalga operasyonda, Yapı Merkezi adlı şirketin patronları da gözaltına alındılar.
Herkes şaşırdı.
Çünkü Yapı Merkezi, adı 5’li Çete olarak anılan grupta geçmese bile, bu iktidar döneminin parlak müteahhitlik firmalarından biriydi.
İktidarın pek bir övündüğü KOİ projelerinden Avrasya Tüneli’nin yapımcı ve işletmecisi idi.
Her yıl bu tünelin işletmesi için Hazine’den milyarlarca lira garanti ödeme alıyor, muhalefetin hedefi oluyordu.
Aynı firma iktidarın en tartışmalı ve en gayrı makul yatırımlarından biri olan Çanakkale Köprüsü’nün de hem imalat hem de işletme ortağı idi ve oradan da Hazine’den ciddi miktarda ödeme alıyordu ve dahası bu işteki ortağı LİMAK ile birlikte ihalesiz biçimde bu köprüye bağlanan otoyolların yapım ve işletmelerini de alarak, Çanakkale Köprüsü’nün işletme süresini uzatıyordu.
Bunların dışında AKP Devletinden yıllar içinde farklı farklı alanlarda milyarlarca liralık ihale almış bir firmaydı.
Hatta son olarak 2024 yılının sonunda bu köşenin hedefi olmuştu.
Çorum Delice demiryolu hattının ihalesine Ulaştırma Bakanlığı tarafından “davet” edilen “şanslı” firmalardan biriydi ve 84.000.000.000 TL’lik işi yılın son gününde yağmadan mal kaçırır gibi almış ve yılın ilk gününde de asgari ücret artışı oranında fark almaya hak kazanmıştı.
Ben de bu durumu sertçe eleştirmiştim.
İmamoğlu’na yönelik operasyonlar kapsamında gözaltına alınan Yapı Merkezi adlı firma ile iktidar aslında birbirine bu kadar yakın ve hatta iç içeydi.
Ancak şimdi içerdeler.
Nedenini de öğrendim.
Kazandıkları değil, kaybettikleri bir ihale nedeniyle gözaltına alınmışlar.
İBB’nin bir metro ihalesine katılmışlar.
Ancak bu ihalede İBB ile anlaşma yapan, iktidara yakın bir başka firma olmuş.
Yapı Merkezi işi alamamış.
Şimdi alamadıkları işten ötürü gözaltındalar.
Anlaşılan o ki, İmamoğlu dönemi İBB’den iş almak kadar iş alamamak da iş insanları için tehlikeli.
İktidar uzun yıllar iş verdiği kendine en yakın firmaları bile yemekte bir beis görmüyor.
Dünün “makbulleri” bugünün “maktulleri” oluyor.
Merak ettiğim ise bugünün makbullerinin sonu.
CHP’nin beklenmedik performansına karşı AKP’nin tek umudu yargıda
İmamoğlu’nun tutuklanmasının üzerinden 2 aydan fazla bir süre geçti.
Ne yalan söyleyeyim, CHP’den de, liderinden de bu iki aylık sürede böylesine bir performans beklemiyordum.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasından sonra kısa süreli bir tepki gösterebilmişlerdi ama tansiyonu yüksek tutamamışlardı.
Beşiktaş Belediyesine yapılan operasyon sonrası o kadar bile tepki olmamış, sanki bir kabulleniş dönemi başlamıştı.
Beykoz, Ataşehir operasyonları sonrası ise doğru düzgün bir tepki bile görememiştik.
Muhtemelen iktidar da İmamoğlu’na karşı bir operasyon yapma cüret ya da cesaretini bu tepkisizlikler ya da cılız tepkiler üzerine bulmuştu.
Şöyle düşünmüşlerdi, “CHP birkaç gün bağırır çağırır sonra konuyu unuturlar gider”.
Çünkü geleneksel CHP tavrı bu gibi görünüyordu.
Ancak böyle olmadı.
CHP, iktidarın hiç ama hiç beklemediği bir performans sergiledi ve sergilemeye devam ediyor.
2 ayı aşkın bir süredir tansiyonu yüksek tutuyor.
Önce gençlerin büyük desteği ile Saraçhane’de çok ciddi bir hareket başlattı.
İktidarın özellikle gençlere yönelik aşırı sert tepkisi ile meseleyi toplumsal hale getirmeyi başardı.
Ardından peş peşe mitinglerle gündemi İmamoğlu’na kilitledi.
Yozgat Mitingi ile iktidara çok net bir mesaj verilmesine aracılık etti.
Ve durmadan, yorulmadan gündem belirleme üstünlüğünü elinde tutar hale geldi.
Genel Başkan çok iyi bir tempo tuttururken, ilk kez CHP’de genel başkan tek değil bir ekiple hareket eder oldu.
Mahmut Tanal yeni bir yıldız olarak parlıyor.
Ali Mahir Başarır yeniden doğuyor.
İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik giderek yükseliyor.
Deniz Yavuzyılmaz, Deniz Yücel her gün biraz daha öne çıkıyor.
Gökhan Zeybek siyasi hayatının en iyi performansını sergiliyor.
CHP ilk kez ekip halinde bir makine gibi çalışıyor.
Bunun sonucunda da partinin oyları giderek yükseliyor, tüm anketlerde 1. parti çıkmanın ötesinde AKP ile farkı her gün biraz daha açıyor.
Sosyalist Enternasyonal’e ev sahipliği yapması, Avrupa’da oylarını arttıran tek sosyal demokrat parti olması da uluslararası etkinliğini arttırıyor.
Yükselen aşırı sağa karşı tüm Avrupa’ya umut veren tek merkez sol hareket olmayı başarıyor.
İsteyen istediği kadar dalga geçer gibi yapsın.
CHP artık iktidarı korkutuyor.
Ellerinde kalan tek şey, CHP’ye yargı yolu ile el koymak.
Onun için de parti içinde kalan tek tük iktidara yakın ismi kullanmaya çalışacakları aşikar.
Tabii bir de eski genel başkan var.
Bir türlü çıkıp “Yargı yoluyla beni o koltuğa oturtamazsınız” demeyen eski genel başkan.
AKP’nin tek umudu olarak bekliyor.
Bu cezaları tahsil edemesiniz
İktidar ilginç.
Trafik cezalarını arttırmakla övünecekleri hiç ama hiç aklıma gelmezdi.
Uzunca bir süredir tuzak gibi trafik uygulamaları ile vatandaşı bezdiren emniyetin yaptıkları yetmezmiş gibi, şimdi de ceza miktarlarına akıl dışı arttırımlar geliyor.
Konuşulan miktarlar korkunç.
Kimse yanlış anlamasın, trafikteki başıboşluğu savunacak halimiz yok ama bu cezalar mantıklı değil.
Asgari ücretin 22 bin TL olduğu yerde, ortalama gelirin 40 bin TL olduğu bir ülkede 100 bin TL’lik, 150 bin TL’lik, 200 bin TL’lik cezalardan söz ediliyor.
Bu sadece komikliktir.
Türkiye’deki araçların yarıya yakınının değeri bu miktarlar civarında.
Bu cezaları kimse ödemez, ödeyemez.
Önce arabasına haciz koymak zorunda kalırsınız.
İsyan çıkar haberiniz olsun.
Uygulanamayacak miktarda ceza ne caydırıcı olur, ne de korkutucu.
Üstelik de bu iktidar döneminde zaten iyiden iyi kaybolan adalet duygusunu tam olarak yok eder.
Hele hele iktidara yakın olanlar kendilerine bahşedilen çakarlı araçlarla her türlü herzeyi yerken, kırmızı ışıkta geçtiği için 80 bin TL’yi bulan ceza ödeyecek olan vatandaşı isyan ettirirsiniz.
Eğer bu cezaları bütçe açığınızı kapatmak ve 11 uçağa yakıt almak için koymuyorsanız, makul bir yere çekmeniz şart.
Aksi takdirde bunlar ceza olmaktan çıkar.
Komedi olur.
Açık bir tehdit
Önceki gece, oturduğum mahalleye bir grup “serseri” gelmiş.
Evime yakın bir yere bana hakaretler içeren bir pankart asmışlar.
Bununla yetinmemişler ve yaşadığımı düşündükleri apartmana girmeye çalışmış, gece vakti apartmanda oturanların zillerine basıp kapıyı açtırmaya çalışmışlar.
Sonra da bir video çekerek, pankartın asılış nedenini anlatmışlar ama gerekçeleri baştan sona iftiraya dayalı.
Ve en az bunun kadar büyük rezalet, gazete olduğunu iddia eden bir kağıdın Ankara temsilcisi olan bir gazeteci bu baskının videosunu sanki bir marifet yapılıyormuş gibi sosyal medyasından yayınlamış.
Ben elbette bunu yargıya taşıyorum ve şikayetçi oluyorum.
Ama üzücü olan ülkenin geldiği, getirildiği hal.
Ben bunlardan korkacak biri değilim.
Daha önce türlü terör örgütünün hedefi oldum.
PKK beni ortadan kaldırmak için timler yolladı.
Bir başka radikal İslamcı örgütün beni ortadan kaldırmak için görevlendirdiği teröristler emniyetin takibinden kurtulunca İstanbul Emniyeti beni koruyucu gözaltına almak zorunda kaldı.
Daha pek çok saldırıya maruz kaldım.
Alışığım, korkmam.
Ama memleketin geldiği durum açısından üzülürüm.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Bu soruya acı bir gülüşle yanıt vermediğimiz zaman.