Hem büyük iddiaları olan, hem ekonomik krizden çıkmak için yol arayan ve hem de sistem sorununu bir türlü çözememiş hangi ülke demokratikleşmekte bu kadar nazlanabilir? Başka yolu mu var, başka seçeneği mi var?
Açık ki demokrasisi zayıf bir ülkede ekonomi, refah ve güvenlik olmaz. Hal böyleyken orası büyük ülke hiç olamaz. Zira, insanlarının mutlu olmadığı, kendilerini güvende hissetmediği, siyasetin, medyanın, akademinin rahat konuşamadığı bir ülke büyüyemez. Nasıl sadece Kürt meselesinin çözümsüz kalmasının Türkiye’yi hak ettiği yerin gerisinde bıraktığını tecrübeyle biliyorsak, demokrasi ve hukuk eksikliği ülkenin tamamı adına daha da büyük kayıpların temel sebebidir. Bunlar yoksa, eksikse yahut zayıfsa küçük ve kırılgan bir ekonomiye mahkum olmak kaçınılmazdır. Beş altı yıldır ekonomik kriz içinde yaşamanın, dünya ile rekabetten geri kalmanın ve bütün istatistiklerde en kötü yere demir atmanın sebebi de en başta demokrasi ve hukuk sisteminin zayıflığıdır.
Bugünlerde, demokrasi talebi bir kez daha gündemde ve bu talebe çözüm süreci eşlik ediyor. Ya da tersinden çözüm sürecine demokrasi eşlik etsin isteniyor. Yani, Türkiye büyük bir problemden kurtulmak üzereyken en büyük problemi olan demokrasi eksikliğini gidermek fırsatını kaçırmasın, talebi. Çözümün de anahtarı budur. Aksi halde çözüm süreci sağlıklı yürümez ve ömrü kısa olur. Ülkenin büyük kesiminin kendini baskı altında hissettiği ve mutsuz olduğu ortamda çözüm mekanizması işlemez. Son derece isabetli ve doğal bir analiz… Bir süreç olmadan da gerekli olan şeyi hiç olmazsa sürecin hatırına yapmayı düşünmekten ve bunu istemekten daha mantıklı ne olabilir?
Demokratikleşme hayati derecede gerekli ama gelin görün ki bu iktidarın gündemiyle hayati derecede çelişiyor. Siyasetin yargı marifetiyle sahaya indiği bir dönemden geçiyoruz ve bu yöntemi kullanma ısrarı azalmıyor, artıyor. Dün sabah İstanbul Belediyesi’ne yeni bir operasyon yapıldı. Önceki gün de yapılmıştı, önceki haftalarda da… Ekrem İmamoğlu’nu siyaset dışında tutmak ve hapisteyken bile sözünü etkisizleştirmek için büyük bir seferberlik var. Dava dosyasının güçlendirilmesi ve prestijinin alaşağı edilmesi namına her yol deneniyor. Denemeler arttıkça görüntü hukuki olmaktan biraz daha çıkıp siyasallaşsa da ısrar devam ediyor.
Böyle bir ortamda demokratikleşmeyi konuşmak iktidar için imkansızdır. Çünkü, demokrasinin yolu hukukun güçlendirilmesi, seçilmiş liderlerin üzerindeki baskının azalması ve ifade hürriyetinin artmasından geçiyor. İktidarın elindeki sınırsız gücün sınırlandırılmasından… Yani, erken veya zamanında, seçimin zilleri şimdiden çalmaya başlamışken, siyasi rakibine alan açmaktan söz ediyoruz. İktidar için zorluk da burada… Bunu denemek yerine kendileri için garanti gördükleri bugünkü tabloyu korumayı tercih ediyorlar. Her seçim öncesinde tatbik edilmiş ve bir şekilde netice almış yöntemin şimdi yeni ihtiyaca göre şekillenmiş limitsiz versiyonunu deniyorlar.
Esneme, yumuşama veya uzlaşma bu şartlarda bir zaaf olarak görülüyor. Güç kullanmaktan herhangi bir nedenle geri durmak da öyle…
Hasılı, çözüm süreci eşliğinde demokratikleşme talebi her zaman olduğu gibi şimdi de yanlış zamana denk geldi!
Zaman talihsiz olsa da, siyasi atmosfer sertleşse de Türkiye gibi bir farklılıklar ülkesinin tek çıkışının hukuk düzeni olduğu gerçeğini erteleyebilir ama değiştiremez. Mutlak serbestlik ve hürriyet şarttır. İrili ufaklı bütün problemleri çözmenin ilk adımı, demokrasi zemininde eşit ve adil rekabet şartlarında yarışmaktan geçer. Çözüm sürecinin selameti de ve eğer birgün yapılacaksa sivil anayasanın yolu da evvela bu zeminin güçlenmesiyle mümkündür.
Her türlü gecikme ülkenin kaynaklarını, zamanını ve umudunu tüketmekten gayrı netice doğurmaz.