MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir süredir arka arkaya verdiği mesajlarla yakından izleniyor. 19 Mart sonrası Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının özgürlüklerini kaybetmelerinin ardından yaptığı; ‘hızlı yargılama ile sarih ve sahici delil’ çıkışından ‘CHP’ye kayyım atanamaz’a söyledikleri önemliydi. İktidarın AKP kanadının içinden çıkan görüş ve söylemlerle farklılık gösteriyordu. Yaptığı konuşmaların bütününde ‘CHP’ye yüklenirken’ bir yandan da kimi doğrudan yargısal müdahalelere ‘kendi durduğu yerden’ müdahale ettiği anlaşılıyordu. Bir süredir yaptığı çıkışları ‘ciddiye almayan’ kimi analistler, ciddiye alanlar bir de ‘MHP’ye yakın olduğu bilinen isimlere bakarak’ anlamaya-anlamlandırmaya çalışanlar var. Ben ikinci ve üçüncü grupta görüyorum kendimi. Ciddiye alıyorum ve daha iyi anlamak için parti içinden kimi isimleri takip ediyorum. Çoğu zaman baktığım isim Türkgün’de de yazan, Bahçeli’nin danışmanı Yıldıray Çiçek. Bir süredir de Mümtaz’er Türköne izleniyor. Kendisi, doğrudan Bahçeli’den ya da yakınlarından bilgi almadığını, ‘ülkücü geçmişi nedeniyle düşünce kodlarını bildiğini söylüyor. Cümlesini aynen aktarayım: Bahçeli’yi iyi tanıdığım ve camianın düşünce kodlarını bildiğim için anlıyorum, yoksa istihbari bir bilgim yok…
Bu arada Türköne, hapisteyken 2020 yılında Bahçeli’nin ‘davası tekraren ve titizlikle değerlendirilmelidir’ demesinden 3 ay sonra serbest kalmış bir isim.
T24’te Cansu Çamlıbel’e söyleşi veren Türköne, içinde ‘Bahçeli ve erken seçim de olan’ cümleler kurduğu için dün gün boyu tartışıldı. Bahçeli’nin Türkiye’yi erken seçime götürme geçmişi-kabiliyeti bilindiğinden bu açıklamaları ‘heyecanla izlendi.’ Şöyle konuştu:
"Erdoğan çözüm sürecini baltalayacak, yani çözüm sürecinin gelişmesini engelleyecek. Bahçeli de bunun üzerine Türkiye'yi erken seçime götürecek. Erdoğan çözüm sürecini baltalayacak çünkü daha önce anlattığım gibi hukuka dönüşün kendi hegemonik gücünü tırpanlayacağını ve kendini enterne edeceğini düşünecek. Bu yüzden de süreci küçük küçük tırpanlayarak sona erdirmeye çalışacak. Yani aslında Erdoğan çözüm sürecinin kendisine değil, bu sürecin kendisine hukuk dayatacak olmasına karşı."
Mümtaz’er Türköne böyle söylüyor. Benim bakışım biraz farklı. Konuyu biraz başa saralım. 2018 seçimleri. Seçimler sonrası ortaya çıkan tabloyu değerlendiren Bahçeli, kendi durdukları-duracakları yeri şöyle tarif etmişti:
"Milletimizin bize verdiği denge ve denetleme görevini layıkıyla yapmak için her arkadaşımız olağanüstü bir özveriyle yasama faaliyetlerine aktif şekilde katılmak maksadıyla son hazırlıklarını tamamlamışlardır. MHP, üstlendiği millet görevini eksiksiz ifa ve ifade edecektir. MHP, devletin yeniden yapılanma sürecinde elbette siyaseten, tarihen ve ahlaken taşıdığı sorumluluğun gereğini harfiyen yapacaktır."
‘Denge ve denetleme’ olarak tarif edilen noktayı ‘devlet içindeki bir gücün de desteği ile’ AKP’ye, Erdoğan’a ‘gerektiği zaman’ kırmızı çizgi çekmek olarak tarif edebiliriz. Erdoğan ile Bahçeli dönem dönem kimi anlaşmazlıklar yaşadı ama bir şekilde bunların üstesinden gelindi. Erdoğan’ın Bahçeli’yi evinde ziyaretiyle noktalanan pek çok konu sayabiliriz.
Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te başlattığı ‘Kürt sorununun çözümüne dair’ çıkış belki de son yılların en kritik hamlelerinden biriydi. İçinde ‘Öcalan’a umut hakkının da olduğu’ Türk milliyetçisi bir liderden gelen öneri. Başlangıçta Erdoğan’ın daha mesafeli gözüktüğü süreçte Bahçeli, ağır bir ameliyat geçirdiği dönem dahil konuyu yakından takip etti, başta Kürt siyasi hareketinin temsilcileri, telefonla motive etti. 22 Ekim 2024'te Bahçeli bu çıkışı yaparken elbette devlet kurumları İmralı ile görüşmüştü-görüşüyordu. Ancak onun ağzından yapılan başlangıç ve ısrarlı takip önemli oldu.
Gelelim Türköne’nin ‘Erdoğan süreci baltalayacak, Bahçeli de Türkiye’yi erken seçime götürecek’ iddialarına. Benim görüşüm şu:
Devlet Bahçeli ve ekibi Erdoğan’ı ‘bir yere doğru zorlama stratejisi’ uyguluyor. ‘Erdoğan’dan ya da iktidar ortaklığından ayrılma stratejisi’ değil bu. Mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurucusu Bahçeli’nin Erdoğan’dan ayrılarak erken seçim istemesinin durduğu yer açısından mantığının olduğunu düşünmüyorum. Çözümün getirme potansiyeli yüksek ‘hukuk-özgürlükler açılımının’ Erdoğan’ı tek adamlıktan uzaklaştıracağı tezine gelince. Ortadoğu’da ve sınırın hemen dibinde yaşanan gelişmeler Erdoğan’ın kolay kolay süreci dağıtmasına izin verecek gibi gözükmüyor. Ekonomiden hukuka her alanda duvara dayanmış, halkın çoğunluğunun desteğini kaybetmiş Erdoğan ve iktidarı için belki de eldeki tek somut-olumlu hikaye Kürt sorununun çözümü. Bunu da elinden çıkarıp ‘en kritik konuyu hem de 2013-2015 arasındaki ilk denemeden sonra ikincide de başarısız olmayı göze alıp heba etmez...’
Erdoğan’ın iktidarının çok zorlandığı-çok yıprandığı, yapılacak ilk seçimlerde tekrar kazanmasının çok zor olduğu ortada. Bahçeli'nin bu süreçte ‘iktidarın ömrünü bitirecek değil’, ‘kendi çizgileriyle ömrünü uzatacak bir modeli’ benimseyeceği fikrindeyim.
Bitirirken…
Başta CHP, tüm muhalefet (aynı zamanda toplumsal muhalefet) adına en büyük risk, ‘iktidar ortakları ayrılıyor, yakında erken seçim bile isteyeceklermiş’ rehaveti. Demokrasi ve hukukun tesisi hiç kimsenin, hiçbir partinin ya da kişinin iki dudağı arasında olamaz. Hakkını arayanların haklı sesi her türlü iktidar odağından daha güçlüdür. Erken seçim ‘şahıslardan değil’ toplumun mücadele gücünden gelir. Başta ekonomik çöküntü... Erken seçim bu şartlarda mümkün değil.