Cürmü değil cirmi

Batı, bir yüzyıldan fazladır kurduğu siyasal ve kurumsal düzenin ağırlığını artık taşıyamayacak noktada. Temsilî demokrasi, kurumsal denetim ve liberal değerler üzerine kurulu sistem, 21. Yüzyıl'ın ilk çeyreği geride kalırken belirginleşen 'Belirsizlik Çağı'nı, bu sürecin çok katmanlı krizlerine yanıt vermekte ciddi manada zorlanıyor. Buna karşılık Türkiye ve Asya'nın yükselen ülkeleri, yeni bir liderlik modelini, bir 'medeniyet vizyonu' temelinde inşa etmekteler. Bu model, yalnızca etkin, güçlü ve vizyoner anlayışla yönetmeyi değil, aynı zamanda bulunduğu coğrafyadaki diğer ekonomilere yön göstermeyi de önceliklendirmekte. Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın güçlü, kararlı liderliğinde inşasını sürdürdüğümüz 'Türkiye Yüzyılı Vizyonu'nun özü de 'Türkiye Medeniyeti Vizyonu' üzerinden ilham verici bir kalkınma modeli oluşturmaktır.

Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Türkiye'nin öne çıkardığı 'kalkınmacı demokrasi'yi açmamızda yarar var. Hatırlayalım, Soğuk Savaş sonrası dönemde batı tipi temsilî demokrasi, yalnızca yönetsel bir araç olarak değil; aynı zamanda bir norm, bir ideal olarak sunuldu. Fakat, 2008 Küresel Finans Krizi, 2015'den bu yana tırmanan Göç Krizi, 2020 küresel pandemisi ve nihayet 2022 sonrası derinleşen güvenlik-enerji bazlı jeopolitik sarsıntılar, bu yapının kriz yönetiminde ciddi biçimde yetersiz kaldığını gösterdi. Artık seçimle gelmek yetmiyor; 'Belirsizlik Çağı'nın karmaşık meselelerine karşı toplumlar çözüm, yön, daha da önemlisi ilham verici liderlik istiyor. Bu nedenle, batı tipi 'temsilî demokrasi-neoliberal piyasa' modeline karşı, Asya'da 'etkin devlet-kalkınmacı demokrasi' odaklı yeni bir modelin meşruiyet kazandığına da şahit olduk.

Türkiye'yi yükselen gelişmekte olan ekonomiler arasında müstesna kılan ise, demokratik meşruiyeti önceliklendirerek, kalkınma ve hizmet odaklı bir siyaset anlayışını Cumhurbaşkanımızın vizyoner liderliğinde inşa etmiş olması ve bu tarihi dönüşümün aynı zamanda bir medeniyet vizyonu taşımasıdır. Bu nedenle, Türkiye klasik, batıda alışılagelmiş temsili demokrasinin ötesinde bir anlayışla, toplumsal belleğe, kültürel sürekliliğe ve ortak tarihî bilinçle güçlü bir Türkiye Toplumu kimliği inşasına odaklanmıştır. Bugün Türkiye'nin öne çıkardığı model, salt bir kalkınma projesinin ötesinde; özünde 21. Yüzyıl için en hayati öneme sahip insan odaklı bir medeniyet restorasyonu mücadelesidir. Dünyadaki tüm mazlumlara Türkiye'nin sahip çıkmasının özü de budur.

Türkiye Medeniyeti Vizyonu, toplumu özümsemiş ve onunla birlikte hareket eden liderliği, evrensel teknik kabiliyetleri yerli kültürel değerlerle sentezleme becerisini, güçlü bir ortak aidiyet duygusu inşa etmeyi içermektedir. Bu vizyon, batıdaki gibi bir kimlik siyaseti değil; kimliğini arayan değil, özünde kimliğini bilen bir toplumun yol yürüyüşüdür. Çok kutuplu bir dünya tartışmalarının öne çıktığı yeni küresel düzen arayışlarında, Cumhurbaşkanımızın güçlü ve kararlı liderliğinde, Türkiye artık 'uyum sağlayan' değil, yeni değerler üreten bir aktördür. Türkiye artık istikamet alan değil, istikamet çizen bir ülkedir. Türkiye'nin 'medeniyet' odaklı liderlik modeli, hem batının 'kurumsal gelenek' anlayışıyla, hem de doğunun 'devlet aklı' anlayışıyla bağ kurmaktadır. Daha da önemli, toplumuyla bir an dahi bağını hiç koparmayan bir liderlik anlayışından söz ediyoruz. Bu model, genç nesillerimize de salt yükselen Türkiye'nin geleceğinde rol almak üzere bir kariyer rotası değil, bunun çok ötesinde bir aidiyet, bir ideal ve bir medeniyet inşası sunmaktadır. 21. Yüzyıl'da liderlik artık yalnızca 'temsil'i değil; 'temsille birlikte rehberlik' etme sanatı haline dönüşmekte. Türkiye ise kendi medeniyetinden beslenerek geleceği şekillendirme iradesi taşıyan bir model ortaya koymaktadır.