Suriye, başkenti Şam dahil İsrail jetlerinin saldırısı altında. Erdoğan’ın “Trump ile Suriye’de birbirimizi anlıyoruz” açıklaması ile Türkiye’nin İsrail’e temkinli tepkisi dikkat çekiyor. (Foto: AA/Arşiv)
Bu yazıya başladığım 3 Mayıs sabah saatlerinde uluslararası gözlemciler Şam üzerinde İsrail İHA’larının yeniden görüldüğünü haber veriyordu. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 2 Mayıs’ı 3 Mayıs’a bağlayan gece İsrail savaş uçaklarının Başkent Şam ve Hama’ya yürüttüğü 20’den fazla saldırının şimdiye kadarki an ağırı olduğunu duyurmuştu. Lazkiye’den da İsrail saldırısı haberleri geliyordu. Özellikle Suriye’nin elinde kalan son hava savunma sistemleri vuruluyordu.
2 Mayıs günü Suriye Başkanlık Sarayı yakınlarına saldırı düzenlenmiş, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bunun Geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’ya, Dürzilere dokunmaması için bir “açık uyarı” olduğunu söylemişti.
İsrail uçakları Mayıs’ta da yine başkent Şam yakınlarında “Dürzi azınlığa saldırılar düzenleyen aşırılıkçı bir gruba” saldırtmış Başbakan Netanyahu bu operasyonun Şara iktidarını Dürziler konusunda uyarmayı amaçladığını öne sürmüştü.
Bu saldırılar, Türk Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli’nin 30 Mayıs’ta İsrail’in Suriye’ye saldırılarını durdurması gerektiği yolunda, sert üslup taşımayan uyarısının ardından yapıldı.
İsrail, Suriye, Türkiye, ABD
On üç yıllık iç savaş ardından savunmasız kalan Suriye’yi dünyanın gözleri önünde İsrail uçaklarınca her gün vuruluyor.
Şimdiki gerekçe Dürziler.
Beşar Esad’ın ülkesini terk ettiği 8 Aralık sonrasında ki gerekçe Suriye’nin -silah depoları dahil- askeri tesislerinin İran yanlısı gruplarca kullanılmasını engellemekti. Yakında benzeri saldırıların Suriye’nin Irak ve Lübnan gibi -Kürt ve Alevi federasyonu dahil- etnik ve mezhebi temsil üzerine kurulmasını zorlamak için olması kimseyi şaşırtmamalı.
Bu son kampanyanın, Türkiye’nin Suriye ile askeri eğitim işbirliği anlaşması ardından Hama’da bir eğitim üssü kuracağı haberleri üzerine Netanyahu’nun uçağa atlayıp ABD Başkanı Trump’a Türkiye’yi şikâyete gitmesi ardından başladığını görebiliriz. Trump o görüşmede Türkiye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı övmüş, Netanyahu’ya Türkiye ile bir derdi varsa kendisine söylemesini istemişti; o Erdoğan’ı Erdoğan da onu severdi. Bu arada Netanyahu da akıllı olmalı, doğrudan Türkiye’yi hedef almamalıydı.
“Dostum Trump” ile Suriye
Bu görüşmeyi izleyen günlerde Türkiye ve İsrail heyetlerinin Azerbaycan’ın kolaylaştırıcılığı ile Suriye’de çatışmasızlık görüşmeleri yaptığı açıklandı. Bu görüşmelerden bir sonuç çıkıp çıkmadığı, örneğin Suriye’de -zamanında Rusya ile olduğu gibi- çatışmasızlık hatları belirlenip belirlenmediği henüz açıklanmadı.
Erdoğan’ın da Trump’ın hislerine boş olmadığı Suriye saldırılarının devam ettiği günlerde bir kez daha anlaşıldı. Cumhurbaşkanı, 29 Nisan’da İtalya seyahatinden dönüşünde uçaktaki gazetecilere “Dostum Trump’la” dedi; “Yeni dönemde ikili ilişkilerimize çok farklı bir ivme kazandıracağımıza inanıyorum. Suriye konusunda da iki lider olarak birbirimizi anladığımızı görüyoruz.”
Dışişlerinin “Suriye’ye saldırıları durdurması gerekir” nezaketiyle İsrail’i uyarması Erdoğan’ın bu sözlerinin yayınlanması ardından yapıldı.
Türkiye’nin ABD ile Ortadoğu bölgesindeki sorunu sadece İsrail ile Gazze ve şimdi de Suriye ile sınırlı değil; daha çok Suriye’deki PKK varlığına odaklı. Ankara yıllardır, 2014’ten bu yana ABD’den -Obama döneminde DEAŞ/IŞİD’e karşı mücadele gerekçesiyle PKK’nın Suriye örgütlenmesine askeri, mali ve siyasi desteği kesmesini istiyor.
PKK’nın silahsızlandırılması süreci
Bu AK Parti hükümetinin “Terörsüz Türkiye” sloganına sığdırdığı PKK’nın silahsızlandırılması süreciyle de bağlantılı bir sorun. Süreç, hükümetin önce “silah bırakma ve fesih” kararı ile PKK’nın “Önce Abdullah Öcalan’a hareket serbestliği” koşulları arasında tıkanmış görünüyor.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 2 Mayıs’ta MHP lideri Devlet Bahçeli’nin girişimiyle başlayıp PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla gelişen sürecin “Cumhurbaşkanımızın yüksek iradesiyle devlet politikası haline geldiğini” söyledi. Bu bir yönüyle PKK’ya mesajdı. Çelik süreci engelleyebilecek “vekalet savaşları” etkeninden de söz etti.
Bu aşamada su soruları sormak gerekiyor:
– Hükümetin son haftalarda İsrail’i sert suçlamalarla hedef almama eğiliminde muhtemel bir çatışmasızlık -haydi anlaşma demeyelim- konsensusun, anlayış birliğinin rolü var mı? Örneğin, CHP’nin Filistin mitinginin engellenmesi bu çerçevede mi?
– Erdoğan’ın Suriye konusunda Trump ile “birbirlerini anladıkları” beyanı, sadece Suriye’ye İsrail saldırıları değil, PKK’nın silahsızlandırılması süreci ile bağlantılı mı?
– “Vekalet savaşları” ifadesiyle kastedilen sadece İsrail değil, aynı zamanda İran ya da bazı Avrupa ülkelerinin etkisi mi?
Başka sorular da eklenebilir ama Ankara’nın “sabrını” anlamak içim şimdilik bunlar yeter.