Türkiye’de de yatırım yapmaya hazırlandığı söylenen ve benim adını ilk kez duyduğum Amerikalı petrol milyarderi Harold Hamm, Fox News kanalına bir röportaj vermiş.
Röportajda kendisine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın tutuklanması ile ilgili ne düşündüğü sorulunca da “Böyle şeyler genellikle üçüncü dünya ülkelerinde olur. Muhaliflerinizi tutuklar, işinize bakarsınız. Aktif protestolara rağmen orada belirgin bir istikrar var” yanıtını vermiş.
Rezillik.
Ama Hamm’ın kabahati değil elbet.
Demek ki, oradan bakınca ülke böyle görülüyor.
Demokrasinin olmadığı bir Orta Asya Cumhuriyeti ya da bir Ortadoğu diktatörlüğü.
Ve Amerikalı milyarder iş insanı Hamm’ın bu sözlerine tepkiyi CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik gösteriyor.
Amerikalıya ağzına geleni söylüyor.
Ne büyük hata.
Oysa Amerikalı tam da CHP’nin iddia ettiği şeyi tekrarlıyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kürsüden sürekli tekrarladığı bir tezi, yabancı bir yatırımcı, bir dış gözlemci olarak onaylıyor, tekrarlıyor.
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in bu sözleri söyleyen adama kızmasından ve yanıt vermesinden daha yanlış bir şey olamaz.
Çünkü adam tam da CHP’nin söylemini tekrarlıyor.
Türkiye’de bir diktatörlük olduğunu ima ediyor, aynı Özgür Özel gibi.
CHP bu adama kızmak değil, tam aksine “Bakın işte bütün dünya Türkiye’yi artık böyle görüyor” diye örnek göstermeliydi.
Çok açık ki bu adama kızması gereken kişi CHP’li Özgür Çelik değil, AKP Sözcüsü Ömer Çelik olmalıydı.
Öyle ya Türkiye’nin bir diktatörlük olduğunu söyleyen Özgür Özel’e kızıp, aynı şeyi ABD’den tekrarlayan Hamm’e suskun kalmak doğru değil.
Üstelik Özgür Özel’in söylemleri ardımızda kalıyor, Harold Hamm ise bunları tüm dünyanın izlediği Fox News’da söylüyor.
Bence Harold Hamm, AKP’li Ömer Çelik’ten ve İletişim Başkanlığından sağlam bir yanıtı hak ediyor.
Boşverin sayıları, siz sanatçı korkutun
Şarkıcı Linet’in konser vereceği yeri basıp, sanatçıyı kaçmak zorunda bırakanlara kızıp “Linet bir Türk vatandaşı, bunu yapamazsınız” dediğim için bana it sürüsü gibi saldıranlar, aşağıda anlatacağım tablo karşısında suskunlar.
Anlatacağım dediğim olay şu.
Biliyorsunuz Türkiye’yi idare edenler 2024 yılının Mayıs ayında İsrail ile ticaret yasağı başlattılar.
Her türlü ürünün alışverişi, ihracat ve ithalatı yasaklandı.
Ancak ilginç bir şey oldu.
İsrail’e ihracatın yasaklanması ile birlikte Filistin ile ticaret uçtu. İsrail’e satamadığımız her şeyi Filistin’e satmaya başladık.
Biz bunun aslında İsrail’e örtülü bir ihracat olduğunu söylesek de, sürekli yalanlandık ve “Yok canım ne İsrail’i, bunlar Filistinli kardeşlerimize gidiyor” diye kandırılmaya çalışıldık.
AKP’nin her yalanına kanmaya hazır bir kitle zaten mevcut olduğu için de yalan söyleyen biz olduk.
Ancak birkaç gün önce Katar’ın resmî haber televizyonu El Cezire bir liste yayınladı.
İsrail ile ticaret yapan ülkeler listesi.
Liste ilginç.
İlk sırada Çin var.
Onu ABD takip ediyor.
Arkasından Almanya geliyor.
Bu sıralama çok normal.
Çünkü bu üç ülke zaten dünyanın en fazla ihracat yapan üç ülkesi.
Onları takip eden ülke İtalya.
Ve beşinci sırada sürpriz bir ülke var.
TÜRKİYE.
Evet, evet. Yanlış okumuyorsunuz.
El Cezire’nin yayınladığı listede İsrail’e en çok mal satan ülkeler sıralamasında 5. sırada Türkiye var.
2,9 milyar dolarlık mal satmışız İsrail’e.
Pardon, ticaret yasağımız olan İsrail’e.
Eeee, hani biz yalancıydık.
Dostunuz Katar da mı yalancı.
Herkes yalancı bir sizin abileriniz mi doğrucu.
Güldürmeyin beni.
En iyisi siz gidin protesto edecek bir sanatçı bulun.
Öylesi daha kolay.
Muhtaçlık ve hukuk
ABD giderek Türkiye’ye benziyor diyorum.
Her gün biraz daha haklı çıkıyorum.
Katar Emiri, birkaç yıl önce Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hediye ettiği Boeing 747 Özel Jet’in bir benzerini şimdi de ABD Başkanı Trump’a hediye etti.
Ülkesindeki tüm eleştirilere “Böyle büyük bir hediyeyi reddedecek kadar enayi değilim” diyerek kabul etti. “Ulusal güvenlik riski doğurur” diyenlere de “Başlatmayın güvenliğinizden” benzeri bir yanıt vererek susturdu.
Zannederim Katar Emiri Boeing’le bir “toptan alım anlaşması” yapmış olmalı.
Çünkü bu saatten sonra bir tane de Çin Devlet Başkanı’na hediye etmek zorunda, tabii onların kabul edeceğini zannetmiyorum.
Ama asıl benzerlik tabii ki burada değil.
Trump da ülkesinde sürekli olarak Türkiye’yi anımsatan uygulamalara imza atıyor.
Bunlardan sonuncusu Harvard Üniversitesi’nin yabancı öğrenci kabul etme hakkını ortadan kaldıran bir karar alması oldu.
Üniversite yönetimi Trump yönetiminin öğrencilerle ilgili talep ettiği bazı bilgileri paylaşmayı reddedince, Trump da üniversiteye kızarak yabancı öğrenci alma hakkını ortadan kaldırdı.
Vasatın ve avamın elit olan her şeyden intikam alma arzusunu gösteren bu karar son derece Türk tipi bir yönetim anlayışı idi.
Ancak ABD’de hâlâ güçler ayrılığı ve hukuk var.
Harvard Üniversitesi bu karar üzerine hemen mahkemeye başvurdu.
Ve bir yargıç yasalara dayanarak ABD Başkanı’nın bu kararının geçersiz olduğuna hükmetti ve üniversiteye haklarını iade etti.
Başkan’ın kararını 48 saat geçmeden geçersiz hale getirdi.
Ve Trump mahkemeye mutlaka kızdı, öfkelendi ve hatta belki de küfretti ama “Ben mahkeme kararını tanımıyorum” demedi, diyemedi.
Şimdilik ABD’de hâlâ güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü işliyor.
Ve Trump’ın önündeki 3,5 yıl içinde bunu ortadan kaldırması pek mümkün görünmüyor.
20 yıl iktidarda kalabilseydi belki orada da bu işin icabına bakardı.
Zaten belki de bu yüzden ABD’de iki dönem kuralı var.
Ve Clinton gibi ayrıldığı gün bile yüzde 60 oyu olan bir başkana dahi, en yakın destekçisi bile “Gitme hakkın yok. Amerika’nın sana ihtiyacı var” demedi.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Cumhurbaşkanlarına, kulüp başkanı muamelesi yapmadığımız zaman.