İktidar ve iktidar yakınları, İsrail’in İran’a saldırısı ile başlayan İran-İsrail savaşı nedeniyle yeniden ve sürekli bir “korku pompalamaya” başladılar.
Zannedersin, İsrail Türkiye’ye saldıracak, zannedersin İran’dan sonra Türkiye-İsrail savaşı çıkacak.
Buradaki amaç, toplumda korku yaratıp, herkesi “tecrübeli ve uluslararası alanda güçlü lider” imajı ile Erdoğan’ın arkasına hizalamak, “Ekonomi falan kötü olabilir ama ülke tehlikede biz Erdoğan’la yürüyelim” dedirtmek.
Peki bu doğru mu!
Bir soruna karşı, tabii o sorun gerçekten var olsa bile, o sorunun nedenine sığınmak akılcı mı!
İsrail Türkiye için gerçekten bir tehditse eğer, ne zamandan beri tehdit ve niye tehdit!
Türkiye’ye asıl tehdit İsrail değil.
Türkiye açısından tehdit olan “güvenilmez” bir ülke olarak tanınmaya başlaması ve yakınındaki herkesle arasını bozan strateji yoksunu politikaları.
Bugün tüm bölgemizde tek bir dostumuz yok.
Karabağ örneği üzerinden “Karabağ’a girdiğimiz gibi size de gireriz” diyerek, Azerbaycan’ın Karabağ savaşındaki müttefiki İsrail’i, Karabağ üzerinden tehdit ederek Azerbaycan’la da aramızı açtığımız için bölgedeki “değerli yalnızlığımız” had safhada.
Türki cumhuriyetler dediğimiz ülkeler Kıbrıs Rum Kesimi diye bildiğimiz Kıbrıs’ta peş peşe büyükelçilik açarken, Rusya Türkiye tarafından kazıklandığı hissine sahipken, Yunanistan sınırımızda ABD üssü kurup, Türkiye’yi hedef alan tatbikatlar yaparken, Bulgaristan bile içişlerine müdahil olduğumuz için Türkiye ile limoni iken ve AKP’nin devirdiğimizi iddia ettiği Esad rejiminin yerine getirdiğini söylediği HTŞ rejimi Suudi Arabistan ve haliyle İsrail’e Türkiye’nin Suriye’deki etkisinin artmayacağı garantisini verirken, YPG Amerika’nın boşalttığı üslerde varlığını pekiştirirken, tüm bunlara neden olan ve bölgemizdeki herkesi Türkiye aleyhtarı yapan iktidarla kendi yarattığı sorunları aşacağız, öyle mi!
Ben en iyisi kahraman Orkun Özeller’in bana yolladığı bir maille bu yazıyı noktalayayım.
“Fatih Bey,
Ülkemizi yönetenler güvenlik açıklarımızı görmemeye devam ediyor.
Ülkeye bir füze ya da hava saldırısı olsa korunabileceğimiz sığınaklarımız yok.
Hâlâ sığınak yapma gereği duymayan, akıl etmeyen bir idare var.
Dünkü yayınınızda siz de İsrail’in nasıl yerin altına girdiğine değindiniz.
Bununla beraber uygulamada olan 6 aylık askerlik sistemi ile de güvenliğimizi sağlamamız mümkün değil.
Kimse batıdaki birliklerimizin durumuna bakmıyor (ismi var, kendi olmayan muharip birlikler)
NATO ‘Hedef ülke Türkiye’ senaryosu ile tatbikat yaptı, halen bizimkilerde tık yok
Bitti mi?
İç cephemiz de çok güçlü milyonlarca sığınmacı ile…
Seferberlik durumunda biz cephedeyken bu adamlar neler yapar diye düşünebiliyor musunuz?”
Gerçekten düşünebiliyor musunuz ya da düşünüyor musunuz!
Sonuç olarak bizim işimiz uyarmak, ne yapacağınıza siz karar vereceksiniz elbet ama sonra kimse düştüm diye ağlamasın.
Hadi oradan pislikler
İktidar trolleri sosyal medya üzerinden benim yaklaşık 2 yıllık sözlerimi alıp, kesip biçip sanki o sözleri dün söylemişim gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar iki gündür.
Aşağılık oldukları için alçalmakta sınır tanımıyorlar.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları başladığında söylediğim “İsrail halkı Netanyahu kasabını indirebilir. Çünkü İsrail bölgemizdeki tek işleyen demokrasi ve halkı oldukça aydın bir halk” diyorum ve Hamas’ın Netanyahu’nun ekmeğine yağ sürdüğünü anlatıyordum.
Bunu sanki şimdi söylemişim ve Netanyahu’yu eleştirmemişim gibi sunuyorlar.
Oysa İsrail’deki rejim hakkında benim söylediklerimin onda birini bile söyleyebilen yok aralarında.
İsrail’e hâlâ milyarlarca dolarlık mal satanlara, İsrail’e mal taşıyan gemilerine, İsrail ile limanlarımız üzerinden yapılan ihracata, Türkiye’yi İsrail’e ihracatta 5. ülke yapanlara, İsrail’e silah götüren gemilere limanlarımızı kullandıranlara, İsrail savunma şirketleri ile ortaklık kuranlara gıkını çıkaramayan şerefsizler bana saldırıyorlar.
Neymiş “İsrail demokrasidir” demişim.
Evet, İsrail demokrasidir.
Ve o demokraside devrilmek üzere olan Netanyahu’ya can veren de sizin sevgili Hamas’ınızdır.
Netanyahu bugün hâlâ iktidarda ise bunu Hamas’a borçludur.
İsrail bugün bölgede önüne gelene saldırıyorsa bunun nedeni Hamas’ın verdiği bahanedir.
Tekne fuarına değil ama otomobil tahsisine takıldım
CHP’nin İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek’le ilgili açıklamaları gündem olup, yıpratıcı hale gelince Gürlek’in avukatı Halk TV’ye çıktı.
İlginç bir seçim.
Sahibi hakkında gözaltı kararı olan TV’de savcının avukatını görmek şaşırtıcı idi.
Ama taktik olarak doğru yaptı, iktidar yanlısı bir kanala çıksa ne izlenirdi ne de ciddiye alınırdı, kendi çalıp kendi oynamış gibi olurdu.
Öncelikle içerikle ilgili şunu söyleyeyim.
Gürlek’in avukatı bende “hayal kırıklığı” yarattı.
“Güçlü” savcının “zayıf” avukatı diye düşündüm.
Gürlek hakkındaki iddialara “Ne var canım, yat fuarında dolaşmak yat almak anlamına gelmez” dedi.
Bence orada haklıydı.
Binlerce insan yat fuarlarını geziyor ama bunların pek azı yat alıyor.
Ancak yine de bir başsavcının daha dikkatli olması gerektiği aşikar.
Ben de görevdeki bir başsavcının, milyonlarca dolarlık bir yat alacak kadar şuurunu yitirdiğini düşünmüyorum.
Ama ilginç olan, İletişim Başkanlığı’nın bir gün önce yaptığı açıklamanın bizzat başsavcının avukatı tarafından yalanlanmasıydı.
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, fuar gezisinin tarihi ile hatalı bilgi vermiş, dezenformasyon yapmıştı.
İletişim Başkanlığı’nın açıklamasının aksine fuar gezisi ve tekne ziyareti eski değil, yeniydi.
Bir anda İletişim Başkanlığı açığa düştü.
Önemliydi.
Doğrusu ben kendi adıma fuar meselesini çok kayda değer bulmuyorum.
Benim açımdan asıl sorun, İBB’nin Gürlek’e hakimliği döneminde bir otomobil tahsis etmiş olması.
Belediyeler, yargı mensuplarına araç tahsis edemez, etmemeli.
Zaten böyle bir düzenleme, böyle bir kural da yok.
Yasa ya da yönetmelik yaparsınız ve “Büyükşehir belediyeleri yetki alanlarında görev yapan tüm ağır ceza hakimlerine araç tahsis etmek zorundadır” dersiniz, tamam.
Ama böyle bir şey yokken, bir belediyenin bir hakime ya da bir savcıya otomobil tahsis etmesi olacak bir iş değildir.
Neye göre, hangi hakime, hangi savcıya diye bir soru gündeme gelir.
Üstelik de yarın o hakim kendisine araç tahsis eden belediyeyi yargılamak, o savcı belediyeye soruşturma yürütmek zorunda kalabilir.
Savcılar ya da hakimlere güvenlik gerekçesi ile ya da başka bir gerekçe ile araç tahsis edilecekse bunu Adalet Bakanlığı yapar.
Ya da zamanında Zekeriya Öz’e olduğu gibi Başbakan kendi makam aracını yollar ki, o bile sorgulanır, o bile aslında doğru değildir.
Eğer İstanbul’daki yüzlerce hakimden sadece bir veya ikisine partili bir belediye araç tahsis ediyorsa orada sorun vardır.
Ben yat fuarına değil ama bu tahsise takılırım.
Belediye açısından suç, yargı açısından ise tartışma konusudur.
Ama şunu da biliyorum, AKP’ye oy verenler açısından bu durum bir sorun teşkil etmez.
Çünkü “Ne var canım devletin belediyesi, devletin hakimine araç tahsis etmiş, ne var bunda” diyeceklerdir.
Tabii aynı tahsisi CHP’li belediye yapsa, “Ne yargıya etki etme çabası ha” diyecekleri gibi.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
İyi muhalefeti yargı eli ile kötüsüyle değiştirmeye çalışanlarla ortak olmadığımız zaman.